Nietzsche: Devlet savaş ve büyük felaketlerde bireyin çaresizliğini din ile yatıştırır!

1030

Devlete Bir Bakış

Din ve devlet. Devlet, daha doğrusu hükümet reşit olmayan bir grubun vasisi olarak atandığını bildiği ve dinin korunup yok edilmesi konusunu onların yararına düşündüğü sürece, her zaman dini koruması olasılığı yüksektir. Çünkü kayıp, korku, yoksunluk veya güvensizlik anlarında din ruhu yatıştırır, yani, devlet bireyin içsel acısını yatıştırabilmek için çaresiz kaldığında; hatta evrensel, kaçınılmaz ve baştan engellenemeyen felaketlerde (kuraklıklar, mali krizler, savaşlar) din kütleleri sakinleştirir, sabırlı ve güvenli olmalarını sağlar. Bir devlet hükümetinin gerekli veya rastlantısal eksiklikleri veya hanedan çıkarlarının tehlikeli sonuçları ileri görüşlü insanların dikkatini ne zaman çekerse ve onları asi yaparsa, dar görüşlüler Tanrının parmağını gördüklerini sanırlar ve Yukarıdan gelen talimata hemen uyarlar (burada, devletin kutsal ve dünyevi yönetimi birbirine karışır). Böylece, vatandaşın iç huzuru ve gelişimin sürekliliği korunur. Din, popüler duyguların birliğinde, herkesin benzer amaç ve düşüncelerinde yatan gücünü, ruhban sınıfla devletin fiyatta anlaşamayarak ve savaştığı durumlar dışında korur ve mühürler. Devlet genellikle papazları nasıl kazanacağını bilir, çünkü onların çok özel ve gizli ruh eğitimlerine gereksinim duyar ve farklı bir çıkarı temsil ediyor gibi görünen hizmetkarların değerini bilir. Papazların yardımı olmadan, hiçbir güç şimdi bile ‘yasallaşamaz’ -Napolyon’un anladığı gibi.

Böylece, mutlak vasi bir devlet ve dinin dikkatli biçimde korunması beraberce giderler. Yönetici kişi ve sınıfların, onlara din tarafından sağlanan yararla aydınlanacakları ve onu bir alet olarak kullandıkları için bu yolla ona bir biçimde üstün olduklarını duyumsayacakları kabul edilmelidir; ve bu, özgür düşünmenin kökenidir.

Peki, demokratik devletlerde öğretildiği biçimde farklı bir hükümet kavramı hakim olmaya başlarsa ne olur? Hükümet, Yukarı Aşağı zıtlığı olarak değil de yalnızca genel istemin bir aracı, tek başına egemen olanın, halkın bir işlevi olarak algılanırsa ne olur? O zaman hükümet ancak insanların dine karşı aldığı tavrı takınabilir; aydınlanmadaki herhangi bir yayılması doğrudan temsil edenlere yansımalıdır; devlet amaçları için dinsel enerjileri kullanmak veya bunlardan yararlanmak çok kolay olmayacaktır (bazen güçlü parti liderleri, aydınlanmış despotluk benzeri bir etki kullanmadıkları sürece.) Ama eğer artık devlet dinin kendisinden hiçbir şekilde yararlanmıyorsa veya insanlar dini konularda çok farklı düşündükleri için hükümet din hakkında tek biçimli, birleşik tedbirler alamıyorsa, o zaman geçerli seçenek, dini özel bir konu biçiminde ele almak ve onu her bireyin vicdan ve alışkanlığına teslim etmektir. İlk önce, devletin bilerek veya bilmeyerek bastırdığı gizli veya bastırılmış kıpırtıların ortaya çıkarak tüm limitleri aşmasıyla dini duygular güçlenecektir; daha sonra, dinin üzerinde tarikatlar ortaya çıkacak ve din özel bir hal alınca birçok canavar tohumunun ekildiği fark edilecektir. Sonunda, kavga görüntüsü ve dini itirafların tüm zayıflıklarının düşmanca sergilenmesi, her üstün ve yetenekli kişinin kişisel düşüncelerine dini katmaması dışında başka bir seçenek bırakmayacaktır. Sonra, bu yaklaşım yönetenler için de geçerli olacaktır ve neredeyse istekleri dışında aldıkları tedbirlerde din dışılık görünecektir. Bu olur olmaz, hala dinden etkilenenler ve yarı dini veya tam dini bir devlete hayranlık duyanlar, devlet karşısında kesin bir düşmanlık besleyeceklerdir. Devletin aldığı tedbirlere karşı çıkacaklar, ellerinden geldiğince bunları engellemeye, aşmaya ve yıkmaya çalışacaklardır ve aşırı ateşli bir biçimde karşı geldikleri için, dinle ilgisi olmayan karşı tarafı, devlet yönetimi için aşırı bir hevese sürükleyeceklerdir. Buna, aynı zamanda gizliden katkıda bulunan şu olacaktır: dinden koptuklarını duyumsadıkları için din dışı kalanlar bir boşlukta kalacaklar ve kendilerini devlete vakfederek geçici bir telafi, bir tür doyum arayacaklardır. Uzun sürebilecek olan bu geçici mücadeleler sonrasında, dini partilerin eski devlet yönetimi biçimini yeniden canlandırarak çarkı geri döndürmeye hala yeterince güçlü olup olmadıklarına -bu durumda, devlet kaçınılmaz olarak aydınlanmış despotların eline geçecektir (belki de eskiye göre daha az aydınlanmış ve daha çok ürkütücü olan)- veya din dışı partilerin süreceğine, birkaç nesil boyunca rakiplerinin çoğalmasını okul ve eğitim yoluyla önleyip, sonunda tamamen engelleyeceklerine karar verilecektir. Sonunda devlet için duyulan heyecan onlarda da yok olacaktır. Dine tapıldığı dönemlerde devleti bir gizem, aşkın bir kurum haline sokan duygunun ve bu nedenle devletle olan saygılı ve dindar ilişkinin sarsıldığı gittikçe daha açık bir hal alacaktır. Bundan sonra, bireyler bunun onlar için yararlı ve zararlı yönlerini görebileceklerdir; her yöntemi kullanarak üzerinde etkili olmaya çalışacaklardır. Ama bu rekabet büyüyünce insanlar ve partiler hızla yer değiştirecekler, nadiren yukarıya ulaştıklarında birbirlerini düşüncesizce tepeden aşağıya iteceklerdir. Devletin aldığı tedbirlerin süreklilik garantisi olmayacaktır; olgun bir meyvenin üretilebilmesi için, on yıllar veya yüz yıllar boyu sessizce gelişmesi gereken girişimlerden insanlar ürkeceklerdir. Artık kimse, anında onu koyan güç önünde eğilmek dışında yasa karşısında sorumluluk duymayacaktır. Yine de insanlar hemen, yeni bir güçle, oluşacak yeni bir çoğunlukla onu dinamitlemeye başlayacaklardır. Sonunda (bu kesinlikle ifade edilebilir) yöneten her şey karşısındaki güvensizlik, bu kısa süreli mücadelelerin yararsızlığının ve rahatsız ediciliğinin anlaşılması, insanları yeni bir karara zorlayacaktır: devlet kavramının ortadan kalkması, ‘özel ve halk’ antitezinin yok olması. Özel teşebbüs, adım adım devlet kurumlarını ele geçirecektir; eski devlet işlerinden kalan en inatçı artıklar bile (örneğin, özel partileri özel partiler karşısında koruması için beklenen eylemler) sonunda özel teşebbüsün kontrolüne geçecektir. İhmal, düşüş ve devletin ölümü, kişinin özgürleşmesi (birey demiyorum) -bu, demokratik devlet kavramının sonucudur; bu onun görevidir. Eğer bu görevi yerine getirirse (insanca olan her şey gibi, çok fazla us içi ve dışıdır), eğer eski hastalığa tekrar yakalanmaların üstesinden gelinirse, o zaman insanlığın hikaye kitabında yeni bir sayfa açılacaktır. Onun üzerinde birçok türde garip tarih öyküleri ve belki iyi olanları da okunabilir

Kısaca toparlarsak, vasi hükümetin çıkarları ve dinin çıkarları el ele giderler, çünkü eğer sonraki ortadan kalkmaya başlarsa, devletin temelleri de sarsılacaktır. Politik konularda kutsal bir düzen inancı, devlet varlığındaki giz dinsel kökenlidir. Eğer din ortadan kalkarsa, devlet de kaçınılmaz olarak eski Isis’in peçesini[214] kaybedecektir ve artık huşu uyandıramayacaktır. Halkın egemenliği, yakından bakıldığında, bu duygularda bulunan büyü ve boş inançların son izlerini de ortadan kaldırmaya yarayacaktır; modern demokrasi, devletin çöküşünün tarihsel biçimidir.

Ama bu kesin düşüşün sonucu her açıdan mutsuzluk olmayacaktır, insanın tüm özellikleri içerisinde akıllılığı ve bencilliği en iyi gelişeceklerdir; devlet artık bu enerjilerin taleplerini yerine getiremeyince, oluşacak olan karmaşa en son şeydir. Daha çok, devletten daha iyi bir çare, devlet üzerinde zafer kazanacaktır. İnsanlık birçok örgütlü gücün çöküşünü gördü, örneğin, binlerce yıl aileden çok daha güçlü olan cinsiyete bağlı kurumların, ailenin kuruluşundan çok daha önce sallanıp yol olması gibi. Biz, Roma varlığının ulaştığı her yerde egemen olan yasal ve önemli aile fikrinin gittikçe nasıl zayıfladığına ve güçsüzleştiğine tanık oluyoruz. Böylece gelecek nesiller de dünyanın bazı yerlerinde devletin nasıl anlamsızlaştığını göreceklerdir -bugün birçok insanın korku ve nefret duymadan düşünemeyeceği bir fikir. Bu fikrin genişlemesi ve gerçekleşmesi konusunda çalışmanın başka bir şey olduğu kesindir: kişinin kendi nedeniyle ilgili kibirli bir yaklaşımı ve sabana elini şimdi atabilmesi için yüzeysel bir tarih anlayışı olmalıdır- kavrulan toprağa daha sonra saçılacak tohumları bize hala gösterebilecek biri yokken. Bu nedenle ‘insanın akıllığına ve bencilliğine’ güvenelim ki devlet bir süre daha devam etsin ve aşırı gayretli ve aceleci yarı cahillerin yıkıcı etkileri geri püskürtülsün.

Friedrich Nietzsche
İnsanca Pek İnsanca – 1

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz