Ece Ayhan’ın zaman geçtikçe kalıcılığının ortaya çıkması, değerinin artması, ününün yaygınlaşması herhalde bir tek nedenle açıklanamaz. Recep Tayyip Erdoğan’dan (Kendisi herhalde bilmez de cahil bir danışmanı yanlış bilse de ikide bir konuşma ve söyleşi metinlerine sıkıştırır) Ertuğrul Özkök’e, bir takım İslamcı dergilerden iktidar yanlısı liboş aydınlara kadar, bu ‘kötülük toplumunun’ çeşitli kalemleri, mensup olmadıkları bir zihniyete sahip çıkıp, Ece Ayhan’dan alıntı yapar.
Mesela, “Yalınayak Şiirdir”deki ‘Biz tüzüklerle çarpışarak büyüdük kardeşim’ dizesi, son olarak Hürriyet’den Kanat Atkaya’nın teşhir ettiği üzere, Erdoğan gibi dindar, ahlâklı bir düzenperverin ağzına alabileceği bir dize değildir.
Neden halâ Ece Ayhan? – Ragıp Duran
Bugünlerde Cehennet’in Ceh kısmına yakın köşesinde/sokağında, Ece Ayhan’ın arada bir görüştüğü anardaşlarından biri de Léo Ferré olsa gerek. Çünkü sonuç olarak ikisi de sanatçıdır, ikisi de Tanrı ve Allah’la vakti zamanında bir güzel helalleşmişlerdir, ikisinin kafa ve gönlü kırmızı-siyahtır.
Leo Férré, “Zor Zamanlar”
(Les Temos Difficiles) adlı şarkısının sonunda, benim tamamen serbest çevirimle şöyle der:
Verlaine bin bir sıkıntı içinde göçtü gitti
Rembrandt öldüğünde peşinde yüzbir alacaklı
Beethoven sefalet ve rezalet içinde öldü
Benim bildiğim bu, aman unutma sakın
Eğlendirmek gerek dünyevi insanlığı
Verlaine liselerde yaşıyor
Rembrandt müzelerde ayakta
Beethoven hayranlarının gönlünde
Ne yapar sanıyorsunuz Tanrı her Pazar
Müzikşinaslığı tuttuğunda
Ece Ayhan, aramızdan ayrılışının onuncu yılında, ne kıyak ki, hâlâ dergilerde, kitaplarda, yazılarda, müziklerde, eş-dost sohbetlerinde. Her şaire, her yazara, her etikçiye nasip olmaz böyle bir ilgi, sadakat, vefa ve devam.
Kitapları 5-10 baskı yapmış bir yazardan, şairden söz etmiyoruz. Enis Batur’un Yapı Kredi Yayınlarından ayrılmasından sonra eski kitaplarının bile hiç biri yeni baskı yapmadı. Dolayısıyla genç okur kuşağının pek de adını duymadığı bir yazar Ece Ayhan. Ece Ayhan’ın zaman geçtikçe kalıcılığının ortaya çıkması, değerinin artması, ününün yaygınlaşması herhalde bir tek nedenle açıklanamaz. Recep Tayyip Erdoğan’dan (Kendisi herhalde bilmez de cahil bir danışmanı yanlış bilse de ikide bir konuşma ve söyleşi metinlerine sıkıştırır) Ertuğrul Özkök’e, bir takım İslamcı dergilerden iktidar yanlısı liboş aydınlara kadar, bu ‘kötülük toplumunun’ çeşitli kalemleri, mensup olmadıkları bir zihniyete sahip çıkıp, Ece Ayhan’dan alıntı yapar.
YALINAYAK ŞİİRDİR
1.Biz tüzüklerle çarpışarak büyüdük kardeşim
Emrazı Zühreviye Hastanesi’ne kapatıldı anamız
Adıyla çalışan ermiş Sirkeci kadınlarındandırŞeker atar hâlâ mazgallardan Cankurtaran’da
Acı Bacı’nın acı bilmez uçurtma çocuklarınaYıl sonu müsamerelerine kimler çıkarılmaz?
2.Velhasıl onlar vurdu biz büyüdük kardeşim
Babamız dövüldü güllabici odunlarla tımarhanede
Acaba halk nedir diye düşünür arada işittiğiDudullu’dan tâ Salacak’a koşarak alkışlayalım
Fazla babalarıyla dondurma yiyen çocuklarıHangi çocukların neye imrenmesi yalınayak şiirdir?
Ece AYHAN
Mesela, “Yalınayak Şiirdir”deki ‘Biz tüzüklerle çarpışarak büyüdük kardeşim’ dizesi, son olarak Hürriyet’den Kanat Atkaya’nın teşhir ettiği üzere, Erdoğan gibi dindar, ahlâklı bir düzenperverin ağzına alabileceği bir dize değildir. Erdoğan’ın ailesinde Sirkecili bir kadın yok. Bunu herhalde herkes biliyor. Keza babasının güllabici odunlarla dövülmediğini de… Hadi, ilk dizeden sonra gelen öyküyü bilmiyorsunuz, kabul diyelim, siz tüzüklerle çarpışarak büyümüş olsanız bile, ki o da tartışılır, bugün tüzükleri yazan kişilerin en tepedeki sorumlususunuz. Bir nevi tüzükçübaşı olmuşsunuz. Bugün milyonlarca insan sizin kaleme aldığınız tüzüklerle çarpışarak büyüyor, haberiniz var mı? Boş bir zamanınızda, Ece Ayhan’ın masa metaforunu inceleyin.
Leo Ferré de, bir şarkısında. De Gaulle’a hitaben “Paşam tatile çıktığınızda/ Size Fransa Tarihini anlatacağım/ Belki de anlarsınız” der.
Hakiki ve bağımsız üstelik de mutlaka biraz (Ne demek biraz? 250 gram mı?) anarşist sol da, Ece Ayhan’ı ata, lider, bayrak edinmeden, heykelini dikmeden şair ağabeylerine saygıyla sarılır, onu sever, korur, anlatır, toprağa atılan buğday tohumu gibi serper dağıtıt. Eyvallah, mille merci…
Leo Ferre’nin Verlaine, Rembrandt ve Beethoven için yanlıklarının bin mislini, Ece Ayhan hayatta iken çekti. İlhan Berk’e, Akif Kurtuluş’a yazdığı mektuplarda ve son olarak Eren Barış’ın Ece Ayhan Çağlar Anlatıyor kitabında. Ece Ayhan’ın yaşamını binbir badire ile nasıl atlattığını, atlatmaya çalıştığını, trajik bir şekilde okuduk. Bu yokluk, yoksulluk ve yoksunluk, Yunus Emre’nin tekkede çektiği gönüllü ve bilinçli belki de esas olarak ilahi çilesine benzemez. Çetin Attan söyler, yazar hep. Mealen: ‘Benim Batı’daki yazar kardeşlerim benden yüz kat daha iyi koşullarda yaşıyor. Orada toplum da devlet de yazara sahip çıkar. Burada sansür, yasak ve cezaevi, olmazsa iki kurşun sıkarlar beynine’.
Gerçi Ayhan abi de, sağlık durumunun kötüye gittiği dönemlerde, sanrılar içinde telefona sarılır dostlarından acil yardım isterdi. ‘Vuracaklar beni bunlar… Kürt Çiçeklerini yazdım diye… Bir de özgür Gündem’de köşem vardı ya…’.
Ama, hakiki okurda, ciddi insanda, yürekli kadın ve adamlarda, akıllı hayvanlarda, acıma duygusunun ötesinde, güçlüklere göğüs gerebilene karşı bir saygı, bîr hürmet vardır ya, takdir ederler böyle İnsanları. Bir başına ayaklanmıştır. Arkasında kimsesi yoktur. Kimsesizdir hatta yersiz ve yurtsuzdur (Hi Saidi). Önüne gelene postasını atar. Ata mata dinlemez. Babalardan sadece iskelebabasını bilir. Ordu, devlet, polis, asker, cop, gaz, kaba kuvvet iplemez. Başıbozuktur. Düzeltilemez, ehlileştirmek, iflah etmek, onarmak, reforme etmek mümkün değildir. Hatta onunla fazla temas ederseniz, siz de yavaş yavaş ona benzemeye başlarsınız. ‘Hakikaten yahu, bu devlet başımıza bela olmuş’ filan demeye başlarsınız ilk aşamada. Sonra Bakuninvâri fikirler yeşermeye başlar serebral saksınızda. Bu dikbaşlılık, bu otorite tanımazlık, Allahsızlık ve iktidarsızlık Özellikle Türkiye gibi bir memlekette pek nadir bir şey olduğu için özgündür, güzeldir, ilgi çeker ama hiçbir zaman moda olmaz, ayrıca kitleselleşmez yani popülaritesi neredeyse sıfırdır. Kara koyundur, sürüden ayrılmıştır, bir sürü İnsanı da çaktırmadan korkutur.
– Dikkat ettin mi Ece Ayhan’ın bizzat kendisi, şiir ya da düzyazılarında, ‘Babasını öldürmek’ dışında kendi babasından neredeyse ya hiç sözetmez ya da çok az…Sence neden?
– Bence cevap sorunun içinde. Baba katili olmadan babasını öldürmüşse neden söz etsin ki… İktidarın bir boyutu üstelik de bir açıdan geçmiştir Baba ya da Baba figürü. Çocuk ise gelecek. Dikkat et ne kadar çok çocuk imgesi ve çocuk vardır Ece’nin yazılarında.
– Bu bana başka bir şeyi hatırlattı.
– Neyi?
– Biri eski biri daha az eski iki Fransız şarkıcı. İkisi de anar. Brassens ve Renaud. Brassens’in hiçbir şarkısında çocuk ya da çocuk sevgisi yok. Zaten kendisinin de hiç çocuğu olmamış. Renaud’da ise, zaten iyi bir baba, çocuklarına bir sürü şarkı yazmış, olağanüstü bir çocuk sevgisi var.
Ece Ayhan’ı özgün ve önemli kılan bir unsur/boyut da kuşkusuz bu gelecek perspektifi. Esas olarak tarihe meraklı ama gelecek, her insanda, her sanatçı da olduğu kadar, belki de daha fazla onda da merak ve ilgi konusu.
Şeyh olmadan müride sahip olunmuyor, ya da lider olmadan kitlen olmuyor ya, Ece Ayhan, şeyh de olmadan, lider de olmadan, mürit ve gözü kapalı takipçisi olmayan, bir okur kitlesi oluşturdu. Bu kitlenin önemli bir özelliği de, herkesin kendi Ece Ayhan’ını tahayyül edip, yaratması ama İktidar karşıtlığı, İsyan, şiirin estetiği, tarihin çirkinliği ve toplumun kötülüğü temellerinde/özünde oluşan bir tahayyül ve yaratı bu.
Ece Ayhan, okudukça daha iyi anlıyor insan, aslında çokkatlı, çokamaçlı, çokmilliyetli, çokdinli, çokcinsiyetli bir şair. Bu yelpaze genişliği kaçınılmaz olarak, meraklı okur kitlesi İçindeki her bireye, Ece Ayhan’da kendisinden bir şeyler bulmasına yardıma oluyor. Evet hem bir yandan biz, Ece Ayhan okuru olarak, her bir dizede, her bir satırda, her bîr veciz cümlede kendimizden bir şey bulur gibi oluyoruz onun için sevip sayıyoruz Ayhan abimizi. Aynı zamanda da Ece Ayhan külliyatında okuduklarımızda, olmasını istediklerimiz var, bizim yazmak, görmek, yaşamak İstediklerimiz var, onun dünyasına girmek de İstiyoruz. Kısacası öykünüyoruz Ece Ayhan’a, Ece Ayhan figürlerine.
Ece Ayhan’ın, mesela Nazım Hikmet ya da Hasan Hüseyin gibi yüksek sesle okunan şairlerden biri olmaması da, okur İle Ayhan arasında daha İçten, daha yakın, daha sessiz, daha kişisel ama mutlaka daha derin bir İlişki kurulmasını sağlıyor.
Yazmakla bitmeyecek herhalde ama okur, Ece Ayhan’da geçmiş-bugün-gelecek üçlemesinin yanı sıra yerli-yabancı çelişmesini de okuyup çözebiiiyor-sa, ayrı bir zenginlik. 1954’deki üzünç Teyze, sakın Hrant’ın anneannesi olmasın? Rimbaud sevgisinin altında sanki biraz da Pir Sultan Abdal mı yatar? Bu sorulara en iyi yanıtlan herhalde tarihçi Cemal Kafadar verir ki, kendisi yakın bir zamanda lîmmy Hendrix İle Kaygusuz Abdal arasındaki alakayı keşfetmiştir!
Ece Ayhan’ın künyesinde, edebiyat, tarih, estetik, etik, müzik, sinema, kara mizah ve kısaca her cins karalık, şiir bilgisi ve belki de en önemlisi, özellikle bugün için en önemlisi, muhalefet ve isyan olmasa, Yalova köyünde toprağa dönüşünden on yıl sonra hâlâ bu kadar konuşulur, tartışılır mıydı?
Ragıp Duran
Duvar Dergisi
Eylül-Ekim Sayı:4 (2012)