Bugünden o güne ne kadar zaman geçti anımsamıyorum ama aklımda kaldığı kadar Taraf Gazetesi çalışanlarından Yıldıray Oğur SHP’nin Sorosyalist parti yapılmaya çalışıldığı sıralarda bikaç yazı yazmıştı… Yazılarında partiye kimlerin katılacağını büyük umutlarla yazıyordu ve son yazılarından birinde de “Müslüman sosyalistler”le görüşüleceğini yada onların partiye katılımlarıyla ilgili yazacağını belirtmişti. Ne kadar ciddiye aldıysam okumamışım o yazısını. O yazılardan birinde de Taraf Gazetesi’nin Doğu ve Güney Doğu’da Kürt gazetesinden daha çok sattığını yazmıştı… Bu benim ilgimi çekti, istatistikler olabilirdi ve onları karşılaştırmadan bişey yazmamayı uygun gördüm…
Son zamanlarda iki kez o bölgelere gittim, Diyarbakır’da 10 gün kaldım, daha sonra da Siirt’e gittim. BDP’li yada BDP’siz bisürü insanla konuştum. Bilhassa Kürt açılımıyla ilgili ne düşündüklerini öğrenmeye çalıştım, bu benim için çok önemliydi çünkü ben açılımın ne olduğunu anlayamadığım için hep karşı çıktım. Kimilerinin dediği gibi “Açılımı destekle, içi sonradan doldurulur…” mantığı bana ters geldi, kimlerle görüşüldüğü ve içinin nasıl doldurulacağı yada doldurulmayacağı belliydi.
Ne yalan söyleyeyim gerek yurt dışında gerek Türkiye’de görüştüğüm Kürtler başında açılıma inanmak istediler ve hatta inandılar. En çok destekleyen gazete de Taraf Gazetesi’ydi, ne olduğu belli olmayan bişey nasıl bu kadar hararetle desteklenir gerçekten anlayabilmiş değilim. Bunu Kürtler açısından, halk açısından anlayabilirim, onlara “Artık çocuklarınız ölmeyecek…” imajını verdiğiniz zaman haklı olarak inanmak isteyecekler. Bu iki taraf için de geçerli.
Ama iş yada sevinç biyerde tıkandı, barışın geleceğine inanan Kürtler Habur sınır kapısına inanılmaz ve haklı bir coşkuyla gittiler. İşte bu onlara çok görüldü, hemen hemen herkes yan çizmeye başladı, barışa sevinmek suç sayıldı. Bununla beraber anketler yapıldı ve yapılan anketlerde AKP yerine BDP’nin oylarının arttığı görüldü, Kürt belediye ve il-ilçe başkanları tutuklanmaya başladı. Yavaş yavaş da iş bugün yaşadığımız silaha dayandı yeniden. Bütün bu olanlarla beraber Taraf Gazetesi çalışanları “Kürtler neden barış istemiyor, bir türlü anlamıyoruz!..” yazıları yazmaya başladılar.
İşte bu noktada ve hatta daha öncesinden Kürtler Taraf Gazetesi çalışanlarının hükümete çok yakın bir açılım istediklerini yana açılımın açılımıyla bakarsanız hiçbişey istemediklerini gördüler. İstenen tek şey PKK’nin tek başına silahları bırakması hatta olduğu gibi teslim etmesi. Ne kadar kızarsanız kızın ortada bir savaş var ve dünyanın hiçbir savaşında tek tarafın silahları birden yok edilemez. Önce savaşın nedenleri ve neden yok edilmesi gerektiği konuşulur. Geçen gün yazdığım gibi barış için önce savaş konuşulur. Tek tarafın silahlarının sıfırlanması o barışın gelmeyeceği, mağlup edilmiş ve istediğinin yaptırılacağı anlamına gelir. Bu bir anlamda savaştan galip çıkma anlamına gelir ki bu savaşta benim için mağlup yada galip çok önemli değil çünkü barışla beraber iki taraf da galip olacak.
İşte o gün bugündür PKK’li, BDP’li yada sol ve demokrat Kürtler Taraf Gazetesi’nden nefret ediyorlar. Mesela 1-2 Kürt yazarı hariç hiçbir yazarı Diyarbakır Kitap Fuarı’na gelmediler. Sadece onlar değil, diğer gazetelerdeki solumsu yazarlar da gelmedi… O tarafın dışındakiler için de geçerli sanırım, Cumhuriyet Gazetesi standı fuar tarihinin en düşük satışını yaptı.
Şimdi bir de Abant Toplantısı çıktı başımıza, son toplantıdan kararlar çıktı, Fethullah Gülen ve Soros’un adamları elele verip demokrasi açılımı yapmışlar… Dünkü Taraf Gazetesi’nin kimi çalışanlarından bikaç satır alıntı yapmak istiyorum. Sanırım Kürtlerin Taraf Gazetesi’nden neden uzak durdukları daha iyi anlaşılır…
“Herkesten Ahmet Altan’a iletilmek üzere tebrik ve sevgi emanet aldım. Sayın Gülerce’yi doğrudan yaptığı bu dolambaçsız beyan için bir kez de buradan tebrik ediyorum. Evvelki günkü haberde yazdığı gibi, Taraf’ı destekleyen geniş bir çevre olduğunu ve buna rağmen yalnız bırakıldığını, çünkü bu kişilerin maçın sonucunu beklediklerini söyleyen Gülerce “En büyük bedeli Taraf ödüyor” dedi.
Diğer yandan yine Hüseyin Gülerce’nin beni etkileyen tesbiti “Biz önce insan, sonra Müslüman olmayı öğrendik” tavrının tüm kesimlerde ciddi bir ivme kazanacağını da umutla gördüm. Levent Korkut, Kürtler, Aleviler, Müslümanlar ve laikler mutlaka değişmeli derken, kendi mağduriyetlerimizi dillendirirken, her kesimin kendi içimize sızmış vesayet ruhunu da eleştirmeye başladığını gözlemledim.
Bu arada, her akşam saz vardı ve sevgili Yasin Aktay’ın uduna eşlik eden Altan Tan, DKSV’den Muhammed Akar’ın davudi sesleri ile mest olduk. Gündem müsaade ederse, bir yazı daha size Abant’ı anlatmak istiyorum.” Markar Erasyan
“Rabbim; maddi-manevi ilim, ukba-dünya saadeti ve canımı şehit olarak aldır” duam. Ama biliniz ki, burnunuzun dibindeki insanlardan bile haber verenler oluyor yap(tığı)(acağı)nız pisliklerle ilgili. Kasem olsun ki huzur ve kardeşlik kazanacak bilesiniz…” Önder Aytaç
“İslamcılar, kendilerinden beklenen barış ve kardeşlik yönünde çözüm üretme misyonunu lâyıkıyla yerine getirebildiler mi? Bu soru son zamanlarda İslami kesimde daha belirgin bir açıklıkla dillendiriliyor. Müfit Yüksel yenilerde www.dunyabulteni.net’te yayınlanan Yusuf Ziya Gökçek’le söyleşisinde Kürt meselesinin barışçıl yollarla çözümünün engellenmesinde, din eksenli kimliğin tersine dönmesinin etkilerini irdeliyordu. Yüksel’e göre bölge gerçeklerinden çok uzakta kalan yapılanmalarıyla İslamcılar, enerjilerini yanlış yollarda tüketmişlerdir. Marksist kimlikli PKK öncülüğünde seküler aydınların inisiyatifi ele alması ise akan kanların durmasını amaçlayan bir aşama olmaktan uzaktır. İslami kesimin Kürt meselesini algılama biçimi, bu alandaki söylemleriyle eylemleri arasındaki uçuruma sebep olan saikların açıklık kazanması ciddi bir özeleştiriyle mümkün. Vadi Yayınları geçen yıl Aslan Değirmenci editörlüğünde hazırladığı Kürt Sorununda Yeni Dönem isimli edisyon kitapta bu yönde bir çaba ortaya koymuştu. Kitabın özü, yazarlar arasında bulunan müzisyen Selçuk Küpçük’ün tesbitleri bağlamında şu soruda özetlenebilir: Cihan Aktaş
““Hem Abant’ta verilen tebliğler düzeyinde, hem de akşam yapılan özel konuşmalarda belki en çok gündeme gelen mesele, Anayasa Mahkemesi’nin önünde bulunan ve 12 eylülde oylayacağımız değişiklik tasarısının akıbetiydi. Kısacası, katılımcıların aralarında yaptıkları bütün konuşmalarda hem Doç. Osman Can’ın Anayasa Mahkemesi’nin kararını “yok sayma” önerisi veya SP Başkanı Numan Kurtulmuş’un ortaya koyduğu diğer önerilerin tartışıldığını söylememiz gerekiyor.K adim kardeşlik bilincinin modern zamanlara açımlanan yeni söylemleri tekrar nasıl inşa edilebilir?”” Ayhan Aktar
Abant toplantısı’nda konuşulan iki konu var, “Askeri vesayet” ve “Kürt sorunu” Taraf Gazetesi’nin hemen hemen bütün çalışanları da gitmiş bu toplantıya. Siz şimdi yukarıda okuduklarınızdan ne anladınız, askeri ve vesayet ve Kürt sorunu nasıl çözülecekmiş. Benim anladığım dinle, Gülen’in ve Soros’un “Ilımlı İslam” mantığıyla. Gerçi okuduklarımda ılımlı bir yan göremedim ama onlar öyle diyorlar. İşte Kürtlerin Taraf Gazetesi’ne neden tavır aldıklarının gerekçeleri, AKP’yi çaktırmadan eleştirerek Gülen’in yanına tam olarak çekmek ve bütün sorunları Gülen-Soros ikilisiyle çözmek…
Diyarbakır TÜYAP Kitap Fuarı’na gelebilmiş olsalardı Kürtlerin de artık çok ciddi birer kitap okuru olduklarını ve kolay kandırılacak insanlar olmadıklarını görürlerdi. Savaşa karşı savaş verenlerin bişeyi ciddiye almaları gerekiyor, kitap okumayan bir toplumu bu kadar kolay 25 yıl dağlara götüremezsiniz, mücadelenin içine sokamazsınız. Diğeri sadece çapulcu hareketi olur ki PKK hareketinin böyle olmadığı çok açık… Bildiğim tek şey var, konuştuğum Kürtler Taraf Gazetesi’nden nefret ediyorlar, kandırıldıklarına inanıyorlar…
Haziran 27, 2010