OĞUZ ATAY: GECELERİ KÖTÜ ŞEYLER DÜŞÜNMEMEK İÇİN SAYISIZ TEDBİRLERİ VARDI MEDENİYETİN!

Ne korkunç bir iftira. Beni mi düşünceli görüyorsunuz? Hiç âdetim değildir: düşünmem. Hayır, düşünceli görünüyorsunuz. Muhakkak bir sıkıntınız var. Demek yakalanmak için bir tuzak bu. Düşünceli görünüyorsunuz. Düşünmeyince kurtuluyorsunuz. Neyin var, düşünceli görünüyorsun. Bu sözden sakınmalı. Düşüncesiz de olma. O zaman da ne kadar düşüncesiz bir adam derler. Düşünün, düşünün ama durup dururken düşünmeyin. İşinizde çalışırken düşünün. Ev satın alırken düşünün. Çocuklarınızın geleceğini düşünün. Yalnız, akşam evde otururken, durup dururken düşünmeyin.

Nermin, başını gazeteden kaldırmadan konuştu: “Seni geçen gün arabada güzel bir kadınla görmüşler.” Turgut silkindi, başını kaldırdı. Nermin gazeteyi indirdi. Turgut karısının yüzünü gördü. Gülümsemeye çalışarak: “Gazetede mi yazıyor?” diye sordu. Karısına yorgun gözlerle baktı. Nermin, gazeteyi yavaş bir hareketle elinden bıraktı. Turgut, onun sakin, meraklı yüzünü, biçimli ellerini, koltuğu çapraz kesen bacaklarını inceledi. Sonra hemen yoruldu, gözlerini kıstı: karısının görüntüsü hafifçe bulandı, uzaklaştı. Şimdi Nermin salonun çok uzak bir köşesinde oturuyordu. Turgut için: yüzlerce metre uzakta. Parmağını gözbebeğinin altına batırdı: bir Nermin yerinde kaldı, bir Nermin de, karısına benzeyen bir renkli gölge de, yukarı aşağı oynadı. İşte bir hayalden ibaret: parmağımla oynatabildiğim bir şekil. Parmağını gözünden uzaklaştırdı; elini saçlarında gezdirdi. Aile babasının saçlarının altın telleri azalıyor. Sesi, derinden çıkıyormuş gibi geldi Turgut’a: “Selim’in bir arkadaşı. Son aylarda tanımış Selim’i. Bana geldi.” Gözlerini açtı iyice: görüntü birden hızla yaklaştı, büyüdü, keskinleşti. Tıpkı filmlerdeki gibi. Turgut başını kaldırdı: kadının başı bütün perdeyi kapladı. Konuşma: “Selim’in kız arkadaşı mı? Nasıl olur? Bize hiç bahsetmemişti… Yoksa sen tanıyor muydun?” Turgut, elleriyle, gözlerinin iki yanını kapadı: Nermin’in başını karenin içine yerleştirdi. “Hayır,” dedi sadece. Konuşmak istemiyordu; düşünmek ve seyretmek istiyordu. Konuşmak için artık çok geç kaldığını hissediyordu. Birlikte başlamamışlardı. Nermin’le tanışmadan yıllarca önce yaşamaya başlamıştı. Önce bu boşluğu doldurmak, anlatmak, anlatmak gerekiyordu. Daha ilk tanıdığı günden başlamalıydı anlatmaya. Ve ilk günden başlamalıydı anlamaya, ilgilenmeye. Nermin, belki de bu kadar köklü bir açıklama beklemiyordu; bütün kadınların, ortak bir yaşantı sürdürebilmek için beklediği kadarını istiyordu.

Düşünmek, hayatı ne karmaşık bir biçime sokuyor. Bu telaş içinde bekleneni veremiyorum. Her gün açıklanamayanlar biraz daha artıyor. Tarifi güç bir yorgunluk geliyor üstüme.

Ellerini iki yana sarkıttı. İnatçı bir yorgunluk durumu güçleştiriyordu. Birkaç kelimeyle geçiştirmek imkânı varken, boğazı kuruyor, kurtarıcı kelimeler bir türlü çıkmıyordu ağzından. “Neler konuştunuz?” diye sorulmadan söylenebilecek bir iki sözü bulamıyordu. Sonra yarın, öbür gün daha çok konuşmak, hem olayı, hem de anlatmakta neden geciktiğini açıklamak zorunda kalacaktı. Şimdi bile, Günseli’den daha önce neden bahsetmediğini açıklamak gerekiyordu. Oysa, koltuğuna yapışmış, boş gözlerle karısını süzüyordu. Nermin ayağa kalktı; kadınlık içgüdüsüyle, çıkmazda olan konuşmayı sürdürmeye çalıştı: “Bu karşılaşma senin için üzücü mü oldu?” Turgut, birden sinirlenmeye başladığını hissetti. Ne olursa olsun çocuklarının babasını korumak gerekiyordu demek. Kendimi düşünmediğim zamanlarda bile, kendimden önemli bir şey olduğunu duyduğum bir anda bile, her şeyden önemli olduğum hatırlatılıyor bana. Ayrıca, bir ihanet kokusu var işin içinde. Nermin’e anlatamadığım bir olay, onunla paylaşılmayan bir yaşantı, bugünkimigördümbiliyormusunnelerkonuştukbiliyormusunhiçböylebirşeybeklemezdimbiliyormusunbütünbuolanlararağmenseninekadarseviyorumbiliyormusun formülünün dışında garip bir davranış. Bir kadın… bu ne demek? Birlikte olduğumu başkalarından öğrendiği bir kadın.

Hayat tehlikelerle dolu. Fakat yanlış yollardan her zaman dönülebilir. Yeter ki insan, kendisine verilen fırsatı zamanında kullanabilsin.

Nermin de büyük kızını yatırmak üzere kalktığı sırada, bu fırsatı vermiş oluyordu. Masaya doğru yürürken acele etmedi. Turgut, arkasından seslendi oysa, bir an önce gazeteyi alıp, sütunlar arasında dolaşarak, düşüncelerinden kurtulmak istiyordu: “Henüz, Selim’den bahsedecek kadar uzak hissetmiyorum olayı.” Nermin döndü: sorgulu gözlerle Turgut’a baktı. Turgut, acele ediyordu kurtulmak için: “Selim’in başına geleni tam olarak idrak edemiyorum daha. Bu ölüm, benim için bir kelime değil henüz. Bir gün belki daha rahat konuşacak bir duruma gelirim. O zaman…” Sustu. Telaş gösterdiği için utanmıştı. Utanma, birlikte tanıdıkları bir duygu değildi. Kendine kızdı. Demek bir gün, unutup rahatça bahsedecekti Selim’den. Nermin’i tatmin edememişti ve kendine ihanet etmişti. Nermin bakışlarını yumuşattı: “Nasıl istersen. Ben kendim için konuşmadım. Seni düşünerek…” Sözünü tamamlayamadı; eteğinden çeken Sevgi’yi eğilerek kucağına aldı.

Ben her şeyden önce, çocuğumun annesiyim, demek istiyordu. Sen de babası olduğunu unutma. Bu meseleyle daha fazla uğraşamam: görevlerim var benim. Senin de var. Turgut gene koltuğuna gömüldü. Nermin’in yere bıraktığı gazeteyi, yerinden kalkmadan aldı. Aile babası Turgut, çocukları uyutulurken gazetesine dalmıştı. Bütün günün yorgunluğunu, karısının sevgili kocası dinlensin diye Amerikan pazarından aldığı rahat koltukta gideriyordu. Geriye yaslandı; koltuğun arka kısmı da onunla birlikte hafifçe geriye gitti: aile babalarının geceleri kötü şeyler düşünmelerini önlemek için sayısız tedbirleri vardı medeniyetin. Gazeteyi tembel gözlerle inceledi. Neyse, aile babalarının başına gelen bir aksilik yoktu o gün. Hepsi uslu durmuştu. Oysa, yazılamayan ne acıklı olaylar vardı. Haber aldığımıza göre, iki çocuk babası genç bir mühendis, son günlerde evinde kötü kötü düşünmektedir. Özellikle, karısı çocukları uyuturken karanlık düşüncelere dalan bu genç adam yuvasının geleceği hakkında planlar kurmadığı gibi… gazeteyi elinden bıraktı. Yanındaki sehpanın üzerindeki bir kutuya konulmuş olan pipolarından bir tane aldı: sigaranın zararlarını düşünen karısı ona değişik pipolar almıştı. Pipoyu yakmadan ağzına soktu. Onu Günseli’yle görmüşlerdi.

Belki Aysel’le de görmüşlerdi. Onu görüyorlardı. Hiçbir şey yapmadan, aptalca bir düzen içinde yaşarken kimse görmüyordu. Sonra, alışılmışın dışında en küçük bir davranışını görüyorlardı. Nasıl görüyorlardı acaba? Sizi gördük, diyorlardı. Bütün gün sadece bakıyorlardı; sonra akşam evlerine dönünce rahat koltuklarına gömülüp kimleri gördüklerinin bir muhasebesini yapıyorlardı. Önce erkek, gördüklerini anlatıyordu, sonra başkalarının görüp ona söylediklerini anlatıyordu, en sonunda da başkalarının dahabaşkalarından duyduklarını anlatıyordu. Sonra kadın başlıyordu: ona gelenlerin gördüklerini anlatıyordu. Anlatma bitince, yoruma geçiyorlardı. Birbirlerine, gördün mü? diyorlardı. Gördün mü? Peki neden ben kimseyi görmüyorum? Görmesini bilmek gerek; bakarak dolaşmalı. Parmağını havada sallayarak; görürsünüz, dedi; hepsine. Hepiniz görürsünüz. Ben size gösteririm. Yıllarca konuşur durursunuz artık.

OĞUZ ATAY: “KÜÇÜK ADIMLARLA YÜRÜMEK İSTERDİM KİMSENİN BANA BAKMAYACAĞINI BİLSEM…”

Rahat koltuğundan kalktı: rahatsız olmuştu. Düşünene bu koltukların faydası yok. Bir sandalyeye oturdu. Düşünceli görünüyorsunuz Turgut. Ne korkunç bir iftira. Beni mi düşünceli görüyorsunuz? Hiç âdetim değildir: düşünmem. Hayır, düşünceli görünüyorsunuz. Muhakkak bir sıkıntınız var. Demek yakalanmak için bir tuzak bu. Düşünceli görünüyorsunuz. Düşünmeyince kurtuluyorsunuz. Neyin var, düşünceli görünüyorsun. Bu sözden sakınmalı. Düşüncesiz de olma. O zaman da ne kadar düşüncesiz bir adam derler. Düşünün, düşünün ama durup dururken düşünmeyin. İşinizde çalışırken düşünün. Ev satın alırken düşünün. Çocuklarınızın geleceğini düşünün. Yalnız, akşam evde otururken, durup dururken düşünmeyin. Arka odadan Sevgi’nin sesi geliyordu. Uyumuyor. Gidip bir görünmeli. Nermin bekler. Babalar çocuklarına, uyumadan görünürlerse çok etkili olur. Müşfik fakat kararlı bir sesle konuşulur. Nermin, sen görünmeyince bir türlü uyumuyorlar, diyor; babalık ve aile reisliği duygusunu okşuyor. Sen söyleyince başka oluyor. Seni görünce susuyorlar. Babaları olmadan uyumuyorlar. Görünüşte ne masum bir söz. Tercümesi: hiçbir akşam ve pazar, beni onlarla yalnız bırakma. İş yolculuklarını ne yapayım? Bırak başkaları gitsin. Şirkette adam mı yok?

Terliklerini sürükleyerek çocukların odasına doğru yürüdü. Beni neden çağırdınız demekti bu yürüyüş. Fakat kimse aldırmadı onun bu inceliğine; böyle özelliklere ancak romanlarda dikkat ederlerdi. Sevgi, babasının geldiğini görünce, hemen yatağında ayağa kalktı. Turgut’un odaya girişinden, kendisini şımartacağını sezmişti; uyuma meselesinde annesinden yana olmadığını anlamıştı. Bir aksilik vardı babasının üstünde: çekingen bir aksilik. Sevgi’yi uyumaya zorlamayacak bir aksilik. Yalnız, babasına çok dayanmaya gelmezdi; sonunda annesine kalacaktı. Birçok meselenin çözümünde annesinin daha önemli bir payı vardı. Babasına sarılırken, yan gözle de annesine bakıyordu.

Turgut, matematiğe akılları ermiyor ama sezgileri yerinde, diye düşündü. Ne yazık, birkaç yıl sonra büyüyecek ve sezgileri zayıflayacak. Kötü bir devre. Ya hep küçük kalsalar, ya da birden büyüseler. Bu yavaş büyüme dayanılmaz bir şey. Yanınızda yetişen bir şeyin siz anlamadan büyümesi. Bir bakıyorsunuz, sevilip okşanmayacak kadar büyümüş. Siz de buna, yavaş yavaş, hissetmeden, o kadar alışmışsınız ki artık sevip okşamak istemiyorsunuz zaten.

Bütün duyularınız, bu yavaş gelişmeyi, size sezdirmeden izlemiş, Akıl, ya akıl? En aptal tarafımız. Hiçbir şeyin farkında değil. Kızını kucağına aldı. “Çok sıkı bir sarılacağız ve ondan sonra hemen uyuyacaksın.” Sevgi’yi eğilerek yatağa bıraktı ve karısına bakmadan odadan çıktı.

Oğuz Atay
Tutunamayanlar

OĞUZ ATAY: İNSANIN GELİŞTİĞİ FİLAN YOK! YALNIZ KUSURLARINA ALIŞIYOR, O KADAR

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz