Orhan Kemal 1940 yılında Bursa Cezaevi’nde ünlü şair Nazım Hikmet ile tanışmış ve üç yıl oda arkadaşlığı yapmıştır. toplumcu görüşlerinden etkilenmiş kendisinden Fransızca, felsefe ve siyaset dersleri almıştır. Hıfzı Topuz “Hava Kurşun gibi ağır”adlı “Nâzım Hikmet’i aşkları, acıları ve tutkularıyla anlatan romanında Orhan Kemal ile olan arkadaşlık ve dostluğunu şöyle anlatır.
“Bursa cezaevinde kalıyorlardı…
Bir öğle vakti Orhan Kemal ve iki arkadaşı Nazım’ı yemeğe davet ettiler…
Yemek maltızda pişirilmiş sucuklu yumurtaydı…
Yemeği yediler karınlarını doyurdular…
Nazım sordu;
-”Siz bu yumurtaları ve sucuğu nereden alıyorsunuz?..”
-”Hapishanenin bakkalından…”
-”Kaç para veriyorsunuz ben de masrafa katılacağım… Bundan sonra size ortak olacağım… Borcumu aybaşında ödeyeceğim…”
Orhan ve arkadaşları Nazım’ın bu sıcak girişiminden çok mutlu oldular…
Nazım yine sordu;
-”Siz nerede kalıyorsunuz?..”
-”Aynı koğuşta…”
-”Bana ayrı yer ayırmışlar… Yalnızlığı hiç sevmem… İdareden izin alıp ben de sizin koğuşunuza geçeceğim…”
Şiirimizin ünlü ismi Nazım Hikmet’le, öykü ve romanımızın usta ismi Orhan Kemal arasındaki dostluk böyle başladı…
Orhan Kemal o yıllarda kendini “şair” sayıyor ve devrimci şiirler yazıyordu… Hapishane arkadaşları günün birinde Nazım’a Orhan Kemal’in şiirlerinden söz ettiler…
Nazım;
-”Okuyun da dinleyelim…” dedi…
Orhan çekine çekine okumaya başladı…
Daha ilk dörtlük bitmeden Nazım;
-”Yeter kardeşim yeter…” dedi…
Orhan Kemal bir başkasını okurken, Nazım yine sözünü keserek;
-”Berbat…” dedi, “Bir başkası lütfen…”
Orhan başka bir şiirini okumaya koyuldu…
-”Rezalet!.. Kardeşim, bu laf ebeliklerine, bu hokkabazlıklara ne lüzum var… İçtenlik duymadığınız şeyleri niye yazıyorsunuz?..”
Orhan buz gibi oldu… Bütün hevesi kırıldı…
-”Sizin tahsiliniz nedir?..”
-”Okuldan tasdikname aldım, yani atıldım…”
-”Yabancı dil biliyor musunuz?..”
-”Pek az Fransızca…”
-”İlerletmek ister misiniz?..”
-”Elbette…”
-”Pekala öyleyse… Felsefe deyince ne anlıyorsunuz?..”
Orhan aklında kalan tanımlamaları sıraladı…
Bunun üzerine Nazım Hikmet;
-”Sizinle yakından ilgilenmek istiyorum… Önce Fransızcayı ele alacağız… Sonra da öteki konuları, tahammülünüz var mı?..”
-”Var…”
-”Pekala bu iş oldu…”
Böylece anlaştılar…
sabırlı ve hoşgörülü bir öğretmen gibi Orhan Kemal’le uğraşmaya başladı…
Aradan birkaç ay geçti…
Orhan, Nazım’dan azarı işittikten sonra şiiri bırakıp, düz yazı denemelerine girişti…
Günün birinde onun, bir romana başlangıç olarak yazdığı bir yazıyı arkadaşları Nazım’a gösterdi… Nazım, Orhan’a döndü;
-”Siz mi yazdınız bunu?..”
-”Evet…”
-”Birader neden söylemediniz bunları… Siz düzyazı yazın, düzyazı… Bir küçük hikaye deneyin, göreceksiniz ki başaracaksınız…”
Böylece Orhan Kemal cezaevinde tam üçbuçuk yıl Nazım’ın öğrencisi ve en yakın dostu oldu…
1943 güzünde Orhan Kemal, cezası bittiğinden, salıverilir. Nâzım Hikmet üç buçuk yıl birlikte yaşadığı bir baba, bir ağabey gibi sevdiği, bir meslektaş gibi eğittiği arkadaşının gidişiyle sarsılır. Nazım Hikmet Kemal Tahir’e yazdığı mektupların birinde şöyle yazar;
“Raşit çıkıyor. Elbette seviniyorum, hem de çok. Fakat içime ayrılığın hüznü düştü. Ondan bir insan, bir arkadaş, bir meslektaş olarak hiçbir şikâyetim olmadı. Ona ne kadar alıştığımı ve ne kadar onu sevdiğimi şimdi daha kuvvetle anlıyorum.”
Orhan Kemal’in tahliyesinden sonra Nâzım Hikmet bir yandan çeviri işini yürütürken, bir yandan da Memleketimden İnsan Manzaraları’nı yazmayı sürdürür.
Orhan Kemal’in Nazım’a Yazdığı Şiir
Orhan Kemal 26 Eylül 1943 tarihinde cezaevinden ayrılmazdan önce “Nazım Hikmet’e” bir şiir yazar. Ustası şiiri okuyunca ağlar:
“ Sen Prometenin çığlıklarını
Kaba kıyım tütün gibi piposuna dolduran adam
Sen benim mavi gözlü arkadaşım
Kabil değil unutmam seni
26 Eylül 1943
Seni yapayalnız bırakıp hapishanede
Bir üçüncü mevki kompartımanda pupa yelken
Koşacağım memlekete
Tren bir güvercin gibi çırpınarak istasyona girecek
Gözü yaşlı bir genç kadına beş senenin ardından
Kocasını getirecek
O dem ki boş verip istasyon halkına
Yanaklarından öperken sevgilimi
Sen neşeli mavi gözlerinle bakacaksın içimden
Bana
O dem ki yürekten her şey atılacak
Ekmek, kin hasret, fakat nazım hikmet
Sen şu kadar kilometre uzakta kalmama rağmen
Aydınlık yüreğimin duvarına dayayıp sarı saçlı başını
Batan bir yaz güneşi hüznüyle ağlatacaksın arkadaşını
Günler geçecek ekmek derdi çökecek omuzlarıma
Fabrika, makinalar tezgâhım
Sana şeker kamışı, portakal yollayacağım
Karım yün çorap örecek, her hafta mektup yazacağız
Askere almazlarsa eğer
Unutabilir miyim seni
Tahtakurusu ayıkladığımız hapishane gecelerini
Ve radyoda şark cephesinden haber beklediğimiz
Müthiş anların küfürünü
Radyonun yanındaki duvara
Kurşun kalemiyle abus insan yüzleri çizmiştin
Unutabilir miyim seni hiç?
Hala beton malta boylarında duyuyorum
Takunyaların sesini!
Unutabilir miyim seni?
Dünyayı ve insanlarımızı sevmeyi senden öğrendim
Hikâye şiir yazmayı
Ve yiğitçe kavga etmeyi, senden!”