Ölümün 200. yılında Frederick F. Chopin ve klasik müziğin ünlü eserlerinden biri; Cenaze Marşı

22 Şubat 1810′da Polonya’nın Zelazova-Vola kentinde doğdu. Adı piyano ile özdeşleşen Chopin, kısa ömrüne ülkesi Polonya’nın kültürünü, ruhunu, halkının çektiği acıları, kendi aşklarını, özlemini  kısaca duygu durumunu yansıtan yüzlerce piyano yapıtı sığdırdı.  Bugün herkes tarafından bilinen ünlü   Cenaze Marşı’nın  bestecisi, 17 Ekim 1849′ da Paris’te veremden öldüğü zaman henüz 39 yaşındaydı.  Mozart’ın ‘Requiem’ adlı eseri eşliğinde Paris’e gömülen  sanatçının, kalbi kendi vasiyeti üzerine uzun zamandır hasretini çektiği Polanya’ya gönderildi.

Chopin, Varşova’da annesinden aldığı derslerle başladığı piyanoda ilk Polonezini 8 yaşında bestelediğinde, basın “bizim de dahilerimiz var ama ne yazık ki duyurmasını bilmiyoruz” diye yakınmış. 19 yaşında Viyana’ya giden, herkes tarafından Polonya’nın en büyük piyanist ve bestecisi kabul edilen Chopin, 1831′de Varşova’nın yeniden Rusların eline düştüğü haberi gelince, Schumann’ın “çiçeklerin arasına saklanmış silahlar” diye nitelendireceği on iki numaralı etüdünü yazarak Paris’te yerleşme kararı aldı.

Avrupa’yı saran barut kokularından habersiz, eğlence yaşamıyla tanınmış Paris’te değişik müzisyenlerle tanıştı. Rossini, Lizst, Hertz, hep Paris’teydi. Chopin’in en iyi arkadaşı ise Lizst olacaktı. Lizst’le piyanistlik konusunda tatlı bir rekabet de yaşamasına karşın, herkes Chopin’in bir numara olduğu kanısındaydı. George Sand ile arkadaşlığı, bu arada içine düştüğü başka aşklar, seyahatler ve hastalık, Chopin’in ömrünün son 19 yılının bir özetini verir. Büyük bir yurtsever olan Chopin’in cenazesinde vasiyeti üzerine, Mozart’ın Requiem’i seslendirilmiş, kalbi çıkarılarak Polonya’ya gönderilmiştir.

Chopin bir olgunlaşma süreci yaşamamıştır. Çünkü 20’li yaşlarında yazdıklarıyla, ölümünden hemen önce yazdıkları aynı olgunluk düzeyindedir. Büyük destanlar yaratmaya uğraşmak yerine, küçük çerçevelerde duygu yüklü ezgiler yaratmayı yeğlemiş, Polonya türkülerinin yankısı hep kulaklarında “polonez”ler, “mazurka”lar bestelemiştir. Ünlü Fransız yazar Andre Gide, onun sanatını şöyle özetlemiştir: “Chopin’de ışık oyunları, su şırıltıları, rüzgâr esintileri, yaprak hışırtıları vardır. Yüksek sesle konuşmaz; iddialı bir şey söylemez. Hafifçe değinir geçer. Bu kadarıyla içinize işler, mest eder, kandırır. Ne denli alçak sesle, çekinerek, sıkılarak konuşursa, biz onun ne demek istediğini o denli iyi anlarız”.

Chopin’in günümüzde bilinen portrelerini çizip boyayan ünlü ressam Delaxroix, onu yaşamında gördüğü tek gerçek sanatçı olarak nitelendirmiştir.

Chopin’in yapıtlarında iki karşıt duygu egemendir. Bir yanda coşku, haykırış vardır, öte yanda yumuşaklık ve çekingenlik. Chopin, bu karşıt duyguları eserlerinde birbiriyle çatıştırmak yerine, bağdaştıran, birleştiren bir ezgisel bütünlük oluşturur. Chopin’in bu özelliğini Liszt şöyle anlatmıştır: “Yaradılışında binbir ayrı renkli çizgi vardı. Bu çizgiler de birbiriyle çatışır ve kesişirdi. Yine bu yüzden, bu çizgiler bir araya gelir, birbiriyle kaynaşır, böylelikle birer birer görünmez, fakat bir bütün ortaya çıkardı”. İç dünyasını dışa vurmaktaki çekingenliğini çok iyi analiz eden Schumann, Chopin’in iç dünyasının, eserlerindeki durak ve susuşlardan anlaşılabileceğini söylemiştir. Senfoni ve opera yazmamasına, piyano konçertosunda da ikiden ileriye gitmemesine karşın, Chopin’in her piyano yapıtında orkestral bir zenginlik algılanır.

Frederick.F.Chopin “Sonat No:2 Op.35 ‘Cenaze Marşı – Funeral March’

Chopin’in ünlü cenaze marşı op.35 Sonat’ın üçüncü bölümüdür.Ünlü besteci akla gelenin aksine, bunu kendi ölümü için yazmış değildir. Aksine bu sonat onun en parlak günlerinin eserlerinden biridir. Gerçekten de 1830-35 arası Chopin’in en yüksek sanat değeri taşıyan bestelerini yazdığı dönemdir.Op.35 Sonat ilk çalındığı günden beri büyük ilgi, hatta şaşkınlık yaratmıştır. Chopin, bu eseriyle aşılamaz sayılan Beethoven’vari sonat tarzını geride bırakmış, çok daha ilerilere geçmiştir. Müzik eleştirmenleri arasında farklı tepkilere yol açan bu eser için Schumann da “Buna sonat diyebilmek için insanın hayale kapılması gerekir. Yalnız, en çılgınca dört eserini bir araya toplayabilmesi besteci için övünülecek bir şey” yorumunu yapar. Schumann bu “çılgınca” sözcüğünü özellikle eserin son iki parçası olan Marche Funebre ve Finale için kullanıyordu. Cenaze Marşı’nda gözü açık görülen bir rüya, bilinçli bir sayıklama sezilebilir; romantik bir ruhun ölüme karşı alaylı bir meydan okuyuşudur bu bölüm. Yalnız bütün bu alaya karşın, gene de bir korku vardır. Ünlü Fransız yazarlarından Ernest Legouve, “Chopin’den ne zaman istesek Marche Funebre’i bize çalardı. Ancak, parçasını bitirir bitirmez şapkasını alır giderdi” der. Bu bir korkunun dışa vurumu muydu, yoksa parçanın üzerinde konuşulmasından mı hoşlanmıyordu bilinmez.

Frederick F. Chopin’in Mezarı

Kaynak:Yansımalar / Şefik Kahramankaptan ve Morpa Kültür Yayınları Klasik Müzik Kitapları Serisi

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz