Temel olarak iki mesele var: nükleer savaş ve küresel ısınma, her ikisi de giderek kötüleşiyor. Ama fazlası da var. Örneğin salgın hastalık tehlikesi. Endüstriyel et üretimi her şeyden önce gayriinsani, ama ikinci olarak, küresel ısınmanın en büyük nedenlerinden biri ve aynı zamanda antibiyotiklerin etkililiğini de yok ediyor. Ölçüsüz şekilde antibiyotik kullanıyorlar ve bu tüm antibiyotiklere dirençli mutant bakteriler yaratıyor. Hastanelerde tespit edilmeye başlayan bu bakteriler yüzyıl önce on milyonlarca insanı öldüren grip salgını gibi büyük bir salgına yol açabilir. İnsanlar bir mülteci krizi olduğundan söz ediyorlar, Bangladeş’te taşkınlar olduğunda, yüz milyonlarca insan kaçmak zorunda kaldığında ne olacak? Güney Asya susuzluğa doğru gidiyor, halihazırda yüz milyonlarca insanın suya erişimi çok sıkıntılı; buzulların erimesiyle su kaynaklarını kaybedebilirler.
Aralık ayında 90 yaşına basan Chomsky, kampus odasının kendi ününe zıt zarif sadeliği içinde, Arizona Üniversitesi’nde siyaset ve küresel krizler üzerine dersler vermeye ve yazmaya devam ediyor.
Chomsky, dil alanında paradigma yaratan çalışmalarının yanı sıra, Amerikan dış politikasının ve onun dünya genelinde insan hakları ihlalleri ve askeri saldırganlıkla bağlantısının en açık sözlü eleştirmenlerinden biri olmasıyla tanınıyor. Meslektaşı merhum Ed Herman ile birlikte, büyük medyanın “propaganda modeli” üzerine, ekonomik ve siyasi elitlerin ideolojik meşruiyetlerini nasıl sürdürdüğünü açıklayan bir teori geliştirdi. Bu model, şirket sahipliği, reklam bağımlılığı, sistem odaklı kaynak kullanımı uygulamaları, sağdan eleştiri ve ideolojik anti-komünizm gibi bir dizi filtre üzerinden, yeni medyanın elit iktidarını pekiştiren bir propaganda sistemi olmasına yol açıyor.
Chomsky ve Herman tarafından ortaya konulan propaganda modeli güç, sermaye, iktidar ve çıkar ilişkilerine odaklanır. Propaganda modelinde beş temel süzgeç yer alır. Bu süzgeçler, hangi haberlerin basılarak kitlelere ulaştırıldığını, haberlerin sunuluş şekillerini ve muhalefetlerin marjinalleştirilmelerini anlamak adına önemli birer analiz araçlarıdır.
Bu süzgeçleri şöyle ifade edebiliriz,
* Kitle Medyasının Büyüklüğü, Mülkiyeti ve Kâr Yönelimi: Hâkim kitle medyası firmalarının büyüklüğü, tekelleşmiş mülkiyeti, sahibinin serveti ve kar yönelimi
* İş Yapmak İçin Reklamcılık Ruhsatı: Kitle medyasının temel geçim kaynağı olarak reklamcılık
* Kitle Medyasının Haber Kaynakları: Medyanın hükümet, iş dünyası ve bu temel kaynakların ve gücün faillerinin finanse ettiği ve onayladığı “uzmanların” sağladığı bilgilere dayanması
* Tepki Üretimi ve Zorlayıcılar: Medyayı disiplin altına alan bir araç olarak “tepki üretimi”
* Bir Denetim Mekanizması Olarak Anti Komünizm: Ulusal bir din ve denetim mekanizması olarak “antikomünizm”
Noam Chomsky: ‘Birkaç kuşak sonra, örgütlü insan toplumu diye bir şey kalmayabilir. Bunu sürekli insanların kafasına kakmak gerek.’
Geçtiğimiz yıllarda Chomsky küresel ısınmanın yarattığı ve “örgütlü insan yaşamının ayakta kalışına karşı bir tehdit” saydığı varoluşsal tehdide yoğunlaştı. 22 Ocak tarihli bu mülakatta, medya ile iklim krizi arasındaki ilişkiyi ele alıyor.
Geçtiğimiz yıllarda, iklim krizinin ciddiyeti üzerine pek çok şey söylediniz ve büyük medyanın buna ne kadar kör olduğuna dair örnekler verdiniz. Büyük medyanın iklim krizindeki rolünü nasıl değerlendiriyorsunuz?
Standart bir örnekle başlayalım. Küresel ısınma konusunda raporlar var. Baktığınızda, örneğin New York Times’da, kutuplardaki buzulların, daha önceki tahminlere nazaran ne kadar hızlı eridiği üzerine gayet iyi haberler çıkıyor. Ve tutucu tahminlerle de olsa, bunun deniz seviyelerinin yükselmesine nasıl sebep olabileceği anlatılıyor. Yani düzenli olarak bu konuda haber yapıyorlar, görmezden geldikleri yok. Ama öte yandan, petrol arama ile ilgili haberlere baktığınızda, aynı gazete ilk sayfasında bunu ABD’nin Suudi Arabistan ve Rusya’yı aşarak enerji bağımsızlığına ulaşma arayışı olarak sunuyor. Uzun bir makale yayınlıyorlar ve bunda çevresel etkilerden de bahsediliyor, örneğin yerel su kaynakları ve çiftçilere vereceği zarar. Ama küresel ısınmaya etkisinden tek kelime ile bile söz edilmiyor. Bunu tüm büyük gazeteler sürekli yapıyor. Şöyle bir durumdayız sanki: bilim insanları tünelin ucunu göstererek, “bakın,” diyorlar, “felaket yaklaşıyor,” ama büyük medya o tünelin ucunda başka bir şey görüyor ve diyor ki, “ah, ne harika, artık petrol ithal etmemiz gerekmeyecek, çok daha güçlü olacağız.”
Yani aradaki bağlantıyı kurmuyorlar mı?
Bir tür şizofreni gibi bu ve tüm topluma sirayet etmiş durumda. Örneğin büyük bankalar. En büyük banka olan JP Morgan Chase mesela. CEO’ları Jamie Dimon akıllı bir adam. Eminim küresel ısınmanın ne büyük ve gerçek bir tehdit olduğunu biliyor ama yine de, fosil yakıt işine yatırım akıtmaya devam ediyor, çünkü onun iş modeli bu. Yarın kâr etmek zorundalar.
Büyük medya ise noktaları birleştirmiyor. Burada elbette liberal medyadan söz ediyorum. Fox News ise bambaşka bir alem. Onlara göre küresel ısınma diye bir şey yok. Aslında bu kamuoyu görüşünde de hâkim. Cumhuriyetçilerin yarısı küresel ısınmayı inkâr ediyor. Diğer yarısı ise insanların bunda rolü olmadığına inanıyor. Örneğin Çevre Koruma Ajansı’nın başına kimin geçeceği ile ilgili birkaç gün önceki kongre görüşmelerini düşünün. Aday kömür endüstrisinden gelen biriydi. Bir senatör kendisine şu soruyu sordu: ‘Küresel ısınma hakkında ne düşünüyorsunuz?’ Şöyle cevap verdi: ‘Muhtemelen küresel ısınma yaşanıyor, insanlar da muhtemelen bunda pay sahibi.’ Sonra ‘Bunun ne kadar acil bir mesele olduğunu düşünüyorsunuz?’ diye sordular. Cevabı, ‘Aciliyet açısından sekizinci veya dokuzuncu seviyede, yani uzakta.’ Ve bu cevabın anlamı, bu konuda hiçbir şey yapılmayacağı.
Peki propaganda modelinde belirlediğiniz türden filtreler medyanın bu konudaki tutumunu açıklıyor mu yoksa başka faktörler de mi söz konusu?
Son derece şeffaf bir şekilde açıklıyor. Büyük şirket işletme modeline göbekten bağlılar: yani yarın kâr etmeleri gerek. Ve ekonomi büyümeli. Ne türden bir büyüme olduğu umurlarında değil, sadece büyümek zorunda. Bu şekilde içselleştirmiş durumdalar. Dolayısıyla, evet, reklam verenlerin etkisi var ve kendilerinin de bir şirket olması çok belirleyici. Ama ondan daha derin olan şey, George Orwell’ın vurgusu, ki ben hafife alındığını düşünüyorum (ve Rızanın İmalatı kitabında ele almadık aslında bunu). Hayvan Çiftliği’nin önsözünü okudunuz mu bilmiyorum. 30 yıl sonra orijinal yazıları bulunduğunda keşfedildi. Kitapta İngiltere halkına hitap ederek diyor ki, ‘Bu kitap totaliter düşman üzerine bir taşlama elbette.’ Ama sonra şöyle devam ediyor: ‘Ama kendinizden çok fazla emin olmayın. Özgür İngiltere’de, fikirler zor kullanılmaksızın bastırılabilir.’
Orwell bazı örnekler veriyor ve iki cümlelik bir açıklama yapıyor. Biri basının zengin adamların elinde olduğu ve bu adamların belirli fikirlerin ifade edilmemesini istemek için her türden çıkarı olduğu. Diğeri ise temel olarak ‘iyi eğitim’ ile ilgili. En iyi okullara gidiyorsanız, Oxford ve Cambridge’den mezunsanız, belirli şeyleri söylememenin – hatta artık düşünmemenin – daha iyi olduğu anlayışını içselleştirmişsiniz demektir. Bu, Gramsci’nin “hegemonik sağduyu” dediği şey haline gelmiştir, hiç lafını etmezsiniz belli şeylerin. Ve bu, bu şeylerin nasıl içselleştirildiği, çok büyük bir faktör. Bunları gündeme getiren insanlara deli gözüyle bakılıyor.
Gazetecilik için alternatif ne olabilir? İklim değişikliğini nasıl ele almalı?
Her gazete her gün, total felakete gittiğimizi söyleyen çarpıcı bir manşet atmalı. Birkaç kuşak içinde örgütlü insan toplumu diye bir şey kalmayabilir. Bunu sürekli insanların kafasına kakmak gerek. Şu anki kuşak örgütlü insan toplumunun birkaç kuşak sonra ayakta kalıp kalmayacağına karar verecek ve bu kararı acilen alması gerek, oyalanacak zaman kalmadı. Ve Paris Anlaşması’ndan çekilmek tarihin en büyük suçlarından biri olarak görülmeli.
Ama insanlara sadece kötü haberleri vermenin pesimistliğe ve atalete yol açma riski yok mu?
Var. Kötü haberler, yapılabilecek ve yapılması gereken şeylerle birlikte verilmeli. Örneğin, birkaç hafta önce çok iyi bir iktisatçı olan Dean Baker’ın, Çin’in ne yaptığı üzerine bir yazısı yayınlandı. Çin hala çok büyük bir çevre kirleticisi ama yenilenebilir enerjiye geçme konusunda dünyanın hiçbir yerinde görülmemiş ölçekte programlar uyguluyor. ABD’de de çeşitli eyaletler böyle programlara girişti ama bazıları hiçbir şey yapmıyor. Mesela Arizona, yılın büyük kısmında güneşli ama bir bakın, kaç tane güneş paneli var? Evimiz, civardaki tek güneş panelli ev. İnsanlar yazın klima yüzünden gelen binlerce dolarlık elektrik faturalarından şikâyet ediyor ama güneş paneli taktırmıyor. Tucson elektrik şirketi bunu yapmanın önüne engeller de çıkarıyor. Mesela bizim güneş panellerimizden birkaçı eksik çünkü fazla elektrik üretmemiz yasak.
Çok yazık. Bu aciliyeti, yapılması gerekenlerle birleştirebilen bir gazetecilik görüyor musunuz? Medya sistemimizde var mı bunun örneği?
Küçük gazetelerde görebilirsiniz. Mesele, küresel ısınmanın vurgulanması gerektiği. Kötü haber pompalamakla yetinemeyeceğimizi söylerken çok haklısınız; insanlar yüz çevirir. Ama kötü haberleri atılabilecek olumlu adımlarla ve bunların aciliyeti ile birleştirirseniz, etkili olacağını düşünüyorum.
İklim krizinin bir kriz olarak ele alındığını ana olarak alternatif, bağımsız medyada mı görüyorsunuz?
Alternatif medyada görüyorsunuz, evet, ama bu kamuoyunun geneline yeterince ulaşmıyor.
Ve sadece bu kriz de değil, başka krizler de var. Buna denk bir kriz nükleer savaş tehdidi. 24 Ocak’ta, Atom Bilimciler Bülteni’ne bakmak iyi bir fikir. O gün kıyamet saatinin bir sonraki ayarını duyuracaklar. Şu an gece yarısına 2 dakika kaldığını gösteriyor; bir sonrakinde ne yapacaklar bilmiyorum, belki de gece yarısını geçmiş olur [hala öyle, ÇN]! Temel olarak iki mesele var: nükleer savaş ve küresel ısınma, her ikisi de giderek kötüleşiyor. Ama fazlası da var. Örneğin salgın hastalık tehlikesi. Endüstriyel et üretimi her şeyden önce gayriinsani, ama ikinci olarak, küresel ısınmanın en büyük nedenlerinden biri ve aynı zamanda antibiyotiklerin etkililiğini de yok ediyor. Ölçüsüz şekilde antibiyotik kullanıyorlar ve bu tüm antibiyotiklere dirençli mutant bakteriler yaratıyor. Hastanelerde tespit edilmeye başlayan bu bakteriler yüzyıl önce on milyonlarca insanı öldüren grip salgını gibi büyük bir salgına yol açabilir. İnsanlar bir mülteci krizi olduğundan söz ediyorlar, Bangladeş’te taşkınlar olduğunda, yüz milyonlarca insan kaçmak zorunda kaldığında ne olacak? Güney Asya susuzluğa doğru gidiyor, halihazırda yüz milyonlarca insanın suya erişimi çok sıkıntılı; buzulların erimesiyle su kaynaklarını kaybedebilirler.
O zaman dünyaya ne olur? Devasa problemler yaşanacak. Çok uzak değil bunlar.
Alternatif veya bağımsız sektörde ya da başka bir alanda, faydalı bulduğunuz, haberlerinizi edindiğiniz belirli medya kuruluşları var mı?
Büyük medyayı okuyorum ama beni güncel tutan aslına bilimsel dergiler. Elbette normalde okumayacağınız teknik mevzular var ama bunların da büyük medyada ve elbette alternatif medyada çok iyi haberleri yapılıyor.
ABD’de veya demokratik toplum sayılan diğer ülkelerde medya sisteminin bu tür bir gazeteciliğe yer açmak için reforme edilebileceğini düşünüyor musunuz?
Bunun bir yolu, gerçekten demokratik toplumlar haline gelmeleri. Şu an bundan çok uzaklar. Örneğin seçimler… Ana akım siyaset biliminde ABD’de seçimlerin düpedüz satın alındığını gösteren ikna edici çalışmalar var. Kongre veya Yürütme için seçimlerin sonucunu, kampanya harcamaları şeklindeki tek bir değişkene bakarak çarpıcı bir isabetlilikle tahmin edebiliyorsunuz. Bu yüzden insanlar Temsilciler Meclisi’ne seçildiklerinde, daha görevdeki ilk günlerinde, bir sonraki seçim için bağış kampanyasına başlamak zorundalar. Bu arada, kanun tasarılarını hazırlayan personel, bunu şirketlerden lobicilerle birlikte yapıyor ve çoğu zaman aslında yazanlar onlar oluyor. Bu bir tür demokrasi, evet, ama çok sınırlı bir demokrasi.
Daha genel toplumsal ve siyasal dönüşümlerden ayrı bir medya reformunu olası görüyor musunuz? Çünkü bildiğiniz üzere, ortada bir hareket var, Robert McChesney ve birçok başka insan, özellikle de medya reformu talep ediyor.
Yapılabilecek çok şey var. Sistemin birçok şekilde ciddi olarak değiştirilmesi gerek, hatta radikal şekilde. Medya reformu bunlardan biri. Bob McChesney’inki önemli çalışması bir model. Yapılabilecek şeyler var. Büyük medyanın artan şekilde tekelleşmesi ciddi bir mesele, ama Ben Bagdikian’ın 1980’lerdeki medya tekelleri üzerine kitabına bakarsanız, belki de 50 haber kaynağı vardı, şimdi ise bir düzineye inmiş durumda. Medya için reklam-kâr modeli gazeteciliğin altını ciddi şekilde oydu. Birleşik Devletler’in ilk dönemine baktığınızda bile, hükümetin özgür ve bağımsız medyanın önemini anladığını ve bağımsız bir medyanın oluşması için tasarlanmış araçlar olan ücretsiz posta gibi sübvansiyonlar uyguladığını görüyorsunuz. Daha yeni çok ilginç bir kitap okudum, Michael Klarman’dan The Framers’ Coup. Şimdi Amerikan anayasası üzerine temel başvuru kaynağı; o dönem yapılan tartışmaları çok ayrıntılı şekilde ele alıyor ve son derece etkileyici. Bir kitapçık literatürü varmış, bağımsız basın literatürü varmış, insanlar yazılarıyla katkıda bulunuyormuş ve çiftçiler ile zanaatkarlar, herkes sözünü söylüyormuş, model bir tartışma. İşte o zamanlar, 19. yüzyıl ortalarında, çok ilginç işler yapan çok canlı bir işçi ve etnik basın vardı. Sermayenin konsantrasyonu ve reklam modeli ile bunu kaybettik. Aynısı İngiltere’de de oldu ama İngiltere’de ömrü daha uzundu, 1960’lara kadar sürdü.
İnternette veya sosyal medyada bir alternatif umudu görüyor musunuz?
Umut var ama sosyal medya gerçekten iki ucu keskin bir kılıca dönüştü. Bir tür eko çemberi yaratıyor, içine kapalı bir balon. Bunu hepimiz yapıyoruz, insanlar inandıkları şeyleri ön plana çıkarıyorlar ve başka hiçbir fikir duymak istemiyorlar – sırf kendi fikrinizi pekiştirmeye yarayan bir şey. Etkileşimin neredeyse imkânsız olduğu bir ortam. Bazen bu şok edici boyutlara ulaşıyor. Geçen bazı istatistiklere bakıyordum, son anketlere göre büyük medyayı ana haber ve bilgi kaynağı olarak kullanan Amerikalıların oranı tek haneli yüzdelerde, yaklaşık yüzde altı. Çoğu sosyal medyaya bakıyor ki haberi üreten sosyal medya değil, sosyal medyada sahadan bildiren muhabir yok.
Ve bir de elbette internet radyosu ve Fox gibi yenilikler var. Bunlar yeni ama yaptıkları şey kirli propagandadan ibaret.
Bu işin karanlık tarafı. Bir de iyi tarafı var, sosyal medya insanların örgütlenmesine yardımcı oluyor. İnsanlara bu şekilde ulaşabiliyor, bir araya gelebiliyorsunuz ve çok etkili bir yol. Pratik olarak neredeyse tüm örgütlenme sosyal medya üzerinden yürüyebiliyor. Yani eğitim bile; öğretmenler çoğu zaman öğrencileri ile sosyal medya üzerinden iletişim kuruyor. Herkes bunu yapıyor artık. Kampüste gezinirseniz, herkesin elinde bir cihaz görürsünüz. Duke Üniversitesi kaldırımlara uyarı levhası koymaya başladı, “Önünüze bakın!” diye. Çünkü herkes yürürken elindeki cihaza bakıyor.
Bunun etkilerini tam olarak kestirebilmek güç. McDonalds’da oturan ergenlerin iki tür sohbet ettiğini görebilirsiniz, biri kendi aralarında, diğeri her birinin kendi telefonunda. Anlamlı sosyal ilişkileri zayıflatan bir şey bu.
Bir kaynak potansiyeli de taşıyor aslında – alternatif medyanın iklim konusunda iletişim için interneti kullanması.
Blog’lar, Truthout, Truthdig, Common Dreams, Democracy Now ve birçok başkası, televizyonda öğrenemeyeceğiniz bilgileri veriyorlar.
Dolayısıyla olağan üstü faydalı olma potansiyeli var sosyal medyanın, ama Silikon Vadisi devlerinin reklam modeli ile dayattığı şey daha çok olumsuz taraflarını yaşamamıza neden oluyor. Google’da bir arama yapıyorsunuz ve aramanıza göre istiyor olabileceğiniz şeyler önünüze boca ediliyor. Büyük reklam verenlerin etkisi bu.
İklim krizine etkili şekilde yanıt üretebilmek için hangi şartların karşılanması gerek?
Sanırım enerjik bir kitlesel halk hareketi olmak zorunda. Medyayı krizleri ele almaya zorlayacak bir hareket. Ya da bilgi piyasasını domine edecek kendi alternatif medyalarımızı oluşturmamız lazım. Kaybedecek zamanımız yok. Bağımsız medyayı desteklemek gibi şeyler ütopya değil, Birleşik Devletler’in ilk döneminde yapılmış bir şey; veya örneğin Bob McChesney ve başkalarının geliştirmeye çalıştığı türden tabandan medya hareketleri.
Ve bu acil bir gereklilik. Son birkaç yıldır derslerime öğrencilerimden insanlık tarihi boyunca kimsenin yapmış olmadığı bir tercihi yapmalarını isteyerek başlıyorum. Örgütlü toplumun ayakta kalıp kalmayacağına karar veriyorlar. Naziler döneminde bile böylesine bir sorunla yüz yüze değildik.
Medyanın ötesinde, iklim krizine karşı yapılması gereken başka neler var?
Geniş çaplı aktivizm örgütleyen sayısız grup var, örneğin Earth Strike bir dizi eylem planlıyor, ilkini yaptılar bile, birçok şehirde büyük gösteriler düzenlediler ve kitlesel bir genel grev düzenlemeye çalışıyorlar. İngiltere’den Extinction Rebellion da bize ulaştı ve aynısını yapmaya çalışıyor. Ama böyle genel gösteriler gibi dramatik eylemlerin izole etkinlikler olarak etkisi olmaz. Kalıcı örgütlenmeye dönüşmeleri ve bu konuda eğitimin gündelikleşmesi lazım.
Ve tekrar belirteyim, daha önce söylediğim örnek, Tucson, güneş panelleri… İnsanlar bunu yapmak ve hızla yapmak zorunda olduklarını, bunun onlara bir zararı olmadığını, aslında yararı olduğunu anlamalılar. Örneğin bu tasarruf demek. Ama insanlara “Bununla ilgilenemem, ben genel kamuoyu ne düşünüyor ona bakarım, bu radikal bir şey, bana göre değil” vs. dedirten psikolojik bariyer kesintisiz bir eğitime dayanan örgütlenme faaliyetleriyle yıkılmak durumunda. Tüm halk hareketlerinin gelişmesi – sivil haklar hareketi, savaş karşıtı hareket, feminist hareket – küçük gruplarla bile olsa kesintisiz olmuştur ve nihayetinde büyük hareketlere dönüşmüştür. Arada bir büyük gösteriler gibi eylemler yapabilirler ama bu sadece altta süregiden faaliyetlere canlılık kazandırmak içindir.
Bu artık ertelenemez.
Robert Hackett
Yeni Özgür Politika
Çeviri: Serap Güneş