Şeyh Bedreddin, günümüzden altı yüz yıl önce yaşadı. Dönemin en büyük düşünürlerinden biri olarak çağını çok çok aşan cesur fikirler ileri sürdü, güçlü bir toplumsal adalet ve özgürlük özlemini dile getirdi. Amacını gerçekleştirmek üzere ezilmiş Türk, Rum, Yahudi… emekçilerini bir araya getirip eğitti.
Osmanlı yönetimine karşı Anadolu tarihinin en önemli köylü ayaklanması onun adıyla anıldı. Ben de Halimce Bedreddinem, bu büyük halk hareketinin belgesel romanı. Türk ve Osmanlı tarihine yoğunlaşan Sovyet Yazar Radiy Fiş, ayaklanmanın yaşandığı dönemden bugüne kalmış tüm belgeleri titizlikle incelemiş ve dönemin ayrıntılı bir resmini çıkarmış ortaya. Hem karanlık ortaçağ, Osmanlı devlet yönetimi, taht kavgaları hem de Osmanlı’nın baskısı altındaki halkın yaşayışı; hem dinsel bir örtü altında gelişen muhalefet düşüncesi, hem halk isyanı başarılı ve akıcı bir roman tekniğiyle anlatılıyor. Günümüze ışık tutan bir geçmişin gerçekçi romanı.*
Ben de Halimce Bedreddinem – Radi Fiş
Bu kitap, günümüzden altı yüzyıl önce, Sağır Ortaçağ diye adlandırılan dönemde yaşamış bir insan üzerinedir. Bedreddin İslam hukukunun büyük bilginlerinden biriydi. Ama giderek iktidarın ve zenginliğin, haksızlık ve yoksulluğun sarsılmazlığını, değişmezliğini öne süren şeriat ilkelerinin eşitlikle bağdaşmadığı sonucuna varmıştı. Bu sonuca ulaşmasıyla da, kendisine büyük ün sağlayan bütün yapıtlarını yok etti.
Gerçeğe ve eşitliğe ancak bütün pisliklerden arınmış, tertemiz bir ruhla kavuşulabileceğini öne süren Sofi şeyhlerin yanında, “kendi kendini mükemmelleştirme” denilen alabildiğine katı bir eğitimden geçmiş, bu eğitim onu halkının çektiği acılara yaklaştırmış ve böylece eşitliğin öbür dünyada değil bu dünyada, gökyüzünde değil yeryüzünde olduğunu kendi kişiliğinde göstermek için kendisine verilen mürşitlik, şeyhlik gibi bütün unvanları reddetmişti. Çağının en önemli düşünürlerinden biri olarak, yeryüzünde eşitliğin sağlanmasının biricik yolunun toprağın ve tüm zenginliklerin ortaklaşa kullanılmasından geçtiğini görüyordu. Bu amaca ulaşmak için de, XV. yüzyılda, bugünkü Türkiye, Yunanistan ve Bulgaristan sınırları içinde yer alan topraklarda antifeodal bir halk ayaklanmasının başına geçti. Fanatizm ve dinsel hoşgörüsüzlüğün egemen olduğu bir dönemde, savaş arkadaşlarıyla birlikte tüm halkların ve dinlerin birbirine eşit olduğunu haykırdı. Felsefi yapıtlarında hep evrenin tekliğini savundu, ölümden sonra dirilme, cennet, cehennem gibi kavramları kesinlikle reddetti.
F. Engels, Ortaçağ’a ilişkin olarak şöyle diyordu: “Ortaçağ; felsefe, politika, hukuk gibi ideolojinin tüm biçimlerini teolojiye bağlıyor ve bu bilimleri teolojinin alt dalları olarak görüyordu… Yığınların duygu dünyaları yalnızca dinsel gıdalarla besleniyordu; bu bakımdan da yığınlara kendi çıkarları ancak dinsel kılık altında gösterilebilirdi.” Bedreddin de şöyle söylüyordu: “Bilinçli kişi, kimsenin bilmediğini yapıp yürüten, kimsenin görmediğini görendir. Böyle bir insan bildiği her şeyi söyleyecek olursa, onu yaşatmazlar.” Ve müritlerine şu öğüdü veriyordu: “Karşınızdakilerin bilmedikleri şeyleri, onların bildikleri deyimlerle ve kavramlarla açıklayın.”
Bedreddin öyle bir dönemde yaşıyordu ki, düşüncelerinde doğal olarak, tarihsel gelişme ve maddi yaşamın dayattığı nesnel koşullardan değil, geleneksel dinsel metinlerin yorumlanışından yola çıkıyordu. Ancak Bedreddin’inyorumları çoğu kez resmi yorumlara ters düşen, din sapkınlığı, zındıklık olarak nitelenen yorumlardı.
Bu kitap, Osmanlı ve Bizans vakayinamelerine, Bedreddin’in torunu tarafından yazılan tercümeihaline ve dönemin başka belgelerine dayanılarak yazılmıştır. Bedreddin’in kimi bilimsel yazılan ve öğrencileriyle söyleşilerine ilişkin notlar da günümüze kadar ulaşmıştır. Kitabın başlıca kahramanları, dünyamızda yaşamış, gerçek kişilerdir. Bu kahramanların duygularını, düşüncelerini, karakterlerini ve olayların mantığa uygun biçimde akışını elimizdeki bilgi parçacıklarıyla yeniden canlandırmamız gerekmiş, üzerlerinden akıp giden yüzyıllarla yer yer dökülmüş fresklerin çağdaş bilimin yardımıyla tamamlanması gibi, bizim de ele aldığımız kişilerin portreleri ve yaşadıkları olaylarla ilgili zaman zaman karşılaştığımız kopukluk ve boşlukları düşgücümüzün yardımıyla doldurmamız gerekmiştir.
Yazar, kahramanının düşüncelerini onun gelişme çizgisi içinde vermeye çalışırken, kullandığı dili ve terminolojiyi de korumaya çalışmıştır. Kahramanın iç monologları, dostlarıyla, düşmanlarıyla, öğrencileriyle söyleşileri sırasında kullandığı dildir bu. Bu dili belirlerken vakayinameler, döneme ilişkin tarihsel belgeler ve kahramanımızın kendi yapıtları bize yol göstermiştir.
Şu son zamanlara gelene dek Bedreddin’e ve onun başını çektiği halk ayaklanmasına ilişkin bildiklerimiz insanın içini ürpertecek denli azdı. Sosyalist düşüncenin, “Müslüman” Doğu’nun düşünen kafaları üzerinde gitgide daha çok etkide bulunmasıyladır ki, Türkiye’de Bedreddin Simavi’nin ve giriştiği eylemlerin tarihsel önemini daha iyi anlamamızı sağlayacak belge ve araştırmalar yayınlanmaya başlamıştır.
Radi Fiş
Ben de Halimce Bedreddinem
Çevirmen: Mazlum Beyhan | Yayınevi : Evrensel Basım Yayın
*Tanıtım Bülteninden