Nejat İşler: “Lan!” diyor, “Askerdesiniz, kuralları var buranın!..

Askerlik

Madem “ergen edebiyatı” denilen sularda yüzüyoruz, askerlik anısı eksik kalmasın…
Elimden geleni yaptım askere gitmemek için, ne yalan söyleyeyim. Alnımın yazısıymış herhalde, Tuzla Piyade Okulu’nda buldum kendimi. Astek (asteğmen) olmamak için çevirdiğim numaralar tuttu. Kısa dönem oldum sınavdan sonra. “Mart kapıdan baktırır, kazma kürek yaktırır” soğuğunda, memleketin hangi köşesine gideceğimiz okunuyor. İzmir, İstanbul, Ankara falan. “Necat İşler, Malatya, Fevzi Çakmak Kışlası, Muhabere Taburu…” Okuyan subay bile üzüldü neredeyse.

Sonradan öğrendim, arızaların gönderildiği yer. “Zoraki” rehabilitasyon merkezi. Benim arıza, Kuruçeşme Toplantıları’ndan… Diğerleri 28 Şubat mağduru üniversite mezunu arkadaşlar. Tuzla’daki sınav günlerinde tanış olduğum tazeler, cüzamlıymışım gibi davranıyor bana. Kantinde herkes, çay çorba ısmarlıyor. “Çok uzak, fazla yakın” hesabı, en uzak bildiğim taşra Ankara. Zoraki hizmete uğramamışım o âna dek. Gözyaşlarıyla süslü bir Harem Otogarı gecesi, Malatya otobüsünün camından, sanki Kız Kulesi’ne son kez bakıyorum…

Birliğe teslim 17.00’de. Erken gelmişim, tanımadığım yer… Tanıdık sima da mevcut gerçi… Sinema tabii ki. Gani Rüzgar Şavata’nın Drejan filmi oynuyor. İşe bak, Malatyalı bir aşirette geçiyor hikâye. Bu konularda şanslıyımdır hep, yabancı olduğum mevzuların kullanma kılavuzu, prospektüsü ayağıma gelir. Tek başıma bakıyorum perdeye. Kafamda kâbuslar kuruyorum, teslim olmadan, üniversitelilerin takıldığı mekânda votkaya kayıp kurbanlık koyun gibi birliğe teslim oluyorum.

Koğuş mevcudu 120 kelle. Elbiseler yazlık. Malatya soğuk. Kısa dönemler korkulu, uzun dönemler mutedil dalgalı, koğuşun ağaları, arazide çatışmış çocuklar. 5’e 4’lerin terhisi gelmiş. Benim diplomaya uyanan rütbeliler, çocuklara okumuş tiyatro mezunu olduğumu. Gece düzenlenecek, tertip komitesi tek başıma benim. Sağ olsunlar, ücretimi sıvıyla ödeyip kuruyla arazi hikâyelerini anlatıyorlar. Ben de meslek sayesinde havalı bir başlangıç yapıyorum askerlik hayatıma. Yalnız, çok soğuk ulan!

Şahane bir üsteğmen var bizden sorumlu. Geçen yıl konuştum, bordo bereli yarbay olmuş. Spora bayılıyor, yakın dövüşte iyi, voleybolda kışlayı, basketbolda 2. Ordu’yu sallıyoruz. Futbolda da Yahya Uzman’a teslimiz. Duran toplar bende, övünmek gibi olmasın, abiyi gol kralı yapıyorum. Kısa dönem işi kıyak, 21 gün sonra onbaşı, iki ay sonra çavuş oluyoruz. Keyfimiz gıcır. Üsteğmen Avrupa’dan tanış çıkıyor, kendisi Çorlulu, benim eniştenin yakını. Çay ocağı çavuşu oluyorum…

Bazı Erkekleri Anlama Kılavuzu – Nejat İşler

Soğuktan yırttım neyse. İçtimalara çıkmıyorum, spor, istersem var. Ancak “üç köşe teşkili” mecbur. Sana zimmetli bir G3 tüfeğin var, namusun… 25 metreye gidiyoruz. Kaya diye bir arkadaşla, atış yapmayı reddediyoruz. Kaya, harbi sufı bir herif, Konyalı. Ben de, “Ateşli silahlara alerjim var,” diyorum. Komutan, müstehzi, “Hay hay,” diyor, mermi kovanlarım ekmek kasasına toplama görevi veriyor. Gayet mutlu, arkadaşlarımızın kovanlarını topluyoruz. Herkesin atışları bitince komutan, “Kalan mermilerin hepsini siz atacaksınız,” diyor. Kaya’yla içimize akan gözyaşları eşliğinde, en az 20’şer atıyoruz. Rütbelilerin atışlarına da eşlik ediyoruz. G3, Keleş, Sig Sauer, falan filan…

Akşam çay ocağını kapatırken, Roxy’nin, “kapatıyoruz” şarkısını söylüyorum, Cenk geliyor. İstanbul’dan ortak tanıdıklarımız çıkıyor, bırak İstanbul’u, çölde bir tanış çıkıyor. Sonra Bursalı Selçuk geliyor, üçlü bir çete oluyoruz. En acayip eylemimizi, er maaşlarıyla aldığımız, kırmızı noktalı hafta sonu filmleri yayınlayan Cine 5’te, Trainspotting filmini seyrettikten sonra yapıyoruz. Pozisyonum itibarıyla rahatça çıktığım “çarşı” izninden, bir sürü “bebe cevizi”, namıdiğer, “muskat”la geliyorum. Azı, bebeği uyutur, yemeklere tat verir. Çoğu, başınızı belaya sokar. Epeyce rendeleyip Trainspotting seyrediyoruz sabaha karşı. Sabah ayıldığımızda, Malatya Çarşı’da berbere gidip Ewan Mc Gregor gibi, sıfır numaraya vurduruyoruz saçları. Çarşıdaki asker lokantasında da tütsülüyoruz kafayı. Nizamiye’deki nöbetçi rütbeli, bizi görünce komutanını arıyor. Bereket, bizim üsteğmen nöbetçi. “Lan!” diyor, “Askerdesiniz, kuralları var buranın. Tek kişi yapsanız tamam, üçünüz birden isyana giriyor, siktirin gidin…”

Berbat şeyleri anlatmayı sevmiyorum. Bir gecede deliren de gördüm, katil de, maktul de. Değil görmek, kadın sesi duymak için bile, sıhhiye çavuşuna, “Hastane izni ver,” diye yalvarmışlığım var. Hastane yakın, helikopterler habire yaralı taşıyor. Kan revan içinde tek düşündüğüm şu oluyor: “Yanlış biliyorlar. Askeriye, bu memlekette mantığın tek işlediği yer.”

Kaynak: Gerçek Hesap Bu

Nejat İşler’e göre “En iyi 10 Türk Filmi”

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz