Bir sabah uyandığımda koltuk altımda 2 ceviz, göğsümde 5cm. bir taş parçası buldum. Koltuk altı lenflerim kanser demek. Bunu kesemezsin ki. Aylarca düşünce ile bunu yenmeye çalıştım. Korku ağır bastı. Depresyon geçirdim. 20 gün yatakta beni kayışla bağlı tuttular. Göğsümdeki rahatsızlığı bile bile bana verdikleri ilaç kanser için en zararlı ilaç. O kayış içinde 2-3 kere öldüm, ama kendimi dirilttim. Oradan çıkıp, öteki hastaneye yattım, 5 gün. Parça aldılar, en azılı kanser çıktı. Şu şansa bak: Sinir hastanesinden çıkıp, kendini kanserin kucağında buluyorsun.
Canım Leylâ’cığım,*
Bu sabah kısa da olsa Fatoş ile konuştum. Sesi nasıl sana benziyor. Sonra Sezer ile konuşurken dün görüştüğünüzü söyleyince ağlamaya başladım. Bu kadar seni özlediğimi düşünmek bile istemiyorum. Çünkü en büyük acı düşünceler. Senden önce Demir’e yazdım. Biraz vasiyet gibi bir mektup oldu.
Leylâ’cığım, Türkiye’den umudu kesip, burada tutucu ortaçağ kafası ile karşılaşmak bu hastalığın nedeni oldu. Ve olayların yoğun birikimi. Bir sabah uyandığımda koltuk altımda 2 ceviz, göğsümde 5cm. bir taş parçası buldum. Koltuk altı lenflerim kanser demek. Bunu kesemezsin ki. Aylarca düşünce ile bunu yenmeye çalıştım. Korku ağır bastı. Depresyon geçirdim. 20 gün yatakta beni kayışla bağlı tuttular. Göğsümdeki rahatsızlığı bile bile bana verdikleri ilaç kanser için en zararlı ilaç. O kayış içinde 2-3 kere öldüm, ama kendimi dirilttim. Oradan çıkıp, öteki hastaneye yattım, 5 gün. Parça aldılar, en azılı kanser çıktı. Şu şansa bak: Sinir hastanesinden çıkıp, kendini kanserin kucağında buluyorsun. Ama depresyon iyi oldu, korkularımı kustum.
Beş dakika oturamayacak halde iken, kemitedavi yapması gereken doktor 3 saat bekletti. Burada her doktor, bütün tedavileri baştan yapıyor (para kesmek için) sonra beni kemik röntgenine yollamak istedi. Kemiğin içine iğne ile renkli ilaç verecekler, ertesi sabah aç karnına ilaç yutup karaciğer röntgenine gideceğim. Sonra bu doktorun zehirlerini damarıma verdireceğim. Sabah odasına girdiğimizde önüne dergiler sermiş: “Chicago’da, Milano’da, Paris’te arkadaşlar neler yapıyor, bilmeliyim” diyor. Ulan salak, bunu benim yanımda mı okuyacaksın? Kafanda yok mu? “Zürih’in en büyük otoritesiyim” diyor bir de!! Sonra benim kalbim 140 atmaya başladı. “Kalp hastası mısınız, şeker hastası mısınız?” diye her gün üstüme yürüyorlar.
“Hayır, sadece 22 şok yedim” dedim. “İyi geldi mi?” diyor. Ulan salak, şok adama iyi gelir mi? Bir çeşit giyotin. Sonra bana “buz başlığı ister misiniz?” dedi. “O ne?” dedim. “Sizin gibi atraktif bayanlar onu geçiriyor ki, saçları dökülmesin. Sonra hem dansa gidiyor, hem bisiklete biniyorlar” dedi. Salak, sanki ben hayatımı dans ve bisikletle geçirirmişim gibi. “Kaç derece buz başlığı?” dedim. “Eksi 20” demez mi? Leylâ, düşün, insan nasıl kafasını –20 dereceye 10 dakika sokar? Düşünce ve beyni donmaz mı? Bunlar herhalde Doktor Mengele’nin deneylerinin sonucu. Sekiz hafta bunu geçireceğim, sonra sol sonra sağ tarafımı kestireceğim.
Bazen düşünüyorum da, idam mahkumundan beter. Sonra beni gene EKG’ye bağladı. Kalbinim dayanacağı anlaşıldı. Sonra da sekreteri kafamda dır-dır konuşuyor, ben açacağı an oradan fırladım. Korkunç bir hafta sonu geçirdim. Eray da vardı. Hep hasta göğsümü öptü, evladım. Aynı çocukluk düşleri gibi, küçük boşluklara düştüm. Uykuda ölecek gibi olunca bir ses “Tezer” deyip beni uyandırıyor.
Canım Leylâ’cığım, benim için bir gün Kaptan’da kafayı çek. Yediğin, içtiğin, gördüğün her şeyi benim için de yap. Geceleri acıdan kıvranıp duruyorum. Korkmuyorum. Hastayım ama mutluyum. Bana en güç gelen, Deniz’den ayrılmak. Bakalım. Müthiş kitabını duyarlılıktan daha okuyamadım. Senin, Demir’in, benim kitabın aynı yıl çıkmış olması ne güzel. (…)
Sonsuz sevgiyle öperim. Bana yaz. Bir kere de benim için yüz.
P.S. Bugün doktorumla (masaj yapan) uzun konuştuk. Bir bedenin kansere karşı bu tür iltihaplanma ile mücadelesi görülmüş durum değil, diyor
Kardeşin Tezer
Tezer Özlü’den Leylâ Erbil’e Mektuplar (YKY, 1996)