Dikey ve yatay mutsuzluktan
Mükemmel mutsuzluğundan insansoyunun
sevgim acıyor
Biz giz dolu bir şey yaşadık
onlar da orada yaşadılar
Bir dağın çarpıklığını
bir sevinç sanarak
En başta mutsuzluk elbet
Kasaba meyhanesi gibi
Kahkahası gün ışığına vurup da
ötede beride yansımayan
Yani birinin solgun bir gülden kaptığı frengi
Öbürünün bir kadından aldığı verem
Bütün işhanlarının tarihçesi
Bütün söz vermelerin tarihçesi
sevgim acıyor
Yazık sevgime diyor birisi
Güzel gözlü bir çocuğun bile
O kadar korunmuş bir yazı yoktu
Ne denmelidir bilemiyorum
sevgim acıyor
Gemiler gene gelip gidiyor
Dağlar kararıp aydınlanacaklar
Ve o kadar
Tavrım bir şeyi bulup coşmaktır
Sonbahar geldi hüzün
Kış geldi kara hüzün
Ey en akıllı kişisi gündüzün
sevgim acıyor
Kimi sevsem
Kim beni sevse
Eylül toparlandı gitti işte
Ekim falan da gider bu gidişle
Tarihe gömülen koca koca atlar
Tarihe gömülür o kadar
(Acıyor – Turgut UYAR)
ÇOKLUK SENİNDİR
özenle soyduğum şu elma söyle şimdi kimindir
özenle ne yapıyorsam bilirsin artık senindir
suya giden bir adam mesela omzunu eğri tutsa
güneş, su ve adamın omzundaki eğrilik senindir
ayağa kalkarsın, adına uygunsun ve haklısın
kararan dünya bildiğin gibi sık sık senindir
kararan dünya yeni bir güle bir ateş parçasıdır
bir ateş parçasından arta kalan soylu karanlık senindir
bir deneyli geçmişi aldın geldin yeniyi güzel boyadın
ben bilirim sen de bil ilk aydınlık senindir
benim sevdiğim su senin suyunun öz kardeşidir
senin suyunun bıraktığı güçler artık senindir
çünkü bir silah gibi tutarsın tuttuğun her şeyi
her yeri bir uyarma diye tutan ıslık senindir
senindir ey sonsuzveren ne varsa hayat gibi
tutma soluğunu, genişle, öz ve kabuk senindir
ey en güzel görüntüsü çiçeklere dökülen bir çavlanın
aşkım, sonsuzum, bu dünyada ne var ne yok senindir
DENGE
Sizin alınız al inandım
Sizin morunuz mor inandım
Tanrınız büyük amenna
Şiiriniz adamakıllı şiir
Dumanı da caba
Bütün ağaçlarla uyuşmuşum
Kalabalık ha olmuş ha olmamış
Sokaklarda yitirmiş cebimde bulmuşum
Ama sokaklar şöyleymiş
Ağaçlar böyleymiş
Ama sizin adınız ne
Benim dengemi bozmayınız
Aşkım da değişebilir gerçeklerim de
Pırıl pırıl dalgalı bir denize karşı
Yangelmişim diz boyu sulara
Hepinize iyiniyetle gülümsüyorum
Hiçbirinizle dövüşemem
Benim bir gizli bildiğim var
Sizin alınız al inandım
Morunuz mor inandım
Ben tam kendime göre
Ben tam dünyaya göre
Ama sizin adınız ne
Benim dengemi bozmayınız
AKŞAMÜSTÜ RÜYASI
Şimdi gemiler geçer uzaklardan
Gönlüm güvertede sereserpedir.
Işıklı geceler,saz sesleri, peynir ekmek
Ne biletim ne param ne dostum var
Pır pır eder yüreğim bakındıkça…
-Uyan Turgut um, garibim, uyan Bura Terme’dir.
Terme köprüsünden kamyonlar geçer,
Irgatlar üç orada beş burada konuşurlar
Bir gece başlar, yarı siyah, yarı kırmızı
Cigaramı yakar evime dönerim…
-Gidin gemiler, gidin
Vardığınız yerlere selam edin
Gün olur bütün kaygılardan uzak
Ben de gelirim…
ARAMIZDAKİ
sevgilim sevgilim
kuzey sanrısı gibidir
geceyi beşe filan böler
sonra ayılar hüzünden ölmez
sevgilim sevgilim
açlıktan ölür onlar
işte bundan ötürü
hüznü artık bir ayıya bıraktım
sevgilim sevgilim
bir ayıya
ister ormanda kullansın
ister buzdağında
hayatın kutlu olsun sevgilim
ki sana değişe değişe aktım
kimi zaman bir japon gibi uykusuz kaldım
-uykusuz kalır mı onlar bilmem aslında-
sevgilim sevgilim
bir orman gibi çoğal aramızda
şehirden bir çocuk olarak şurda burda
bir sabuntozu markasında köpürerek
çınarın tutsaklığını
ve menekşenin tutsaklığını
ve menekşenin sevincini yaşa
sevgilim sevgilim
hüzüne yer var hayatımızda
BİRGÜN SABAH SABAH
Bir gün sabah vakti kapıyı çalsam,
Uykudan uyandırsam seni:
Ki, daha sisler kalkmamıştır Haliç’ten.
Vapur düdükleri ötmededir.
Etraf alacakaranlık,
Köprü açıktır henüz.
Bir gün sabah sabah kapıyı çalsam…
Yolculuğum uzun sürmüş oldukça
Gece demir köprülerden geçmiştir tren.
Dağ başında beş on haneli köyler,
Telgraf direkleri yollar boyunca
Koşuşup durmuş bizle beraber.
Şarkılar söylemişim pencereden,
Uyanıp uyanıp yine dalmışım.
Biletim üçüncü mevki,
Fakirlik hali.
Lületaşından gerdanlığa gücüm yetmemiş,
Sana Sapanca’dan bir sepet elma almışım..
Ver elini Haydarpaşa demişiz,
Vapur rıhtımdadır pırıl pırıl,
Hava hafiften soğuk,
Deniz katran ve balık kokulu
Köprüden kayıkla geçmişim karşıya,
Bir nefeste çıkmışım bizim yokuşu…
Bir gün sabah sabah kapıyı vursam,
-Kim o ? dersin uykulu sesinle içerden.
Saçların dağınıktır, mahmursundur.
Kimbilir ne güzel görünürsün sevgilim,
Bir gün sabah vakti kapıyı çalsam,
Uykudan uyandırsam seni,
Ki, daha sisler kalkmamıştır Haliç’ten.
Fabrika düdükleri ötmededir.
ÇOK ÜŞÜMEK
Bir Kalır uzun resimlerde anısı sakallarımızın
Urban içinde Üşüyüp Üşüyüp kaldığımızın
Bir Kalır yanık yağlar yataklarda o oteller
Meydanlar heykeller sizin olmadığınız o her yer
O çok yalınç gerçekli gelip gitmeler
Bir Kalır uzun duvarlar ve onların dipleri
Bir Kalır Yılgın Adamların hep “Evet” dedikleri
Çok üşürdük hep üşürdük üşümekti bütün yaşadığımız
Üşürdü ellerimiz aşkımız sonsuz uzun sakallarımız
Tükenir dağınık diriliği kaşıntımızın bir gün
Bir Kalır uzun kitaplarda anısı çok Üşüdüğümüzün
BİNLERCE
binlerce pazartesi geçti ömrümde
hangisiydi o çıkaramıyorum
bir kiraz yediğimi hatırlıyorum kurtluydu
demek oldukça eski
bir de saçma sapan şeyler
bir kızın diz altını örneğin
bir adamın çirkin sigara içişini
nasıl yaşanıyor bu vesayetli dünyada
hangi çılgınlar nasıl dayanıyor buna
kimsenin soyunu sopunu bulmak görevim değil
kendi öykümü düzenlemek yetiyor bana
güzel bir öğle vakti
eski güzel bir aksamı hatırlayarak
sonra dopdolu şeyler
damacanalar gibi
içim kabarıyor
sonu olsun diyorum
neyin sonu ama
hiç değilse bu taş basamakların
BAHARI BEKLEYENE
ben kışın güzelliğini söylerim ne gelirse dilime
çünkü kış bir hazırlıktır soluğuma kıpkırmızı gülüme
nice kırmızı ayaklar gelip geçti o gün katar katar
kış günleri sözgelişi ben bir çöp bile almadım elime
altı kız bir ay ışığı def çalıp şarkılar söylediler
beri yanda ormanlar yanardı, ciğerpareler lime
artık su uyur aşk uyanır mendilim kana boyanır
bilirim bu baharda da herkes hasetlenir halime
ve ellerim batık bir suda akar gözlerim her şeye bakar
bahar bir gelsin yeter artık eksikse de bırak elleme
su uyur düşman uyumaz suların dibi güllerde
altı kız bir oğlan def çalıp şarkılar söylediler
baktım birinin kara bir gecesi düşüvermiş mendilime
şimdi elimde baston silah, başımda şapka öyle
ağzımda kurşun hızında seçtiğim her kelime
su. hiç kimse durmazsa her şey yürür, bu aşk demektir
her şey kullanılmazsa dirim bir ihanettir ölüme
sakiniz elimiz filan temiz baharı filan bekleriz
fincanı tastan oyarlar içine bade mi koyarlar
biz silah kuşanırız bize bir şey söyleme
FEDERİCO GARCİA LORCA İÇİN ÜÇ ŞİİR
Ah işte her şey orda…
Ben severim omuzlarımı bir gün
Sırmaları, apoletleri olmasa da.
Ben severim omuzlarımı bir gün
Göçen bir maden direğinin altında
Su akar kendir tarlalarından
Ah her şeyim…Ben severim omuzlarımı bir gün
Savaşta bir başka omuzun yanı başında
Yatakta bir ince omuzun yanı başında
Yol uzun, hava sıcak
Kırbaçlarım atımı varırım Kurtuba ya…
İndiğini görürsem bir gün sığırcıkların
ve sürüler halinde,ovaya
İnsanların dünyayı bölüştüklerini hatırlarım
Bir gün daha…
Sevişirim ölürüm, savaşırım, ölürüm
Doldururum çantama kara ekmek ve peynir
Varırım Kurtuba ya…
‘saat beşte akşamleyin’
Ah ellerim ve kalbim
Her şey orada kaldı.
Keçeler keçeler ve portakallar
Kireç döktüler yere. Kara gözlüm, kalbim,
Halkımın fakir akşamlarıdır, biliyorum
Kanlı bir mendil diye bağlanan gözlerime
Kireç döktüler yere,
Bir duvarın dibinde
Bir deppoyun önünde
Kiraz ağaçlarına ve sığırcıklara karşı
…….
Bir halkın gösterişsiz, sessiz cömertliğinde
Ölüm nasıl söylenirse öyle
İspanyol dilinde ve her dilde…
obra
completas
Artık kat’iyen biliyoruz;
Halk adına dökülen kan
Sapı gül dalı güzelliğinde bir bıçaktır.
Dişlerin arasında…
İspanya’da
ve her yerde…
TUT Kİ BEN
tut ki sen bir şiiri çok iyi yazsan
ya da çok iyi bir şiir yazsan
bir saatin aralıksız işleyişi
bir çocuğun bir sokak kedisini sevişi
bilmem ki sanki güzel bir akşam gibi
onun için her akşamı iyi yaşamalıyım
yani kıskanılan onu
demek istediğim hepsi
BİR İNTİHAR AKŞAMI
Kısacık yoğun bir akşam
herkesin yüzünün bir anıya karıştığı
yoğun bir akşam
bana bir memur gibi davrandılar hastanelerde
ve bir intihar üstüne söylenti
bütün kıyıları dolaştı durdu
kısacık bir akşam
Kısacık serin bir akşam
kelebeklerin atlarla yarıştığı
yoğun bir akşam
bazı mektuplar damgalandı postanelerde
oturuldu bir takım şarkılar söylendi
bir adam bir kadının kapısını vurdu
kısacık bir akşam
Neyi söylesem bir kahramanlıktı
içinde azıcık buluştuğumuz
bir bulutla bir kağıt peçete arasında
kısacık yoğun bir akşam
şaşırdım hüznümü nerelere bıraksam
bir yanda kasıklarımın sarsılmaz gücü ve
kısacık yoğun bir akşam
Her şey bir unutkanlıktı
arada bir deliler gibi kavuştuğumuz
tüfekle vurulmuş bir parsın yarasında
kısacık yoğun bir akşam
biliyordum bir soğuktu nereye varsam
bir yanımda bir el bir yanda vazgeçilmez bir sancı ve
kısacık yoğun bir akşam.
Kim karıştırdı gerçekliğine
yaşadığım sonsuzluğun
ve oturuldu bir takım şeyler söylendi
imla kurallarıyla mutsuzluk üstüne
kısacık bir akşam
duraladım ne yapsam
Kim karıştırdı gerçekliğine
su terazilerindeki ensizliğin
ve fotoğraflar çekildi ben çıkmadım herkes eğlendi
araba vapurlarıyla denizsizlik üstüne
kısacık bir akşam
o kadar kısa ki bir akşam
yüzümü suyun ardında buldum
kıyılar bu yüzdendir öyle dediler
kısacık yoğun bir akşam
serin bir akşam öyle söylediler…
TURGUT UYAR
Diğer şiirleri >>
Turgut Uyar
İstanbul’daki ilköğreniminden sonra, Konya Askeri Okulu, Bursa Işıklar Askeri Lisesi ve Askeri Memurlar okulunu bitirip Posof, Terme ve Ankara’da personel subayı olarak görev yaptı. 1958’de askerlikten ayrılarak Türkiye Selüloz ve Kağıt Sanayii’nin Ankara şubesinde çalışmaya başladı. Emekliliğinden sonra İstanbul’a yerleşti.
Hece ölçüsüyle yazdığı ve toplumsal konuları işleyen ilk iki kitapı Arz-ı Hal(1949) ve Türkiyem(1952)’den sonra, Dünyanın En Güzel Arabistanı ‘yla bireyin iç dünyasına yönelerek yalnızlığın ve çıkışsızlığın peşinde olmuştur. Tütünler Islak(1962) ve Her Pazartesi(1968) ‘de koruduğu bu çizgiyi, Divan(1970) ‘la geleneksel şiirin kalıplarına, Toplandılar (1974) ve Kayayı Delen İncir (1982) ‘le söz konusu dönemde yaşanan sınıfsal mücadelenin yansımalarına yerini bırakmıştır.
Eserleri
Şiir [
• Arz-ı Hal (1949)
• Türkiyem (1952-1963)
• Dünyanın En Güzel Arabistanı (1959)
• Tütünler Islak (1962)
• Her Pazartesi (1968)
• Divan (1970) • Toplandılar (1974)
• Toplu Şiirler (1981, ilk dört kitaptaki şiirleri)
• Kayayı Delen İncir (1982)
• Dün Yok mu (1984)
• Büyük Saat (Son yazdıklarıyla birlikte bütün şiirleri 1984)
İnceleme
• Bir Şiirden (1984)
Çeviri [
• (Tomris Uyar’la birlikte) Lukretius – Evrenin Yapısı
Ödülleri
• 1963 Yeditepe Şiir Armağanı Tütünler Islak ile
• 1975 Türk Dil Kurumu Çeviri Ödülü Lucretius’tan Evrenin Yapısı çevirisi ile (Tomris Uyar’la birlikte)
• 1981 Behçet Necatigil Şiir Ödülü Kayayı Delen İncir ile
• 1984 Sedat Simavi Vakfı Edebiyat Ödülü Büyük Saat ile