Murathan Mungan’ın “Dumrul ile Azrail” Öyküsünü Postmodernist Açıdan Okuma*

Dede Korkut’un Deli Dumrul hikayesi, Dumrul’un Azrail’ ı cenke çağırmasıyla başlayan bir varoluş süreciyle başlar. Dumrul bu öyküde canı için can aramaya çıkmışken, cana sahip olmanın önemini anladığı bilinçlenme, Murathan Mungan’ın “Dumrul ile Azrail” hikayesinde yaşamanın ve insan olmanın bilincini kazanan Azrail ile öne çıkmakta. 34 yaşında yitirdiğimiz Ögr.Gör. Sakine Çelik Öztürk, bu iki varoluş sürecini Yıldız Ecevit’in “Türk Romanında Postmodernist Açılımlar” -kitabı- doğrultusundan bakarak “Dumrul ile Azrail” adlı bu öykünün postmodern bir yapısı olduğunu ileri sürülmekte ve bu amaçla metnin, postmodern çizgide kurmaca/üstkurmaca özellikleri, metinlerarası gönderimi ve zamansal yapısını ele aldığı çalışmayı aşağıdan okuyabilirsiniz.

Ögr.Gör. Sakine Çelik Öztürk’e saygıyla…

Murathan Mungan’ın “Dumrul ile Azrail” Öyküsünü Postmodernist Açıdan Okuma

Yönünü Batıya çevirdigi andan itibaren Osmanlı, daha sonra Türkiye Batıdaki toplumsal, siyasal degisimlerden etkilenmistir. Toplumsal-siyasal degisimlerin yanı sıra Batı edebiyatındaki degisimler, Tanzimat Dönemiyle birlikte, Türk edebiyatını da etkilemistir. Edebiyat- toplum iliskisi açısından bakıldıgında Batının kendi toplumsal, siyasal süreci içindeki degisimlerinin kendi edebiyatına yansıması kaçınılmazdır. Kendi topraklarında doğan, gelişen bir akım saglam temellere oturtulabilir, o konuda düsünceler üretilebilir ve karsı bir tezin olusturulmasıyla konum degistirebilir. Böylece tarihsel bir süreç izlenebilirken ilkeler ortaya konularak neyin bu akım içinde yer aldıgına neyin almadıgına karar vermek de daha kolay olur. Türk edebiyatında bu ayrımı yapmak biraz zorlasabiliyor. Günümüzde çokça tartısılan postmodernizm buna örnek olarak verilebilir.
Postmodernizm Batı’da olusmus/gelismis bir sanat–düsünce akımıdır. Türkiye ise modernizmi tam olarak yasayamadan 80’lerde postmodernizmle tanısmıstır. Türkiye’de modernizmi yasamadan postmodernizme geçisin olamayacagı yolunda 1990’larda tartısmalar olmustur.
Günümüzde, dünyanın herhangi bir yerinde olan bir olayın yalnızca orayı, o ülkeyi ilgilendirmedigi, diger ülkeleri de siyasal, ekonomik boyutta etkiledigi görülmektedir.
Bu durumda modernizm yasanmamıs bile olsa küresellesmenin hız kazandıgı bir ortamda, hazır olunmasa da, postmodernizm düsüncesinin, özellikle bazı kesimlerde, kendini göstermesi kaçınılmazdır.
80’lerden bu yana tartısılan, yazılan-çizilen postmodernizmin etkileri edebiyatta da görülür. Postmodernizmin edebiyat alanındaki sürecine bakıldıgı zaman da arastırmacılar arasında bir düsünce birligi olmadıgı söylenebilir. Hangi yazarın, hangi eserin postmodern oldugu konusunda tartısmalar vardır.
Murathan Mungan günümüz Türkiye edebiyatının yazar/sairlerinden biridir. Eserleri 1980’lerde yayımlanmaya baslar. Edebiyat yazılarında/incelemelerinde postmodernist yazarlar arasında adına rastlanmayan bir yazardır. Mungan’ın “Dumrul ile Azrail” öyküsünün ilk okumasında postmodern egilimler görülmüs; ama Mungan’ın adının postmodern yazarlar arasında hiç görülmemesi, bir süreligine bu düsüncenin yazılı olarak dile getirilmesini engellemis ve bu düsünceyi destekleyebilmek için daha ayrıntılı bir alan yazın taraması yapılmasını gerekli kılmıstır. Tarama sonunda Ertem’in (2004) bildirisinde Mungan’daki postmodern etkilerden söz edildigi görülmüstür. Ayrıca, Ecevit’in (2001), Mungan’ın eserlerinde postmodernist etkiler oldugunu belirtilmektedir ve “Türk Romanında Postmodern Açılımlar” adlı bu eser, konunun yazılı olarak dile getirilmesine dayanak olusturmustur.  Ecevit, Mungan’daki postmodern etkileri söyle açıklar:

“Yine doksanlarda bir baska yazar, geleneksel anlatının içerik öyküleme egilimine masum olmayan postmodern bir dönüs yapar. Birbirleriyle geçisimli uzun anlatılarda inanılmaz bir keyifle ve usta bir dil aracılıgıyla öykülüyordur Murathan Mungan. Kimi yerde Kerime Nadir/Muazzez Tahsin türü, yüzeysel görünümlü betimlemeleri ve trivial kurgu manevralarıyla bütünlesmis kitsch bir anlatım, yetkin bir dil kullanımla bütünlesir Mungan’da. Fantastik öge, bilim, kurgu, psikolojik çözümlemeler, geleneksel/ yapay felsefe konusmaları, psikanalizin Lacan’cı ayna simgeseli ve metinlerarası düzlem ‘Üç Aynalı Kırk Oda’nın postmodernist dokusunun çogulcu düzlemini olusturur”.

Bu öykü, Dede Korkut’un “Deli Dumrul”unun farklı bir okuması olarak ele alınabilir. Öykü için ilk basta genel olarak sunlar belirtilebilir: Dede Korkut’un öyküsünde üzerinde durulmamıs nesne ve insanların betimlemeleri vardır, bu öyküde. Örnegin, öykünün kurgu örgüsünün olusmasında önemli bir yeri olan “köprü” Dede Korkut’ta betimlenmeden bir iki sözcükle belirtilirken Mungan’ın öyküsünde betimlenmistir. Yine Dede Korkut’ta üzerinde durulmamıs olan Azrail, Mungan’ın öyküsünde odak noktaya oturtulmustur.
Deli Dumrul’un annesi, babası ve yavuklusu da betimlenmistir. Dede Korkut’ta üzerinde durulmayan noktalar bu öyküde tamamlanmıs, açıga çıkartılmıstır.
Mungan’ın öyküsüne postmodernist egilimler olup olmadıgı açısından bakıldıgı zaman ise su görüsler ileri sürülebilir:

Postmodernist yazar, etik/siyasal ya da tarihsel malzemeyi oyunlastırma (Ecevit, 2001) egilimindedir. Mungan da tarihsel bir özellige sahip olan Dede Korkut öykülerinden “Deli Dumrul”u ele almıstır. Bunun dısında postmodernist edebiyatın temel özelliklerine bakıldıgında kurmaca, üstkurmaca, metinlerarasılık ve zaman dikkati çekmektedir. Bu öyküde de bunları postmodernist düzlemde görmek olasıdır. Bunlar sırayla söyle incelenebilir:

Kurmaca – Üstkurmaca
Postmodernist düsüncede tek bir dogru ve gerçekten söz edilemez. Dogru ve gerçeklik postmodernist düsünceye göre bir kurmacadır. Kale (2002) bu durumu söyle dile getirmektedir:
“..sosyal ve kültürel kurumlar doganın kendisinde tartısılmaz dogrular olarak yoktur. Tüm kurumlar ve onların getirdigi sistem, kavram ve dogrular kurmacadır. Gerçeklikleri göreceli ve tartısmaya açıktır. Gerçek varsa her zaman insana ancak yorumları ile ulasmıstır.Tüm kavramlar kurmaca oldukları gibi, ait oldukları söylence grubuna göre de farklılık gösterirler, her farklı dil grubu her söylence kendi kavramlarını dolayısı ile kendi dogrularını ve yasam deneyimini yaratır… Insan dogruları veya genel anlamda ve de herhangi bir baglamda gerçegi hiçbir zaman bilmemistir, ancak onun kurmaca sekillerini görmüstür; çünkü “mitos”lardan günümüze, bize gerçegi anlattıgını savunan her türlü yapıt ve anlatım türü sadece gerçegin yorumu ve kurmaca anlatımından baska bir sey degildir”.

Ikinci Dünya Savası’ndan sonra Batı’da siyasal ve birçok toplumsal konuda degisim yasanmıstır. Postmodern düsüncenin olusmasında önemli bir degisim noktası kabul edilen ikinci Dünya Savası’nın yaratmıs oldugu sonuçları Kale (2002) söyle dile getirmektedir:

Bunun sonucunda ise kendimize tanımladıgımız kimlik elimizden kayıvermistir; toplumsal yasamın koordinatları saglam bir zemine oturmayıp kum tanecikleri gibi dagılmıstır. Zaman ve mekân tanımı; bireysel ya da toplu kimlik yaratım açısından temel bir önem tasımaktadır. Kimligimizi, sırtımızı güvenilir zaman-mekân koordinatlarına dayanarak tanımlarız; ama bu koordinatlar kaydıgında ya da güvenilir olma özelligini yitirdiginde kim oldugumuzu tanımlamamız güçlesir.
Tek bir gerçekligin, dogrulugun olmaması, kisinin kim oldugunu tanımlamasının güçlesmesi gibi durumlar göz önünde tutuldugunda postmodernist düsüncede yasamın bir kurmaca olarak algılandıgını belirtmek, yanlıs olmaz kanısındayız.

Yasamın bir kurmaca oldugu düsüncesini bu öyküde yazar, anlatıcı/Azrail konumunda “Azrail”in agzından söyle dile getirmistir: “Hayatının, kendi hayatın oldugunu anladıgın büyük imtihan anlarıdır bunlar. Hayatın boyunca birçok seyi yanlıs, eksik, hatalı, kusurlu yaptıgını anladıgın anlardır bunlar. Senin kanlı pazarlık dedigin esige gelindiginde, insanlar birdenbire kendi hayatlarını bir yabancı gibi yasamıs olduklarını hissederler. Bunu, böyle söylemeseler de içlerinin bir yanı bilir”. (s.125)

Yasam kurgu olarak algılanınca, dogal olarak edebi metinlerde anlatılan yasamlar da kurmaca anlatımından baska bir sey degildir. Postmodernist metinlerde öyküyü üstkurmaca düzlemde olusturmak bir kurgulama yöntemidir. Üstkurmaca yalnızca yazarın kurgusal bulusu degil, bir edebiyat anlayısıdır (Ecevit, 2000, s. 72). Bu öyküde de bir üstkurmacadan söz edilebilir. Ecevit (2001), üstkurmacanın yazar tarafından metne uygulanmasını söyle belirtir:

“Üstkurmaca yazarı çogunlukla örtük ya da açık düzlemde bir meta evren yaratır metninde. Basta metnini öyküsü olmak üzere, roman kisilerinin, giderek de yasamın kendisinin kurmaca oldugu gerçegi, bu meta evrende sürekli vurgulanır. Somut yasam ve kurmaca metnin bir araya getirilmesi, birbiriyle çakıstırılması, aradaki sınırların yok edilmesi, üstkurmaca düzlemin ana özelligidir. Üstkurmaca yazarı, önce metninde bu eszamanlı birlikteligi belirgin kılmakla yükümlüdür.”

Mungan da öyküsünde bir üstkurmaca yaratarak kurgu ögesi olarak “oyunu” kullanmıstır.
Mungan bir oyun oynandıgını sıklıkla okuyucusuna belirtir. Bunu yazar/anlatıcı olarak hem kendi (s.123’e kadar), hem de daha sonra anlatıcı konumuna soktugu anlatıcı/Azrail agzından yapmaktadır. Yazar/anlatıcı “Çadırın önüne varan kadar da çadırın içini, onun yüzünü, günlük halini görmek istemedi. Isteseydi yapabilirdi bunu, her seyi uzaktan görebilirdi; yapmadı, bekletti, sakladı. Uzattı oyununu” (s.118) diyerek Azrail tarafından bir oyun oynandıgını ve bu oyunun ne kadar sürecegine Azrail’in karar verecegini okuyucusuna belirtir.

Mungan da öyküsünde bir üstkurmaca yaratarak kurgu ögesi olarak “oyunu” kullanmıstır. Mungan bir oyun oynandıgını sıklıkla okuyucusuna belirtir. Bunu yazar/anlatıcı olarak hem kendi (s.123’e kadar), hem de daha sonra anlatıcı konumuna soktugu anlatıcı/Azrail agzından yapmaktadır. Yazar/anlatıcı “Çadırın önüne varan kadar da çadırın içini, onun yüzünü,günlük halini görmek istemedi. Isteseydi yapabilirdi bunu, her seyi uzaktan görebilirdi; yapmadı, bekletti, sakladı. Uzattı oyununu” (s.118) diyerek Azrail tarafından bir oyunoynandıgını ve bu oyunun ne kadar sürecegine Azrail’in karar verecegini okuyucusuna belirtir. Oyunun nasıl bir oyun oldugunu ve kurallarını okuyucu yine yazar/anlatıcının, bazen Azrail’in “Ölüm oyunuydu bu” (s.121), “Zaman zaman ölümlülerle, ölümüne oynadıgı oyunlardan biriydi bu onun için; daha fazla bir sey degil” (s.119), “Ölüm oyununu çekici kılan sırasızlıgıdır” (s.125), “Dumrul’un canını kurtarmak için giristigi pazarlıkta kuralları biçimlenen bu oyunun kendiliginden olusan kurgusu ilgisini çekmis, bunun üzerine zamanı sündürmeye karar vermisti” (s.119), “Insanlasmanın tehlikeli tuzaklarından biri olan tanım arayısları, içini usul usul yakaladıgında anlamalıydı oyunun gizli kurullarına yenik düsecegini, düsebilecegin” (s.119), “Oyunun gizli kuralları kendini yürürlüge koydu” (s.119) bu tümcelerinden ögrenebiliyor. Yazar, oyunun varmıs gibi görünen bu gizli kurallarının yine ölüm tarafından bozulabilecegi ve kurallarının hiçbir zaman bilinemeyen bir oyun oynandıgını anlatıcı/Azrail agzından söyle belirtir: “Ölümün bütün oyunu da budur zaten. Varmıs gibi görünen kurallarını, diledigi zaman kendi bozar. Kuralları hiçbir zaman bilinmeyen bir oyunu, ölümüne oynarsın” (s.125). Bu oyunun Azrail’in oyunu olmasının, son noktayı koyacak varlık olmasının yanı sıra oyunun izleyicisi de oldugu “Oyunu kurallarına göre izlemekten yana” (s.123), tümcesiyle belirtilmistir. “O, öyle elleri gögsünde, yüregi açıkta karsımda çaresiz, magrur ve maglup dururken, bütün bu yasadıgımızın ince tuzaklar üstüne kurulmus, karanlık bir oyun oldugunu düsünüyorum.
Oyun bitmisti ama, Dumrul, rüyası uzun süren bir çocugun saflıgıyla, bunu henüz fark etmemis, kendini fazlasıyla kaptırdıgı oyunu, aynı ısrar ve ciddiyetle sürdürüyor. Bu, bir oyunsa, yalnızca o degil, ben de bu sinsi oyunun içinde degismis, sanki bilmedigim güçler tarafından ele geçirilmistim. Yalnız ona degil, bana da gizli bir oyun oynanmıstı ve oyunun sonu, ikimizin yazgısını, aynı çaresizlikte birlestirerek, bizi, bir tepenin basında, bas basa ve yapayalnız bırakmıstı” (s.138) diyerek Azrail’in, kendisini oyunun dısında sandıgı bu oyunda, aslında bir oyuncu oldugunu oyunun sonunda anladıgı ve bu oyunun baska bir oyun içinde oyun oldugu belirtilmektedir.

Metinlerarasılık
Postmodernist metinlerde var olan metinlerarasılık bu öyküde de vardır. Bu öyküde metinlerarası dogasında Dede Korkut’un “Deli Dumrul” öyküsü, Dede Korkut metinlerinin sonu,
Gılgamıs Destanı ve Bilge Karasu’nun “Usta Beni Öldürsen E!”yi görmek olasıdır.
Murathan Mungan’ın öyküsünün metinlerarası düzlemini Dede Korkut’un “Deli Dumrul” metni olusturmaktadır. Bu çok açık bir metinlerarasılıktır. Mungan öyküsünün baslıgını “Dumrul ile Azrail” koyarak okuyucuya daha ilk basta bunun metinlerarası bir metin olacagını belirtir. Daha sonra Dede Korkut’taki genel öykü sürecini bozmadan öyküsünde isler.
Öykü Azrail’in Dumrul’un canını almak için yeryüzüne inmesi ile baslatılır. Dede Korkut metninde olan Dumrul’un köprü yapması, köprünün yanında / üzerinde bir gencin ölüsünün bulunması, Dumrul’un ölüme meydan okuması, Azrail’in Dumrul’un canını almak için gelmesi, Dumrul’un kendi canı yerine can araması, can bulmak için anne-babaya gidilmesi Murathan Mungan’ın metninde de aynı sıra ile verilmistir. Öyküde “Deli Dumrul” ile olusturulmus metinlerarası doga çok açıktır.
Bu öyküde Dede Korkut’un diger metinlerinin sonuna da bir gönderme yapılmıstır. Dede Korkut metinlerinin bitimi ve bitiminde kullanılan “öyküye ad verme” Mungan’ın öyküsünde de islenmistir. Dede Korkut metinlerinin (Ergin, 1999) söyle sonlandırıldıgı görülülüyor.
Murathan Mungan’›n “Dumrul ‹le Azrail” Öyküsünü Postmodernist Aç›dan Okuma mektedir: “Dedem Korkut destan söyledi, deyis dedi, bu Oguznameyi düzdü kostu…” (Dirse Han Oglu Bogaçhan, Salur Kazanın Evinin Yagmalanması), “Dedem Korkut geldi, gazi erenler basına ne geldigini söyledi, bu Oguzname Beyregin olsun dedi” (Kam Püre’nin Oglu Bamsı Beyrek), “Dedem Korkut gelerek neseli havalar çaldı, bu Oguznameyi düzdü, kostu, böyle dedi” (Kazan Bey Oglu Uruz Bey), “Dedem Korkut gelip destan söyledi, deyis dedi. Bu destan deli Dumrul’un olsun, benden sonra alp ozanlar söylesin, alnı açık cömert erenler dinlesin dedi” (Duha Koca Oglu Deli Dumrul), “Dedem Kortu gelip neseli havalar çaldı, destan söyledi deyis dedi, gazi erenlerin basına ne geldigini söyledi / söyleyiverdi” (Kanglı Koca Oglu Kan Turalı, Basat’ın Tepegözü Öldürmesi, Iç Oguza Dıs Oguz Asi Olup Beyregin Ölmesi), “Dedem Korkut gelip destan söyledi, deyis dedi. Bu Oguzname Yigenegin olsun dedi”, (Kazılık Koca Oglu Yigenek), “Dedem Korkut gelerek neseli havalar çaldı, bu Oguznameyi düzdü, kostu, Begil oglu Emre’nin olsun dedi” (Begil Oglu Emre), “Dedem Korkut gelip destan söyledi, deyis dedi” (Usun Koca Oglu Segrek), “Dedem Korkut geldi kopuz çaldı, gazi erenlerin basına ne geldigini söyledi” (Salur Kazan Esir Olup Oglu Uruz’un Çıkarması). Bu öykünün “Gün gelsin biri bilsin, o da tutsun adını versin istedim” (s.140) satırlarıyla Mungan öyküsüne ad verecek bir Dede Korkut istemektedir.

Öykünün metinlerarası düzlemini, bu kadar açık olmasa da örtük bir biçimde Gılgames Destanı da olusturmaktadır. Azrail ve Dumrul arasındaki iliski Gılgames ve Engidu arasındaki iliskiye benzemektedir. Gılgames destanında Gılgames basta Engidu’yu kendine düsman olarak bilir, onu yok etmek ister, onunla dövüsür. Sonrasında ise aralarında bir dostluk olur, hatta buna ask da denilebilir. Azrail ve Dumrul arasında da böyle bir iliski vardır. Azrail canını almak istedigi Dumrul’a asık olur. Ayrıca, Gılgames’in kendisiyle özdeslik kurdugu Engidu’nun ölümünün ardından ölümsüzlügü aramaya çıkması ile Dumrul’un kendisi gibi yigit olan bir gencin ölmesinin ardından Azrail’e / ölüme meydan okuması arasında da bir metinlerarasılık bulunmaktadır. Gılgames-Engidu ile Azrail- Dumrul iliskisi ve Gılgames ile Dumrul’un ölümsüzlügü araması açısından örtük bir metinlerarasılıktan söz edilebilir.
Çok örtük bir biçimde de olsa Bilge Karasu’nun “Göçmüs Kediler Bahçesi” adlı kitabında 7. masal olan “Usta Beni Öldürsen E!” öyküsüyle de bir metinlerarasılık iliski kurulabilir. “Usta Beni Öldürsen E!” öyküsünde “ölümün” kiminle karsılasacagının belli olmaması olgusunun bu öyküde de görülmesi, bir metinlerarasılık olarak degerlendirilebilir.

Zaman
Öyküde zaman olarak bir gün (gündüz, sabahtan aksama kadar olan süre) kullanılmıs gibi görülmekle beraber, geleneksel romandaki gibi bir zamandizinsel süreç kullanılmadıgı söylenebilir.
Öykü Azrail’in yeryüzüne inmesiyle baslar; ama bu öykünün metinlerarası düzlemini Dede Korkut’un “Deli Dumrul” öyküsü oldugu düsünülürse, okuyucu bu öyküyü okurken bu öyküde belirtilmemis (öykünün baslangıcı, Azrail’in yeryüzüne inmesinden önceki süreç) olayları Dede Korkut metninde olan olayları anımsayarak kafasında tamamlar. Yazar, bazı yerlerde metnin zamanını okuyucunun tamamlamaları ile olusturmustur.  Yer yer kisilerin anlatımlarıyla zamandizinsel süreçte geri dönüsler de görülür (s.124,s.126, s.130, s.132).
Metinde iki ayrı zamanın isledigi görülmektedir. Birincisi dünyanın / insanların zamanı, bir digeri ise Azrail’in zamanı “Ölümlülerin zamanını ve uzamını kullanmak istiyordu. O agır ve yabancı zamanı”, “Daha dogrusu dısındaki zaman, onun ölçülerince çok agır dönerken, içinde olup bitenlerin hızı bas döndürücüydü”(s.118), “Oysa baslangıçta zaman herkes için aynıydı. Hatta, zaman herkes için fazla çalısıyordu”, “Dumrul’un canını kurtarmak için giristigi pazarlıkta kuralları biçimlenen bu oyunun kendiliginden olusan kurgusu ilgisini çekmis, bunun üzerine zamanı sündürmeye karar vermisti. Yeryüzü zamanına göre yirmi dört saat içinde bir can alıp dönecekti; ha Dumrul’ununkini, ha onun yerine verilecek bir baskasınınkini. Oysa kullandıgı yeryüzü zamanı, belki de bugüne kadar kullandıklarından daha uzundu; ya da böyle bir uzunlugu simdi hatırlamadıgı daha genç zamanlarındayken kullanmıstı, daha bagısık zamanlarında…”(s.119), “Bugüne degin görmedigi bir dünyaydı Dumrul’un gözlerinin özündeki kısıtlı zamanla sınırlanmıs dünya; zamanla sınırlanmıslıgın bütün zenginligi göz kamastırıyor, su tanıdık dünya, birdenbire hiç tanımadıgı bir duyguyla büyülüyordu onu” (s.121), “O, hep hızıyla var oldu. Onu hep hız yönetti, hızla tasıdı bir yandan öte yana her seyi… Hızdaki hafiflik, hayat ile ölümün belirsiz sınırındaki saydam giz, insanların ömürle katettikleri var olus ile yok olus arasındaki geçirgen mesafe, onun bir tek soluguydu”, “Onu, yalnızca ölüm sananlar yanıldılar. Ikisine de aynı uzaklıkta bir yerde bütün zamanları hızla geçti… Dünya, onun öldürdükleriyle agırlastı. Simdiyse, agır agır dünyanın kendi zamanına gömülüyor, istedigi an silkinebilir, kendi hızına ve kendi tartımına geri dönebilir. Bütün bu anlamsız oyun, bu dar zaman parçasından koparıp içine attıgı anlar ve kelimeler, bir anda yok olusa, unutusa karısabilir” (s.122), “Hep dünyada olup, hiç dünyalı olmazken, simdi, bir oyun için de olsa, bir oyun süresi kadar da olsa, azıcık da olsa, bir dünyalı gibi hissediyor kendini”, “Dumrul’u izlemekle yetiniyor. Zamanı biraz ileri alıp pazarlıgın nasıl sonuçlanacagını hemen bilmek istemiyor” (s.123), “O simdi hala ölecegini düsünürken, bense artık onu öldüremeyecegimi biliyordum. Aramızdaki zaman farkı, her zaman oldugu gibi bir var olus sırrı sanki, titresip duruyor aramızda” (s.138).

SONUÇ
Ikinci Dünya Savası’ndan sonra dünyada olusmaya baslayan postmodernist düsünceyle Türkiye 1980’lerde tanısmıstır. Zaman içinde bu düsünce, Batı’daki gibi, Türk edebiyatını da etkilemis ve postmodern egilimli metinler görülmeye baslanmıstır. Adı pek postmodern yazarlar arasında anılmasa da Murathan Mungan’ın “Dumrul Ile Azrail” öyküsünde postmodern egilimler görmek olasıdır. Bu bildiride kurmaca/üstkurmaca, metinlerarasılık ve zaman açısından öykü incelenmis ve öyküdeki postmodern egilimler ortaya konmaya çalısılmıstır.
Genel olarak Murathan Mungan’a postmodern bir yazar denilemese bile, bu öyküsünde postmodern egilimler görüldügü ileri sürülebilir.

Ögr.Gör. Sakine Çelik Öztürk
A Postmodernist Reading of Murathan Mungan’s Story: Dumrul ile Azrail



* IX. Uluslararası KIBATEK Edebiyat Söleni’nde (Bükres/Romanya 26 Nisan-1 Mayıs 2004) sunulmus bildiri.

KAYNAKÇA
Batum-Mentese, Oya (1995). Sanatta ve Edebiyatta Postmodernizm. Türk Dili, Mart 519, 273-283.
Ecevit, Yıldız (2001). Türk Romanında Postmodernist Açılımlar. Istanbul: Iletisim Yayınları.
Ergin, Muharrem (1999). Dede Korkut Kitabı. 19. Baskı, Istanbul: Bogaziçi Yayınları.
Ertem, Tuna (2004). Murathan Mungan’ın Üç Aynalı Kırk Oda Adlı Yapıtında Postmodern
Yaklasımlar. KIBATEK Edebiyat Sempozyumu. Ismail Bozkurt, Kafiye Yinanç,
Metin Turan (Haz.). Ankara: KIBATEK Yayınları, 21-35.
Kale, Nesrin (2002). Modernizmden Postmodernist Söylemlere Dogru. Dogu Batı, Mayıs- Temmuz 19.
Karasu, Bilge (1989). Göçmüs Kediler Bahçesi. Ankara: Gece Yayınları.
Mungan, Murathan (2000). Dumrul ile Azrail. Adam Öykü, Temmuz-Agustos 29, 117- 140.
Ramazanoglu, Muzaffer (Haz.) (1944). Gılgames Destanı. Ankara: Maarif Matbaası.

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz