Kişiliğin Beş Öğesi (İnsan Bütününün Beş Bölümü) – Sabri Şatır

İnsan bireyi, her birine khandha (skt. skandha) denilen ve fiziksel ve akılsal enerjileri kapsayan ve sürekli değişim içerisinde olan beş “yığın”a bölünür. Bunlar bir kişiyle ilgili her şeyi ve deneyimlerini içerir ve onlara, bir kişiyi oluşturan beş öge (faktör) denebilir.

Bu öğelerin her biri “ben”i oluşturan kavrayış (anlayış) nesneleridir ve Buda’ya göre öğelerden her biri olumsuz durumlara, acılara, dukkha’ya açıktır. “Öğeler nasıl varolur, çürür ve ölürse, kardeşlerim, sizler de aynı şekilde doğar, çürür ve ölürsünüz. Sizden de geriye bir şey (ruh) kalmaz, yani ölümsüz-sonsuz olan bir kişilik, “Ben”, “ruh” (atman) yoktur.”

Kişiliği şu beş öge oluşturur:

1. Maddesel (Rupa): Beş maddesel duyu organımız: göz, kulak, burun, dil ve beden ve bunların dış dünyadaki karşılıkları olan nesneler: değişken formlar, ses, koku, tat ve dokunlur-tutulabilir nesneler.

2. Duyu ve duygu (Vedana): Gözün görülebilen form ile teması, kulağın ses ile, burnun koku ile, dilin tat ile, bedenin dokunulur-tutulur nesnelerle ve aklın akıl-nesneleri ya da düşüncelerle teması sonucunda deneyimlenen duyumsamalar ve duygular olarak altı çeşittir. Hoşa giden, hoşa gitmeyen ve nötr olarak duyumsanır. Hoşa giden duygular bir kimsenin nesnelere ilgi duymasını ve bağlanmasını, duyusal hırsı (açgözlülüğü) geliştirmesini sağlar; hoş olmayan duygular ise öfke ve nefreti kışkırtır. Nötr olanlar etkisiz kalır.

Buda’ya göre akıl da beş duyu organı gibi altıncı bir duyu organıdır. Beş duyumsama organı kendileri ile ilgili dış dünya fenomenlerini duyumsarken, akıl ise düşünceleri ve akıl-nesnelerini duyumsar.

3. Algılama (Sarına): Duyumsamalar gibi, algılamalar da altı çeşittir. Altı organımızın yeteneklerinin dış dünya ile teması sonucunda meydana gelir. Deneyimlerimizden kaynaklanan fiziksel ya da zihinsel nesneleri ve durumları tanırlar ve “dosyalarlar”, örneğin belirli bir rengi, ağacı, insanı ve öfke gibi bir duyguyu. Duyuların dürtülerle karşılaşması karşısında onu tanırlar.

4. İtici güç, dürtü (zihinsel oluşum) (Samkhara): Bir durumu, isteği, eğilimi, davranışı meydana getiren itici-güç, dürtü; aklın, olumlu ve olumsuz tüm iradeli niyetleri. Kamma’nın oluşumundan sorumlu olan ve karakteri şekillendiren, hareketler ve öfke, nefret, kin, aç gözlülük gibi davranışlar.

5. Bilinç (Vinnana): Duyumsama nesnesinin tanınması olmayıp nesnenin basit bir ön farkına varışı ve temel hassalarının ve parçalarının ayırt edilmesi. Altı yetenekten (göz, kulak, burun, dil, beden, akıl) her birinin kendileriyle ilgili dış fenomenlerle temasına gösterdiği tepki, farkında olmak. Bunların asıl tanınması, algılama (sarına) tarafından yapılır. Bunlar da; göz, kulak, burun, dil, beden ya da akla bağlı olarak altı çeşittir. “Akıl”, “kalp” ya da “düşünce” olarak görülebilen, kişiliğin merkezi odağı, citta olarak da bilinir.

İnsan bütününü oluşturan bu beş küme (bölüm) birbirine bağımlıdırlar ve işlevlerini birlikte sürdürürler. Onların işlevleri bireyde, esasında yanılgılı bir düşünce olan “Ben” duygusunu yaratır. Yanılgılıdır çünkü beş öğenin her biri, yani neticede insan bütünü, sonludur, her an değişim içerisindedir ve “Ben”, “Öz”, “Ruh” olarak sahipleneceğimiz bir sürekliliği yoktur; bu duygu insanın kendisinin, beş öğenin üstünde olarak yarattığı bir düştür. Budizm’in başta gelen amacı, beş “küme”den ayrı ve üstünde bir “Ben” (“Öz”, “Ruh”) anlayışım ortadan kaldırmak, bağlanmaya son vermektir.

Buda öğrencilerine, Kişiliğin Beş Ögesi’ni, hiç lût görmemiş ve dinlememiş bir kralın onu ilk kez duymasına benzeterek anlatır, ilk kez lût sesi duyan ve bunun ne olduğunu soran kral, onun lût olduğunun söylenmesi üzerine ona bir lût getirilmesini ister. Çalgı getirildiğinde onun nasıl çalınacağını, ondan böyle bir sesin nasıl çıkabileceğini anlayamaz, yere çarpar ve parçalar, ona sesin kendisinin getirilmesini emreder. Bunu yapamayacakları karşılığını verir çevresindekiler, zira o güzel sesin oluşumu için bir çok neden vardır; bunlar, lûtu oluşturan parçalar, sesin oluştuğu gövde, kol, baş ve teller ve çalgıcının parmaklarıdır. Ancak kral anlayamaz sesin oluşması için tüm bu sistemin noksansız yerinde olmasının gerekliliğini. Beni aldatan bu çalgı gibi bir saçmalık görmedim, der. Buda devam eder:

“Kardeşlerim parçaya bakmayıp bütüne bakan bizler de, birbirine dayanan sistemler duyuların, düşüncelerin ve bilincin, hepsinin, birbiriyle bileşik sistemler olduğumuzu biliriz. Bu şekilde inceleyerek, parçalardan herhangi birinde bir “Ben” ya da “Benim” olmadığı anlayışına varırız aynen bir sesin, lûtun parçalarından herhangi birine ait olmadığı gibi.”

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz