Kemal Burkay ve Şiirleri “Çakıltaşlarım vardı benim/ Ama sen başkasın anlıyor musun”

Yenik değiliz
boşa gitmedi çektiğimiz acılar
ilk yaz yağmuruyla yeşeren tohumlara bak
bir yangın gecesini andıran
sesleri dinle
savaş alanlarında çarpışanlar var
yenik değiliz
etselerde bizi ekmeğimizden
çocuklarımızın buğday başağı saçlarından
yardan ayırsalarda bizi
yenik değiliz
kanımızda bir pınar gibi kaynayan hayat
yenik değiliz
torbamız tohum dolu
koşar adım giriyoruz kavgaya

Gülümse

Hadi gülümse bulutlar gitsin
İşçiler iyi çalışsın, gülümse
Yoksa ben nasıl yenilenirim
Belki şehre bir film gelir
Bir güzel orman olur yazılarda
İklim değişir, Akdeniz olur, gülümse.

Sazlarım vardı, ırmaklarım vardı çok
Çakıltaşlarım vardı benim
Ama sen başkasın anlıyor musun
Tut ki karnım acıktı, anneme küstüm
Tüm şehir bana küskün
Bir kedim bile yok anlıyor musun

Prangalar

Ben ki yalnızca sevmek isterdim
Sizi, kırları, yaz akşamlarını
Bir kadın eli gibi geçsin
İsterdim saçlarımdan rüzgâr
Bir Hasan var orda dağ köylerinde
Daha hiç okşanmamış
Bir Elif var saçları taranmamış
Trahomsuz büyüsünler isterdim
Öyleyse nedir bu prangalar

Ben kimin ağlamasını istedim ki
Yok ki benim kurşunlarım

Doğan Gün

Kırgın umutta
Keder tortusunda
Acıda, zehirde, pusuda
Yılma
Doğan günü bekle

Çünkü tutar bir erik ağacı sunar sana
Doğan gün
Van gölünden bir sabah
Bir kıvılcım, bir titreşim
Bir tutam akdeniz
Süphancı bir serinlik
Ve genç bir gerinme
Usulcacık saç hışırtıları
Bir dudaktan buğulanan sıcaklık
Tutar getirir
Doğan gün
Öpücük gibi konar gözlerinde bir melodi
Sevgilin gibi dokunur parmaklarına bir kedi
Ve kavga ve zulüm ve ateş
Hep birlikte örülen bir türkü
Güzel yapmak için, güzel olmak için
Çünkü hayat dönen, kıvrılan
Yanan bir ibrişimdir
Tutar getirir
Doğan gün

Bir Gülü Büyütmek Yok Mu

Örsün üstünde ses
Ve kıvılcım
Hep gençlik çığlıkları hatırlarım
Ayakları çıplak, göğüsleri yırtık
Yaralarıma umut basmışlar
Bir gülümseme gibi taşıyorlar
Kamcı izlerini ve kederi
Hatırlarım
Daha dün gibi
Yüzyıllar boyunca
Ezilenlerin serüvenini

Dallar suskun ve buruk
Kar türküleri acılı
Koğuşumdan ve tel örgülerden öte
Diyarbakır şehri suskun
Ova kıpırtısız, dağlar çok uzakta
Ve ben akkor bir öfkedeyim

Böyle her bahar yeşeriyorsam
Kederi ve zehri yeniyorsam
Bir gulu büyütmek yok mu
Ebedei
Kavgada
Sevdada varsam
Bir gülü büyütmek yok mu

Geçti ezilenlerin resmi geçidi
Yirminci yüzyılın kapısından
Çığlıklarda, ağıtlarla, marşlarla
Seslerinde kavga ve kin
Özlem ve sevda
Bir öfke gibi hatırlarım
Keskin dişlerini efendilerin
Gülüşleri, kamçıları, darağaçlarını
Ben hıncımı bin yıllarca taşıdım
Kavgamdan bir gül çıkar
Bilirim

Ve Ol Hikayet

Koltuğunda asık yüzlü bir puttur o
Tedirgindir
Mutsuzdur
Şaşkındır

Penceresinde alev alev tutuşan Munzur vurur
Öfkelidir
Çılgındır
Budaladır o

Buyruk gelmiştir efendilerinden
Bir aferin almak için
Ol makamda kalmak için
Köledir o

Ve böylece dirilen Pir Sultan
Alınıp tekrar zindana konacaktır
Maksat
Ve ol hikâyat budur

Vurma kendi Ellerine

Kiminin tabanı nasırlı
Vur Mehmetçik vur
Kiminin kağıt gibi
Vur Mehmetçik vur
Ama aynı yolun yolcularıyız
Vur Mehmetçik vur

Tezkerene altmış gün var öyle mi
Biz komünistiz demek
Kızılbaşız, Pis Kürdüz, n’apalım
Vur Mehmetçik Vur

Senin de bir köyün var değil mi
Anan çapacı el işinde
Nişanlının adı Fatma
Vur Mehmetçik vur

Saçlarım zaten dökülüyordu
Bıyıklarım büyür yine
Ben inançlıyım ağlamam
Vur Mehmetçik vur

Sen benim elimsin Mehmetçik
Vurma kendi ellerine
Sen benim gözümsün Mehmetçik
Vurma kendi gözlerine

Yüzler

Kimi on yaşında bebe
Kimi yaşlı, “bı zone ğa qısekene”
Liseli, üniversiteli, mektepsiz
İşçi, öğretmen, mühendis
Terzi, berber, işsiz
Tiyatro oyuncusu
Ve köylü idiler

Betonların üstüne boylu boyunca uzanmıştılar
Gözlerinde kan gülleri
Tenleri bir kez daha çelik
Bir ateş çemberinden geçmiştiler
Paraları, saatleri, bel kayışları alınmıştı
Kimi ayakkabısız
Kiminin gömleği kana bulanmıştı
Ekmeklerini kardeşçe bölüşmüştüler

Camlardan meraklı gözler süzüyordu onları
Kafese konmuş azgın hayvanları
Gökyüzü yaratıklarını, eşkiyaları
Seyreder gibi…
Küfürlerinde alabildiğine cömert
Ve sanki sevgi denen şeyi hiç bilmemiş
Seyircilerdi bunlar
“Onları düşünmeye alıştırmamışlardı”

Yüzler onurlu ve sakindiler
Geçmişe karşı anlayışlı
Geleceğe kararlıydılar
Daha çok ateş çemberi bekliyordu onları
Birşeyler bitmemişti daha
Anlıyorlardı

Garnizon nezarethanesinde Yüzler
Betonlara boylu boyunca uzanmıştılar
Ekmeklerini kardeşçe bölüşmüştüler

*bı zone ğa qısekene: kendi diliyle konuşuyordu.

Kemal Burkay
1937 Yılında Tunceli’nin Mazgirt İlçesi’nin Kızılkale Köyü’nde doğdu. Babası köy eğitmeniydi. İlkokulu babasının eğitmenlik yaptığı çevre köylerde ve kendi köyünde okudu. 1949 yılında Akçadağ Köy Enstitüsü’ne girdi. Orada ve Diyarbakır-Ergani’de köy enstitüsünü tamamladı, 1955 yılında öğretmen oldu. 1956 yılında Elazığ Lisesi’nde sınavlara girerek lise diploması da aldı ve aynı yıl Ankara Hukuk Fakültesi’ne kaydoldu, 1960 yılında bitirdi. Erzurum’da askerlik, Elazığ’da kaymakamlık stajı ve Osmaniye’de kısa bir süre kaymakamlık yaptı. Ancak merkeze alındı ve ayrılarak 1964 yılında Elazığ’da serbest avukatlığa başladı. Daha sonra Tunceli’ye geçti. Köy öğretmenliği yıllarında şiirler ve hikayeler yazdı. 1964 yılında ilk romanı “Yaşamanın Ötesinde” Vatan gazetesinde tefrika edildi. İlk şiir kitabı “Prangalar” 1967 yılında basıldı. 1965 yılında Elazığ’da “Çıra” adlı edebiyat dergisini çıkarıp yönetti. Edebi ve siyasi çok sayıda kitabı var.

Kemal Burkay, 1965 yılında Türkiye İşçi Partisi’ne üye oldu ve partinin Elazığ, Tunceli, Bingöl ve Erzincan illerinde örgütlenmesinde rol aldı. 1965 seçimlerinde yaşını büyüterek TİP’in Bingöl adayı oldu. 1968 yılında TİP Genel Yönetim Kurulu’na, bir yıl sonra ise Merkez Yürütme Kurulu’na seçildi. 1969 yılında TİP’in Tunceli adayı oldu. 12 Mart döneminde 1972 yılında yurt dışına çıktı. 1974 yılında çıkan af yasasının ardından ülkeye döndü, Ankara’da yine serbest avukatlığa başladı. Aynı yılın sonunda bir grup arkadaşıyla birlikte illegal Türkiye Kürdistanı Sosyalist Partisi’ni (PSK) kurdu ve genel sekreterliğe seçildi. Burkay ve arkadaşları 1975 yılında Özgürlük Yolu dergisini, 1977 yılında ise, 15 günlük Roja Welat gazetesini çıkardılar. PSK, bağımsız aday göstererek 1977 yılında (Mehdi Zana) Diyarbakır, 1979 yılında ise Ağrı belediye başkanlıklarını kazandı. Mart 1980’de yurt dışına çıktı. İsveç’ten politik iltica alan Burkay, çalışmalarını yurt dışında sürdürüyor.

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz