Büyücü ve Rahip Olarak Sanatçı – Arnold Hauser (Sanat tarihi – Tarih öncesi -6)

3) Büyücü ve Rahip Olarak Sanatçı (Cilalı Taş Çağı) Meslek Olarak Evde Yürütülen Zanaat Olarak Sanat Yontma Taş Çağı hayvan betimlemelerinin yaratıcıları, büyük bir olasılıkla “meslekten avcıydılar -onların hayvanları çok iyi tanımalarından bu sonuca kesin gözüyle bakabiliriz. Bu yaratıcıların, ister “sanatçı”, isterse başka bir şey sayılsınlar, yiyecek sağlamanın yüklediği görevlerden tümüyle uzak bulunmaları olası değildir. Ancak belirli işaretler, bir meslek ayrımlaşmasının belki -yalnızca bu alana özgü olmak la birlikte- o çağda gerçekleşmiş olduğunu her türlü kuşkudan uzak ortaya koymaktadır. Eğer hayvanların betimlenmesi, var saydığımız gibi, gerçekten büyüsel amaçlar güttüyse, o zaman bu tür yapıtları üretebilecek kişilerin aynı zamanda büyü yeteneğine sahip sayıldıkları ve büyücü olarak saygı gördükleri kuşkusuzdur; buna bağlı olarak da, bu kişilere belli bir ayrıcalık, yiyecek arama görevlerinden de bağışıklık tanındığı kesindir. Ayrıca Yontma Taş Çağı resimlerinin gelişmiş uygulanımı da bu yapıtların amatörlerin değil, yaşamlarının önemli bir bölümünü sanatlarını öğrenmek ve uygulamakla geçirmiş,

Geç Taş çağı: Canlıcılık ve Geometrizm – Arnold Hauser (Sanat tarihi – Tarih öncesi -5)

Doğalcı biçem Yontma Taş Çağının sonuna değin, başka deyişle, binlerce yıl boyunca geçerliğini sürdürdü; bir dönüm noktası -sanat tarihinde ilk biçem değişikliği- ancak Erken Taş Çağı’ndan Geç Taş Çağına geçilmesiyle birlikte gerçekleşti. Bu dönemin başlamasıyla doğalcı, yaşantılara ve deneye açık tutum yerini, geometrik olarak biçemlendiren, kendini deneysel gerçekliğin zenginliğine kapayan bir sanat istencine bıraktı. Doğaya bağlı, modelin ayrıntılarına sevgi ve sabırla eğilen betimlemelerin yerine, her yerde, yalınlaştırıcı ve geleneksel nitelikte, nesneyi yansıtmaktan çok dolaylı yoldan anlatan, simgesel yazı türünde imler geçti. Artık sanatın çabası somut yaşam içeriğine değil, şeylerin düşüncesini, kavramını, özünü yakalamaya, yansıtmalar yerine simgeler yaratmaya yöneliktir.. Cilalı Taş’ Çağının kaya resimleri insan figürünü iki, üç yalın geometrik biçimde yorumlar; örneğin gövde için dikey bir çizgi, kollar ve bacaklar için de, biri yukarı, biri de aşağı dönük olmak üzere iki yarım çember kullanır.

Eski Taş Devri Tarih Öncesi Zamanlar – Arnold Hauser (Sanat tarihi – Tarih öncesi -4)

Dünyaca ünlü sanat tarihçisi Arnold Hauser, 1892’de Macaristan’da doğdu. Budapeşte ve Paris Üniversitelerinde felsefe, sanat ve edebiyat tarihi öğrenimi gördü. Berlin‘in ardından 1924 yılında Viyana yerleşen Hauser, sinemanın kuramı ve tekniği sanatın ve yazının toplumbilimi konusunda makaleler kaleme aldı. 1938’de Londra’ya yerleştikten sonra sanatın toplumbilimi üzerindeki çalışmalarını yoğunlaştırdı. Başyapıtı sayılan Sanatın ve Edebiyatın Toplumsal Tarihi 1951 ‘de Londra ‘da yayınlandı, bunu aynı kitabın New York ve Almanya basımları izledi; daha sonra hemen bütün dillere çevrildi.

KAPLUMBAĞALAR DA UÇAR (TURTLES CAN FLY) FİLM MÜZİĞİ – HOSSEİN ALİZADEH

‘Sarhoş Atlar Zamanı’nın yönetmeni Bahman Ghobadi’den, ‘mayın tarlalarında büyüyen çocuklar’ üzerine etkileyici bir film. 52. San Sebastian Film Festivali’nde Altın İstiridye – En İyi Film ve En İyi Görüntü ödüllerinin yanı sıra Berlin Fim Festivali’nde de Barış Ödülü’nü kazanan ‘Kaplumbağalar da Uçar’, Saddam sonrası Irak’ta çekilen ilk film. Dünyanın en önemli sorunlarından biri olan mayın tarlaları ve savaş ortamında büyüyen çocukları konu alan filmde, para karşılığı bölgedeki mayınları toplayan çocukların dramatik öyküleri anlatılıyor.

Alternatif Link >>

Hikaye, ABD’nin Irak’a müdahalesinin bütün dünyada tartışıldığı dönemde, Irak-Türkiye sınırında bir Kürt mülteci kampında geçiyor. Kampta yaşayan ve ailesini savaşta kaybetmiş olan 13 yaşındaki Satellite (Uydu) lakaplı Soran, ABD hayranı bir Kürt genci. Günlerini televizyon antenlerini tamir ederek ve üç beş kelime bildiği İngilizcesiyle uydu kanallarındaki savaş haberlerini köylülere tercüme ederek geçiren Satellite, ABD Başkanı George W. Bush’un Pentagon’dan yaptığı savaş demeçlerini; “Yarın yağmur yağacak” gibi cümlelerle aktarır. Kamptaki çocukların hayranlığını kazanmış olan Satellite’in liderliğinde toplanan tehlikeli kara mayınları, burada yaşayan çocukların tek geçim kaynağı. Kampa yeni gelen 14 yaşındaki Agrin’e aşık olan Satellite, onun gözleri görmeyen küçük oğlu ve her iki kolunu da bir patlamada kaybetmiş abisinden oluşan ailesine yardım etmeye çalışır. Ancak acımasız koşulların içerisinde büyüyen Agrin’in tek isteği ölmektir.

Chavau Magarası (Sanat tarihi – Tarih öncesi -3)

blank

Pont d’Arc, en az 500.000 yıldır Ard Nehri üzerinde uzanıyor. Tarihöncesinde insanlar, bu köprünün kaba hatlarında bir hayvan, belki bir mamut ya da bir bizon figürü görmüş olabilir. Kireçtaşından dev bir hayvanın bekçilik ettiği bu vadiye adeta efsanevi anlamlar yüklenmiş. Burada, 19. yüzyılın sonundan itibaren iki düzine kadar resimlenmiş mağara bulundu. Ancak Ard sanat eserleri, Lascaux’daki 20.000 yıllık resimlerle ya da İspanya, Altamira’daki 17.000 yıl önce yaratılmış eserlerle karşılaştırıldıklarında, medyanın pek ilgisini çekmedi, ta ki Chauvet Mağarası’nın 1994 yılındaki keşfine dek.

Karer Kültür Festivali Haberleri

Bingolunsesi.Net: “Karer’de Muhtiş Final”

Festivalin 3.üncü ve son günündeki final görkemli geçti. Arzu, Agıre Jiyan, Koma Çiya, Abidin Biter ve Grup Sılam’ın müzik şöleni festivale katılanları coşturdu. Kültür ve sanatın bir araya geldiği Karer’de, bundan sonra gerçekleşecek festivaller için yeni bir çığır açtı. Karer dağları bu coşkuyu önümüzdeki yıllarda artıracağa benziyor.

Bingöl Karer Kültür Festivali’nin ilki sona erdi

Festivalde gece geç saatlere kadar coşku dolu anlar yaşatan ünlü sanatçılar, bundan sonra yapılacak Karer festivallerinde yer alacaklarını söylediler. Yapılan bu organizasyonla Karer’i dolduran insanlara coşku yaşatan sanatçılar, Karer’in etkisinde kaldıklarını söyleyerek, Bingöl’de olmanın heyecanını yaşadıklarını kaydettiler.

Jean Paul Sartre yaşamı ve yapıtları

blankVaroluşçuluğun kurucusu olan çagdas Fransız filozofu. 1905-1980 yılları arasında yaşamış olan Sartre’ın temel eserleri: L’Etre et le Neant (Varlık ve Hiçlik), La Transcendence de l’Ego (Benin Aşkınlığı), La Nausee (Bulantı), Les Chemins de la Liberte (Özgürlügün Yolları), L’Existentialisme est un humanisme (Varoluşçuluk), Critique de la Raison Dialectique (Diyalektik Aklın Eleştirisi)’dir. O, akademik bir kurumda profesyonel bir filozof olarak çalismak yerine, zaman zaman popüler birtakım eserlerle geniş halk kitlelerine ulaşmayı denemiş olan ünlü bir düşünürdür.

Temeller: İnsanın kendi yazgısını belirlemedeki aktif rolünü vurgulayan ve Marks, Husserl ve Heidegger gibi düşünürlerden etkilenmiş olan Sartre’ın temel çıkış noktası, insan varlığı ile öteki nesnelerin varlığı arasındaki farklılığın incelenmesinden oluşur. Başka bir deyişle, Descartes’ın yaptığı gibi, özneden yola çikan Sartre, Kant’ın problemini, yani şeylerin ya da nesnelerin nedensel olarak belirlenmiş dünyasında, insanın özgürlük ve sorumluluğunun nasıl açıklanabileceği problemini ortaya koyup,

Lascaux Mağarası; İkonografik bir yapı (Sanat tarihi – Tarih öncesi -2)

250 m uzunluğundaki Lascaux Mağarası bir galeriler dizisi, bir kuyusu ve bir ücra bölümü olan bir koridor mağaradır. Kuzeydeki giriş (bugünkü girişle aynı doğrultudaydı) duvarları dik olmayan kubbeli büyük bir boşluğa uzanır; buradaki siyah kabartmalı ve kırmızı ve siyah renkli figürler bütün Paleolitik sanatın en büyük frizi sayılır; gerçekten de Altamira’daki en büyük bizonların uzunluğu en çok 2 m, Niaux’dakilerinki 1 m’nin altında iken, Lascaux Mağarasındaki sığırların uzunluğu 5 m’den fazladır. Tarihöncesi insanlar, bu «bezeme» gerçekleştirmek için muhtemelen iskele kurmuşlardır. Bu Boğalar Salonu’nun devamı ücra bölüm, yaklaşık 20m uzunluğunda ve 3,5-4m yüksekliğinde bir galeridir;

Çerkes Halk Şarkıları, karlı dağlara kış güneşi

blankblank Çerkesler Kafkasyada yaşayan bir topluluktur. Kökenleri konusunda birkaç değişik görüş vardır. Son araştırmalar ataları olarak Meot-Sindler’e dayandırır.  Bölgenin kurganlardaki buluntular, Sümer ve Hitit uygarlıklarıyla kimi benzerlikler gösterdiği dikkate alınırsa, İ.Ö. en az ikibinli yıllarda tarih sahnesine çıktıklarını söyleyebiliriz. Daha çok Kafkasyanın kuzeyinde dağlık bölgelerinde, küçük gruplar halinde yaşadıklarından, dillerinde farklılıklar oluşmuştur. Birçok kavimlerin geçit yolu üzerinde olmalarına rağmen varlıklarını günümüze kadar sürdürmüşlerdir. Bu nedenle bugün bile Kafkasyada halen, irili-ufaklı cumhuriyetler ve özerk bölgeler vardır. Belli başlı 12 ana grup, 7 Cumhuriyeti ve birkaç özerk bölge halindedirler. Dil özellikleri birçok dilbilimcinin araştırma konusu olmuştur. Fransız araştırmacı George DUMEZIL ekibiyle en kapsamlı incelemeler yapmış ve özel bir enstitü kurmuştur.

Yeşilçam replikleri ve Hollywood saçmalıkları :)

[youtube]http://www.youtube.com/watch?v=fx8fO4rrT38[/youtube] Yeşilçam replikleri *Guzel oldugunuz kadar kustahsiniz da. *Annecigim, ben bu amcayi cok sevdim. Ona baba diyebilir miyim? *Bana annemi tekrar anlatir misin babacigim? Senin annen bir melekti yavrum. *Neden agliyorsun annecigim? Hayir yavrum aglamiyorum. Gozume toz kacti. *Benim de senin yaslarinda bir oglum vardi evladim. *Seni sevmiyorum, seninle oyun oynadim, bunu anlamadin mi hala. ( Aktor veya aktrist amansiz *bir hastaliga genellikle ince hastaliga tutuldugu zaman sevgilisine soyledigi ilk cumle.) *Annen sen dogarken oldu yavrum.

Resul Hamzatov ve şiirleri

blank, Ne deliyim ne körüm Ne sağırım ne sayrı Mutluyum kısacası Ve hiçbir şey istedigim yok Senden felek Ama yine de Ucuz olsun ekmek Ve pahalı olsun insan hayatı

Sanatın Başlangıçları (Sanat tarihi – Tarih öncesi -1)

blankSanatın başlangıçlarına gitmek için mağaraların derinliklerine mi inmek gerekiyor? Uzak geçmişteki atalarımızın, günümüzde dahi hayranlık uyandıran çizimlerini görünce, onları resmetmeye yönelten güdülerin ne olduğu konusunda düşünmekten kendimizi alıkoyamıyoruz. Bugün anlamlandırdığımız biçimiyle onlar ilk sanatçılar mıydı? Mağara resimlerini çizenler, anonim bir yeteneği mi yansıtıyordu. Yoksa grubun içinden bazıları, daha çok zanaatçı diyebileceğimiz ve bir geleneği sürdüren “ressamlar” mıydı? Mağara resimleri çizenlerin, son sergisinin gururunu taşıyan günümüz ressamının tinsel doygunluğunu taşımıyor olduğunu kabul edebiliriz. O halde onları bu derece yetkin figürler çizmeye yönlendiren “güç” konusunda neler söyleyebiliriz? Başlangıçlara yönelik bir seçkiyi size sunuyoruz . Yabansı Başlangıçlar E.H.Gombrich

Sonsuzluk ve birgün (Eternity and a day)Film müziği Eleni Karaindrou

blankblank Yunanlı usta yönetmen Theo Angelepoulos’un senaryosunu Tonino Guerra ve Petros Markaris ile yazdığı ve yönettiği, Altın Palmiye aldığı Cannes dahil dört festivalde ödüle layık görülen bir başyapıt  “Sonsuzluk ve Bir Gün”. Eleni Karaindrou imzalı müzikleri ile de izleyenleri büyüleyen filmin konusu : Selanik’te yağmurlu bir gün… deniz kenarındaki evinden amansız bir hastalık nedeniyle sonsuza kadar göç etmeye hazırlanmakta olan ünlü Yunan yazar Alexandre’ın son gününü anlatır. Eşyalarını toparlarken ölmüş eşi Anna’nın 30 yıl önce ayrıldıkları o güzel yaz günü hakkında kendisine yazmış olduğu bir mektubu bulan Alexandre, geçmişi ve bugünü arasında mistik bir yolculuğa çıkar. Bütün ömrünü şiirlerin ve öykülerin peşinde koşarak geçirdiği günlerin ardından tek isteği, yitirdiği gerçek mutluluk anlarını bir günlüğüne olsun tekrar yakalayabilmektir.

Felsefenin Sefaleti

blankNietzsche aseksüel yaşamasaydı, Sartre annesine bu kadar düşkün olmasaydı, Rousseau mazoşizmi bu kadar sevmeseydi, tarih daha mı farklı olurdu acaba?.

Onlar hepimizin adlarını bildiği, felsefe tarihinde birer ekol olmuş, düşünceleriyle dünyanın gidişatını değiştirenler, yani büyük düşünenler. Belki de büyük düşündükleri için büyük hata yapanlar da yine onlar. İthaki Yayınları’ndan çıkan Sıradışı Filozoflar kitabı, dünyanın en büyük felsefecilerinin en sıradan yanlarını deşifre ediyor. Kitabın yazarları Nigel Rodgers-Mel Thompson, felsefecilerin aziz ya da bilge olmalarının beklenmediğini, ancak yaşamlarının eserlerine ne kadar yansıdığını ayrıntılı bir incelemeyle okuyucuya sunuyor.

Şair ve edebiyatçı Ahmet Haşim (1883-1933)

“Şair ne bir gerçek habercisi, ne güzel konuşmayı sanat haline getirmiş bir kişi, ne de bir yasak koyucudur. Şairin dili, düzyazı gibi anlaşılmak için değil, hissedilmek için yaratılmış, müzik ile söz arasında, ama sözden çok müziğe yakın ortalama bir dildir. Düzyazıda anlatımı yaratan öğeler şiir için sözkonusu olamaz. Düzyazı us ve mantık doğrur, şiir ise algı bölümleri dışında isimsiz bir kaynaktır. Gizliğe, bilinmezliğe gömülmüştür. Şairin dili, duyumların yarı aydınlık sınırlarında yakalanabilir. Anlam bulmak için şiiri deşmek, eti için bülbülü öldürmek gibidir. Şiirde önemli olan sözcüğün anlamı değil, şiir içindeki söyleniş değeridir. Şiiri ortak bir dil olarak düşünenler boş bir hayal kuruyor demektir”

Yönetmenlerle son 15 yılın Türk Sineması

blank Nâzım Hikmet Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilecek ‘1990 sonrası Türk Sinema Tarihi Seminerleri’ ile son 15 yılın Türk Sineması değerlendirilecek.

Aydınlanmanın önemi ve sınırı – Prof Dr. Kadir Cangızbay

blankBuradaki akıl, Akıl değil, kapitalist burjuvazinin aklı. Aslında, burjuvazi Aydınlanma’nın rantını yeme peşin de, daha doğrusu yemiş ve hala da yiyor. Burjuvazi o dönemde feodal statüler hukukuna ve Kilise egemenliğine karşı savaşta; vatandaşlık hukukundan yana. Bu kendisi açısından rasyonel, ama aynı zamanda hem her insan bireyi, hem de bütün insanlık açısından da. Zira insan kendi dışından verili belirleyicilikler karşısında özgürleştiği ölçüde insan olmuş; statüler hukukunda birey kimden olup kimden doğduğunun mahpusu, kendi yapmadığı, öznesi/aktörü olmadığı bir geçmişin kölesi, Kilise karşısında ise insan-üs tünün kulu.

Klasik Yunan Filozoflarında Evren Tasarımı

0

blank THALES (M.Ö. 624-545) Klasik Yunan felsefesinin Thales ile başlatılması geleneği, felsefenin mahiyeti hakkında Aristoteles’in verdiği bilgilere dayanmaktadır. Thales, evrenin ana ilkesinin su olduğunu bildirmiştir. Thales’in, suyu yani tek bir tözü evrenin temel maddesi olarak görmesi, değişmeksizin kalan tek tözün su olduğunu düşünmesinde yatar. “Bir şeyin kendisinden geldiği şey” olarak açıklanan “arkhe”, Thales’in her şeyin su ile beslendiği ve varlığını onunla sürdürdüğü gözleminde bulunmasından ötürü suya nispet edilmiştir. O, maddi varlık olan suya metafizik bir nitelik vermiş olmakla, hayatın anlamının da metafizik bir yapıya sahip olduğunun bilincine varmıştır. Ancak bu ilke her açıdan maddi olmaktan da kurtulamamıştır.