Thoreau; bilgimizin kibri ve bilmemenin yüce alçak gönüllülüğü üzerine
“Bilgiye karşı kesintili bir arzu duyuyorum, fakat ayak basmadığım, bilinmeyen atmosferlerde bulunan suların içerisine başımı sokma arzum daimi ve kalıcı.”
Bilge bir insan olan Wendell Berry, cahilliğin şekli konusunu ele almadan bir buçuk asır önce; Jacob Bronowski, belirliliğin karanlık tarafına karşı nasihat vermeden ve bilim adamları “tamamen bilinçli cahilliğin”, insan sürecinin merkezinde olduğunu fark etmeden çok uzun süre önce; başka bir bilge bu konuyu zariflik ve hassasiyet eşliğinde ele almıştı.
Ölümünden bir yıl önce ve Walden’dan yedi yıl sonra Henry David Thoreau (12 Temmuz, 1817 – 6 Mayıs, 1862), aynı derecede muhteşem olan Walking (Yürümek) adlı yazısını ele almıştı – bu yazı, “aylak aylak dolaşan ruh” için yazılmış manifesto ve aynı zamanda yaşamın karmaşıklıkları üzerine yazılmış bir düşünce dizisi.
Yazının keskin bir bölümünde Thoreau somut cevaplara duyduğumuz kör tutkuyu ele alıyor – bu, bilgiyi devamlı olarak bilgelik ile karıştırdığımız çağımız içerisinde de şiddetlenmiş bir durum. Thoreau şöyle yazıyor:
Kullanışlı bilginin yayılması için kurulan bir toplum vardı. Bilginin, güç ve benzeri şeyler olduğu söyleniyor. Bana öyle geliyor ki, kullanışlı cahilliğin yayılması için de bir topluma eşit derecede ihtiyaç var ve bunu güzel bilgi olarak adlandırabiliriz; daha yüksek bir anlam taşıyan bilgi: çünkü övündüğümüz sözde bilgimizin çoğu, bizleri gerçek cahilliğimizin avantajlarından mahrum bırakan bir şeyi biliyor olduğumuzun kibrinden başka nedir ki? Bilgi diye adlandırdığımız şey genellikle olumlu cahilliğimizdir; cahillik dediğimiz şey ise olumsuz bilgimizdir. Yıllarca süren dayanıklı endüstri ve gazete okumaları ile birlikte insan yüksek miktarda gerçeklikler üretir, bunları hafızasına yığar ve sonra yaşamındaki herhangi bir yükselişte büyük düşünce alanlarında aylak aylak dolaşıp durur, sanki bir at gibi otlanmaya gider ve tüm koşum takımlarını ahırda bırakır.
Anımsatıcı metaforu ile Thoreau dünyayı tanımanın alternatif bir yolunu canlandırıyor:
Bazen, kullanışlı bilginin yayılması için kurulan toplumun – otlanmaya gittiğini söyleyebilirim. Yeterince saman yemişsiniz. İlkbahar mevsimi yeşil bitkilerle birlikte gelmiş. İnekler, mayıs bitmeden evvel kendi ülkelerinin otlaklarına sürülmüş. Fakat bir çiftçinin, ineğini ahırda tuttuğunu ve onu tüm yıl boyunca samanla beslediğini duydum. Yani, sıklıkla, kullanışlı bilginin yayılması için kurulan toplum büyükbaş hayvanlarını kullanılır duruma getirir.
Thoreau’nun asıl meselesi, bilinçli olarak bilmemenin, karşıt bir alçak gönüllülük sunduğu, bilgiden beslenen kibir:
Bir insanın cahilliği bazen yalnızca kullanışlı değildir, aynı zamanda güzeldir – fakat sözde bilgisi, çirkin olmanın yanı sıra, çoğunlukla kullanışlı olmaktan da beterdir. İnsanın baş edeceği en güzel şey nedir – bir konu hakkında hiçbir şey bilmeyen bir insan mı ve çok nadir olarak, hiçbir şey bilmediğini bilen insan mı yoksa konu hakkında gerçekten bir şeyler bilen fakat her şeyi bildiğini zanneden insan mı?
Bir yosunun bilgeliğini akıllara getiren bir yazısında Thoreau, cahilliğin mümkün kıldığı aşkınlık konusu üzerine odaklanıyor:
Bilgiye karşı kesintili bir arzu duyuyorum, fakat ayak basmadığım, bilinmeyen atmosferlerde bulunan suların içerisine başımı sokma arzum daimi ve kalıcı. Varabileceğimiz en yüksek şey bilgi değildir; akıl ile birlikte, sempatidir. Bu yüksek bilginin, daha önceden bilgi adını verdiğimiz her şeyin yetersizliğinin aniden belirmesi üzerine yaşanan yeni ve büyük bir sürprizden başka ne anlama geldiğini bilmiyorum – ve daha önceden Bilgi adını verdiğimiz şey de, cennetin ve dünyanın içerisinde, felsefemizde hayal ettiğimizden çok daha fazla şey olduğunun keşfidir. Bu, sisin güneş tarafından aydınlatılmasıdır. Bir insan bundan daha yüksek bir boyutta, berrak bir biçimde gördüğü şeyin ötesinde bir şeyi bilemez ve Kaldeli Kâhinler güneşin huzurunda şöyle derler; ‘Bunu, özel bir şeyi algıladığın biçimde algılayamazsın.’
Kaynak: Brain Pickigns | Çeviren: Gözde Zülal Solak (tabutmag)