KAFKA: “BİRİNİN KİMSEYE YARDIMI DOKUNMUYORSA, O KİŞİ SUSMALI”

KAFKA’NIN DEĞİŞİM İLE İLGİLİ GÖRÜŞÜ

İlk haftalığımla Kafka’nın üç hikayesini aldım: “Değişim”, “Yargı”, “Ocakçı”. Kitabın koyu kahverengi deri cildi üzerine “Franz Kafka” adı yaldızlı, zarif harflerle işlenmişti.

Ben Kafka’ya sinema salonu haline getirilmiş depolardan bahsederken (Janouch bu sinemalarda piyano çalıyordu) kitap dizlerimin üstündeki çantanın içindeydi. Sonra büyük bir gururla ciddi çantamdan çıkarıp masanın öbür ucunda oturan Kafa’ya uzattım.

Şaşkın bir ifadeyle, “Bu da ne?” diye sordu.
“İlk haftalığım.”
“Paranı buna harcamakla ziyan etmedin mi?”

Gözlerini kırpıştırdı Kafka. Dudaklarını birden içeri çekti. Birkaç saniye yaldızlı harflerle yazılmış adına baktı, kitabın sayfalarını şöyle bir karıştırdı, utandığını açıkça belli eden bir tavırla kitabın önüne koydu. Tam kitaptan neden bu kadar rahatsız olduğunu sormak üzereydim ki, öksürmeye başladı. Cebinden bir mendil çıkardı, ağzına kapadı, öksürük nöbeti sona erince mendili gene cebine soktu, ayağa kalkıp arkasındaki el yüz yıkamak için kullanılan küçük masaya doğru gitti, ellerini yıkadı. Ellerini kurularken , “Beni gözünde büyütüyorsun. Bana olan güvenin eziyor beni,” dedi.

Masasına dönüp oturdu, ellerini şakaklarına koyarak, “Sönmeyen bir yanardağ değilim ben…” dedi.

Sözümü kestim: “Böyle söylememelisiniz. Pek doğru değil bu söylediğiniz. Benim için siz, söz gelimi, atesiniz, sıcaklıksınız, ışıksınız.”

Başını sallayarak karşı çıktı: “Hayır, hayır!” Yanılıyorsun. Benim karalamalarım deri ciltli kitabı hak etmiyor. Onlar benim kendi korkunç karabasanlarım sadece. Hiç basılmaması gerekir. Yakılıp yok edilmemeli. Hiçbir anlamı yok.”

Küplere bindim : “Kim söylüyor bunu size?” Ona karşı çıkmak ihtiyacını duydum. “Nasıl söylersiniz böyle bir şeyi? Geleceği görebilir misiniz siz? Bana söyledikleriniz tamamıyla sizin özel duygularınız. Sizin deyiminizle karalamalarınız yarın dünyada anlamlı bir ses olacak belki de. Bugünden kim bilebilir ki bunu?”

Derin bir nefes aldım .

Kafka masaya bakakaldı. Ağzının iki köşesinde iki kısa, belirgin karaltı vardı. Aniden parladığım için utanmıştım. Bu yüzden yavaşça, alçak, açıklayıcı bir ses tonuyla, “Bana Picasso sergisi hakkında söylediğiniz şeyi hatırlıyor musunuz?” diye sordum.

Anlamadığını belirten bir ifadeyle bana baktı Kafka.

Sonra şöyle dedim: “Sanatın tıpkı hızla ilerleyen bir saat gibi geleceği önceden haber veren bir ayna olduğunu söylemiştiniz bana. Belki de yazdıklarınız, bugün Körler Sineması’nda, yarının bir aynasıdır sadece.”

“Lütfen devam etme” , dedi Kafka, aksi bir tavırla. İki eliyle gözlerini kapadı. Özür diledim: “Lütfen bağışlayın beni. Sizi üzmek istemedim. Aptalın biriyim ben.”

“Hayır, hayır, aptal filan değilsiniz!” Ellerini gözlerine çekmeden vücudunu ileri geri oynattı. “Haklısın. Elbette haklısın. Hiçbir şeyi bitiremememin nedeni belki de budur. Hakikaten korkuyorum ben. Ama korkmamak insanın elinde mi?” Ellerini gözlerinden çekti, sıkmış olduğu yumruğunu masanın üzerine koydu, alçak, boğuk bir sesle, “Birinin kimseye yardımı dokunmuyorsa, o kişi susmalı. Kimse, kendi umutsuzluğu yüzünden, hastanın durumunu daha da kötüleştirmemelidir. İşte bu yüzden karaladığım şeylerin hepsi yok edilmeli. Işık filan yok bende. Ben kendi dikenleri arasında yolunu kaybetmiş biriyim. Çıkmaz bir sokaktayım ben,” dedi.

Arkasına yaslandı Kafka. Elleri cansız bir şekilde masadan kaydı. Gözlerini kapadı.

“Buna inanamıyorum,” dedim büyük bir inançla. Yine de yatıştırıcı bir tavırla bir tavırla devam ettim: “bu dedikleriniz doğru olsa bile, bu çıkmaz sokağı insanlara göstermeye değer.”

Kafka yavaşça başını salladı sadece. “Hayır hayır…Gücüm yo benim, yorgunum.”

“Bugünkü mesaiyi burada bırakmamalısınız,” dedim kibarca, aramızdaki gerginliği azaltmak için.

Kafka başını sallayarak aynı fikirde olduğunu belirtti. “Evet, bırakmalıyım. Şu yazı masasının ardında kaybolmak istedim, ama gücümü azaltmaktan başka bir şeye yaramadı.” Kafka tarif edilemez bir acıyla dolu bir gülümsemeyle bana baktı, “Bu artık… körler sineması oldu.”

Sonra tekrar gözlerini kapadı.

O anda arkamdaki kapının çalınmasına o kadar sevindim ki…

Gustav Janouch
Kafka ile Konuşmalar

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz