“… Bizler haklı olarak zamanın etkisine ilişkin çok sayıda deneyime sahibiz. Yalın deneyimin insanlığı yanıltma konusunda marifetleri çoktur. Örneğin oksijen ve yerçekimi hakkındaki kuramlarımız hep geliştiler, buna karşın onlar hep vardılar. Yalın deneyim bize güneşin dünya etrafında döndüğünü söylüyordu, ama gerçek tam tersi idi. Ateş, yada yanma olayına ilk tezimiz, cisimlerin havaya filojiston salması şeklindeydi, halbuki cisimler havadan oksijeni alıyordu. Elektrik konusunda ki ilk fikrimizin yanlış adlandırmasını ise hala kullanıyoruz. Akımın pozitiften, negatife gittiği varsayılmış ve kutuplara bu isim verilmişti. Halbuki akan şey, yani elektron negatiften, pozitife gidiyordu. Bizler elektrona eksi yükü atfederek burnumuzdan kıl aldırmamayı tercih ettik. İnsanoğlunun bu kaderi doğasında mı var bilemiyorum ama göz dibimize yansıyan görüntünün bile baş aşağı duruyor olmasına bakılırsa, yalın deneyime fazla bel bağlamayıp kafayı çalıştırmakta yarar var demektir.”
Kapital’in Formülleri Güncel mi?
Karl Marks’ın en önemli eseri sayabileceğimiz Das Kapital hala okunmaya devam ediliyor. Ben de Nazım Hikmet gibi Hafız-ı Kapital olmanın sonrasına varmadan önce yazmak isteği içindeyim.
150 yıllık eskimişliğin ve devasa değişimler yaşamış olan iktisadi hayatın Kapital’i tümden geçersizleştirmese bile, belirli ölçülerde eksikli hale getirdiği fikrini ele almak istiyorum. Bu düşünceye kategorik olarak katılmayacak olanlar için bile bir kuşkunun söz konusu olabileceğini varsayıyorum. Marks’ın hayatta olduğu dönemde Kapital’in sadece ilk cildini yayınlayabilmiş olmasına bakılırsa, eksikli oluş fikrinin başkaca kaynakları da olabilir.
Biz teorik tamlık fikrini destekleyen bazı tezleri dillendirerek başlayalım. Karl Marks kendi döneminin kapitalizm adına en gelişmiş örneğine, İngiltere’ye bakıyor, bu yüzden de kendi dönemini aşan değerlendirmelere ulaşıyor. Benzer bir tez şöyle; Tanım alanına girmiş belirli bir tarihsel görüngünün verili bir anı, onun bütününe dair veriler de sunar.
Marks’ın eserindeki kuramsal yapının 150 yıl sonra halen geçerli olabileceğini savunan bu tez kuşkusuz değerlidir. Kuşkuya yer bırakmayacak başka durumlar da vardır. Örneğin devasa gelişim ve değişim yeryüzünden açlığı, yoksulluğu silememiştir. İşsiz yığınlar varlığını korumakta ve bununla aynı anda işgünü alabildiğine uzun kalmaya, çocuk emeği vazgeçilmezliğini korumaya devam etmektedir. Kapital’de İngiliz işçi sınıfının değişik bölmelerinin yaşayışlarını betimleyen satırları gözleriniz yaşarmaksızın okumanız imkansızdır. 150 yılın değiştirememiş olduğu acıların güncelliği bu satırların acı vericiliğini daha da artırmaktadır.
Peki değişen hiçbirşey yok mu, ya da Marks’ın kuramına yine de güncelleme yapmak gerekmiyor mu? Elbette bu soru kuramın bilgisini de gerektiriyor. Bundan önce bir anı: 1989 da sınır kapılarının açılmasıyla Türkiye’ye gelen, kendisine tanınan öncelikle, sağlık meslek lisesine girip sağlık memuru olmuş bir genç. Babası Özal aşığı ve Türkiye’deki yolların kaymak gibi oluşunu çocuklarına belletmiş bir adam. Ailece muhalifler. Bulgar eğitiminde kapitalist Türkiye yolları kötü, derme çatma tamirhanelerde, kapkara olmuş çocukların çalıştırıldığı bir ülke olarak betimleniyor. Böyle videolar izletiliyor. Yani tamamen palavra! Sınır kapısı açılıyor. Otomobilleriyle giriyorlar, önce Özal otobanı turu, ardından Kırklareli, yollar kötüleşiyor, aksi gibi araba arızalanıyor, tamirhane önünde iniyorlar, Bulgar eğitiminden kopup gelen kapkara çocuk karşılarında…
Evet güncelleme dedik. Gerekir elbette ve gerekmez tabiî ki demenin içindeki ideolojik tarafgirlikleri bir kenara koyarsak, her iki fikri öne sürmek için Kapitali incelemeye gerek olmadığını hatırlatmak istiyorum. Çünkü konuştuğumuz şey aradan geçen zamandır. Birçok kuram için aradan geçen zaman değişim ve gelişime tanıklık etmiştir. Bizler haklı olarak zamanın etkisine ilişkin çok sayıda deneyime sahibiz. Yalın deneyimin insanlığı yanıltma konusunda marifetleri çoktur. Örneğin oksijen ve yerçekimi hakkındaki kuramlarımız hep geliştiler, buna karşın onlar hep vardılar. Yalın deneyim bize güneşin dünya etrafında döndüğünü söylüyordu, ama gerçek tam tersi idi. Ateş, yada yanma olayına ilk tezimiz, cisimlerin havaya filojiston salması şeklindeydi, halbuki cisimler havadan oksijeni alıyordu. Elektrik konusunda ki ilk fikrimizin yanlış adlandırmasını ise hala kullanıyoruz. Akımın pozitiften, negatife gittiği varsayılmış ve kutuplara bu isim verilmişti. Halbuki akan şey, yani elektron negatiften, pozitife gidiyordu. Bizler elektrona eksi yükü atfederek burnumuzdan kıl aldırmamayı tercih ettik. İnsanoğlunun bu kaderi doğasında mı var bilemiyorum ama göz dibimize yansıyan görüntünün bile baş aşağı duruyor olmasına bakılırsa, yalın deneyime fazla bel bağlamayıp kafayı çalıştırmakta yarar var demektir.
Kapital’de gelişkin örnek tezine karşın, İngiltere’nin olgusal materyal sunması dışında, bir model olarak izine rastlayamayız.
Meta, para, emek gücü, değişim değeri, kullanım değeri gibi kavramlar felsefi bir irdelemenin süzgecinden geçerler. Yüzyıllar öncesinden Aristo konuya müdahil olur. Bugünlere göre geri olan İngiltere’nin kurama kaynaklık ettiği fikri yanlıştır. Bu yüzden kuramı geri bıraktırmış olabileceği düşüncesi de yanlış olacaktır.
Marks kapitalizm soyutlamasını açımlarken kendisini zamanın olgusallıklarına mahkum hissetmemiştir. Soyut, sanal-kurgusal ya da varsayımsal diyebileceğimiz, yani pratikte o halleriyle hiçbir zaman yaşam bulamayacak durumlar irdelenmiştir. Bu açıdan kapitalizmin Marks’ın kurgusal modellerine yaklaşabilmesi için, daha kaç yüzyıla gerek olduğu sorusu da ortaya atılabilir.
En genel anlamda kuram konusunda da bir şeyler söylenebilir. Kuram doğası gereği nesnesini birebir yansıtmaz, yansıtmamalıdır, dolayısıyla nesnesinin geçirdiği devinimden yola çıkarak sorgulanamaz. Nesnemiz, her nesne gibi birsüreç olarak nesne, bir süreç olarak kapitalizmdir. Bu teze bakılırsa kapitalizmin 150 yıllık devinimi, Marks’ın kuramını sorgulamamız için yeter gerekçe değildir.
Peki yeter gerekçesiz sorgulama hakkımız yok mu? Elbette var! Zamanında Karl Marks böyle bir hakkı kullanmış, işe kendisinden önceki 200 yıl boyunca sözünü söyleyenlere kulak vererek başlamıştır. Biz de Karl Marks’ın sözü olan Kapital’e kulak vererek bu hakkımızı kullanmaya başlayabiliriz. Elbette her birimiz için doğrudan deneyim ve gözlem imkanı vardır. Her anlama çabasının kendinden önceki anlama çabalarıyla kuracağı ilişkiden elde edebileceği şeyler vardır. Marks için de böyle olmuştur. Süreç içerisindeki kapitalist iktisadi nesnellik bir çoklarının ilgisine mazhar olmuştur. Marks kendi kuramının öğelerini klasik burjuva iktisadının içerisinde hem bulmuş, hem de bir eleştirel faaliyet ile kendi kuramını bunlardan ayrıştırmıştır. Bu işlem tüm bilimsel ilerlemelerin izlediği yol gibidir. Nesneye ilişkin veriler ve kuramsal fikirler hep beraber bir veri oluştururlar, bu veriler doğru bir kuram için itici güç olurlar. Biz bu yüzden Marks’ın eserindeki iki yönü kolayca görebiliriz. Birisi bir klasik iktisat eleştirisidir, diğeri kapitalizme ilişkin kapsayıcı bir kuramın sergilenmesidir.
Gerekçesiz sorgulama hakkımızın dayanaklarından en önemlisi dünyayı anlama çabamızın bireysel bir çaba oluşudur. Söylenmiş herşey yanlış olabilir ve hiçbirimiz yanılmak istemeyiz. Bu açıdan kapitalizm nesnelliğine doğmuş Marks ile aynı posizyondayız. Onun haklarının tümüne biz de sahibiz. Marks şimdi bizim için bir veri oluşturmaktadır. Kapitalizmi ve onunla ilgili kuramları sorgulama işine küçümsenemeyecek bir emek harcamıştır. Bizler açısından bunu dikkate almak en basitinden akıllıca bir tercih olacaktır. 150 yılın aşındırıcılığına yaslanmaya hiç ihtiyacımız yok, zira zaman sadece nesneleri aşındırır, kuramları ise sadece doğrular ya da test eder.
Marksın eserinin iktisat eleştirisi açısından tamlığı konusunu ele alırsak, doğal olarak Marks sonrası burjuva iktisadını kapsayamayacağını düşünebiliriz. Elbette burjuva iktisadının tekrar anlamına gelmeyecek fikirler üretmiş olması gerekir. Marks ise
eleştirisiyle birlikte bir kuram ortaya koymuştur. Üretilmiş fikirlerin bu kuramın kapsamını aşamadığı sürece eleştirinin menzili içinde kalacakları ise çok açıktır.
Marks’ın eleştirisi anlamına gelen faaliyetlerin içine düşecekleri zorluk şöyle tarif edilebilir.
ELEŞTİRİ’nin eleştirisi, doğal olarak kendisini ELEŞTİRİ’nin bağlamıyla bağlar. Sanırım olmuş olanın bir yönü de budur. Bu zorluk sadece karşıt eleştiri için değil, yandaş eleştiri için de söz konusudur.
Marks’ın eleştirel çalışmasının bir başka yönü ise kendi kuramının gerçek bir yenilik olup olmadığını tanıtlama çabasıdır. Marks bilimsel buluşunun kendisine ait olup olmadığını da araştırmaktadır. Bunu hem bilimsel bir dürüstlük gereği olarak yapmakta, hem de bu buluşun insanlık tarihi açısından kendisini çok özel bir konuma yerleştireceğini bilmektedir. Bu yüzden Marks için kendisinden önceki klasik iktisadı incelemek heyecan verici bir uğraş olmuştur.
Şimdi geriye Marks’ın kuramının nesnesine uygunluğu konusu kalıyor. Bundan önce bilim olmak ya da olmamak konusunda bir netlik oluşturmamız gerekiyor.
İnsanlar arası ekonomik ilişkileri konu edinen iktisadın bir bilim olduğunu iddia edebilmesi için bu ilişkilerin tanımlanabilir yasallıkları olduğunu varsayması gerekir. Böyle bir varsayımın gereksizliğini iddia etmek, ortada bir bilim olmadığını da kabul etmek anlamına gelir. Bu durumda zaten tartışılacak, sorgulanacak herhangibirşey de kalmaz. Olsa olsa bir takım rastlantısallıkların, kaotik devinimlerin hikayesi ya da dedikodusu olan bir faaliyet olabilir. Bu faaliyetin ise bilim olamayacağı çok açıktır.
Şimdi buradan yola çıkarak ilk tespit etmemiz gereken şey Karl Marks’ın üzerinde emek harcamışlığından da çıkarsayabileceğimiz gibi, Marks İktisadı bir bilim olarak görmekte, dolayısıyla yasallıklar tespit etmeye çalışmaktadır. İşte Marks tam da burada yanılmış olabilir mi? Bu gerçekten önemli bir konudur. Çünkü vereceğimiz bir cevap tüm eseri çöpe atmamızı gerektirir. Hatta sadece Marks’ı değil tüm iktisat yazınını da öyle yapmamız gerekir. Dedikodu, gevezelik ve vıdıvıdıdan öte anlamı olmayan bir yazın yumağının varlığına şahsen inanmakla birlikte, konuyu irdelemek üzere klavyeye uzandığıma göre iktisadın bilim olduğu yönündeki fikri benimsemekte olduğum açıkça anlaşılabilir. İktisadın bilim oluşunun ilk düğüm noktası, değişim değerinin tanımlanmaya çalışılmasıdır. Metaların değişilmelerine kriter olan bir dayanak noktası bulunmadan iktisadi analizin anlamsızlığı ortadadır. Ancak böyle bir dayanak noktası soyutlama işi öyle kolay da olmamıştır. Engels Kapital’in üçüncü cildine ek olarak yayınladığı bir metinde “Toplumsal olarak gerekli emek zamanı” şeklindeki tanımlamayı makul ve olası tek seçenek olarak betimlerken paranın bile ortaya henüz çıkmadığı zamanları da örnekleyerek bu tanımlamayı savunur. Engelsin bu betimlemeye ihtiyaç duymasına neden olan şey ise Üçüncü cilt ile birlikte Marks’ın kar oranlarını eşitleyici piyasa hareketinin, metaların değerlerinden sapmalarını doğuran etkisini ortaya koymasıdır. Zamanın burjuva eleştirmenleri, 3. cildin yayınlanmasının ardından Marks’ın başlangıçtaki temel tezini son ciltle birlikte geçersizleştirdiğini iddia etmiş ve Marksizmin Marks tarafından çürütülmesi şeklinde yayınlara girişmişlerdir. Engels haklı olarak iktisadın bilim olarak kalabilmesinin tek koşulunu yeniden irdelemek durumunda kalmıştır. Karl Marks incelemelerine başladığı ilk zamanlardan itibaren elinde tuttuğu fikri 3. Ciltle birlikte ilan ettiğinde artık hayatta değildir.
Burjuva eleştirmenlerin Kapitale ilişkin tenkit ya da alaysamalarının güdülenme kaynaklarını tahmin edebiliriz. Bu güdülerin yol açtığı sonuç ise şöyledir, birincisi değişim değeri tanımı geçersiz sayılmakta, ikincisi Marks’ın da zaten bu sonuca vardığı düşünülmektedir. Aslında bu burjuva iktisadının bilim olmaktan da vazgeçmesinin ilan edilmiş miladı sayılmalıdır. Günümüzde iktisadın matematikle yakınlaşmasında bilim olamamanın getirdiği açmazların rol oynamakta olduğunu düşünebiliriz. Günümüz iktisadını anlamakta böyle bir varsayım yararlı olabilir.
Burjuva iktisat yazını bilim alanını terketmekle eleştiri alanının da dışına çıkmıştır. İktisat eleştirisine malzeme sunma açısından 150 yıl boş geçmiştir. Geriye dönüp baktığımızda yine Marksizm referanslı bir yazın vardır. Bu ise bağlama dahildir.
Biraz yukarıda Marks’ın zamanın İngiltere’sini gelişkin örnek almakla onun sınırlarına mahkum kalmadığını, olgusallıkların sınırlarıyla ilgilenmemiş olduğunu belirtmiştik. Çünkü bu gelişkin parçaya kuramın somut açılımlarına daha fazla örnek sunması açısından bakılmıştır. Bugünün dünyası ise daha çok veri sunma avantajına elbette sahiptir. Daha da gelişmiş ve yayılmış olan kapitalizm yeni bir şeyler söylemeyi gerektirmez mi diye sorabiliriz. Sormakta sakınca yok. Söyleyecek şeylerde olabilir. Yeni bir şey söylemek için burjuva iktisat yazınından eleştirel bir yarar sağlama olanağımızın pek olmadığını bilmeliyiz.
Kapitalizmin 150 yıllık macerası ve katettiği mesafe epey büyüktür. Bir şeyler söyleyeceksek buraya bakmak gerekir. Marks’ın kuramını hem kullanmamız hem test etmemiz bize bir şeyler söyleme şansı verecektir. Bilmemiz gereken en önemli şey ise kuramsal olarak yine aynı şeyleri söylemek durumunda kalabileceğimizdir. Elbette kuramı zorlayan bir gelişme olup olmadığını merak edebiliriz. O halde kuramı ve nesnesini incelemeye başlayalım.
Dr. Suat Kamil Aksoy