JEAN-PAUL SARTRE: CELLATLARINA SAYGI DUYAN KURBANLARDAN NEFRET EDİYORUM…

“’Ben’ deyince bir boşluk duygusuna kapılıyorum. Öyle unutulmuşum ki, kendimi iyice hissetmek elimden gelmiyor. Benden kalan bütün gerçeklik, var olduğunu hisseden varoluş sadece. Yavaş yavaş esniyorum. Kimse, hiç kimse için! Antoine Roquentin ne ki? Soyut bir şey o… Pırıl pırıl, hareketsiz, bomboş bir bilinç, duvarların arasına konulmuş, kendi kendine sürüp gidiyor. Kimse yok bu bilincin içinde artık. Biraz önce birisi ben, benim bilincim diyordu. Kim? …Kimsenin olmayan duvarlar ve kimsenin olmayan bir bilinç kaldı geriye. Hepsi şu: duvarlar ve bu duvarlar arasında bir kişiliğe bağlı olmayan canlı, ufacık bir saydamlık.” [Bulantı]

“Aramızdan birini alıyorlar, onu öfkesinden ya da kederinden öldürüyorlar, yirmi beş yıl sonra da bir anıt dikiyorlar adına. Aynı adamlar, aynı çakallar hem öldürüyorlar hem de anıt başında nutuk çekiyorlar, bir ölüyü şana şerefe boğuyorlar ki, bir başkasının yaşamını zehir edebilsinler.” [Denemeler]

“İnsan meslek çevresinin, ailesinin, sınıfının ve sonunda dünyanın kendine verdiği hal içinde bir bütündür. Yazı yazarken, kürek mahkumluğunda çalışırken, bir kadını, bir kravatı seçerken kim olduğunu belli eder. Dünya ortasında bir yeri de olduğu için onun hali dünyanın haline bağlıdır.” [Denemeler]

“…Haydi bakalım, ben söyleyeceğim -sen de iyi dinle Hangi arama yollarının düşünüleceğini yalnız: Biri var-olmanın olduğu, var-olmamanın olmadığıdır, Bu inandırma yoludur – hakikatin arkasından yürür çünkü- Öteki, var-olmama, var-olmamanın zorunlu olduğudur; Hiç bulunmaz olduğunu söylüyorum sana bu patikanın; Ne tanıyabilirdin var-olmayanı çünkü -yapılamaz çünkü bune de bildirebilirsin; aynı şeydir çünkü düşünmekle var-olmak.
Var varolmak, Hiç ise yoktur; bunları düşünmeni istiyorum. Hem dilsiz hem körler, şaşkınlar, kararsız kişiler, Var-olmakla olmamayı aynı şey sananlar hakkından gelinemez hiç şu var-olmayanın var olduğunun Sen bu araştırma yolundan uzak tut düşünceni, Çok denemiş alışkanlık bu yola itip sürmesin seni, bir-olan, toplu şey. Nasıl bir doğuş bulacaksın ona? Nasıl bir gereklilik zorlamış ola onu Sonradan yahut önceden hiçten başlayarak doğmaya? Nasıl yok olabilir var-olan öyleyse? Nasıl doğabilir?…” [Jean-Paul Sartre : Kaliteli Bir Ateizm]

“Dünya mı böyle dertop oldu,yoksa sesler ve şekiller arasında bu kadar güçlü bir birlik kuran ben miyim,bilemiyorum.” [Bulantı]

“… Bir delik gören insan onu kendi etiyle kapatmak ister. Çocuk bir delik gördüğünde parmağını ya da kolunu sokmadan edemez. Demek ki delik kendimi içine akıtarak varlığımı hissetmemi sağlıyor. … Bir deliği kapatmak demek varlığın DOPDOLU(1) olabilmesi için vücudumu feda etmem anlamına geliyor. Yani kendi varlığının şuurunda olmanın baskısıyla objektif varlığı TAMAMLAMAK. Burada insan olmanın en temel eğilimlerinden birini yakalıyoruz: Doldurma eğilimi. Çocuklukta, bluğ çağında ve yetişkinde hep aynı eğilim. Hayatımızın önemli bir kısmını delikleri tıkamakla, boşlukları doldurmakla geçiriyoruz. TAM ve DOPDOLU bir varlığı sembolik olarak gerçekleştirmek için. Çocuk ilk yıllardan itibaren kendi vücudundaki delikleri fark eder. Yüzündeki delikleri parmaklarıyla tıkamaya çalıştığında parmağın ıslanarak erimesini, dudak ve damakla bütünleşmesini bekler.
Duvardaki çatlakları sıvayla kapatır gibi; yoğunluk arar çocuk. Parmenides’in homojen ve dışbükey yoğunluğudur bu. Parmağın emme yoluyla yapışkan bir macuna dönüşmesi içindir. Tıkama, doldurma eğilimi yemek yemenin temelidir. Yemekler ağzı tıkayacak olan macundur. Yemek yemek insanın kendi içindeki boşluğu doldurmasıdır…” [Varlık ve Hiç]

“Yalnızım. İnsanların çoğu evlerine gitti; radyo dinleyerek akşam gazetelerini okuyorlar.Sona eren pazar günü, ağızlarında bir kül tadı bırakmıştır.Daha şimdiden pazartesiyi düşünüyorlar.Ama benim için ne pazartesi ne de pazar var.Günler ite kaka sürüyor birbirlerini, sonra ansızın bunun gibi bir parıltı ortaya çıkıyor.Hiçbir şey değişmedi, ama yine de her şey başka bir biçimde var olup gidiyor. Anlatamıyorum…” [Bulantı]

“Hareketleri canlı ve kararlı, biraz fazla emin kendinden, biraz fazla hızlı, müşterilere doğru attığı adımlar biraz fazla kesin. Masaya eğilirken biraz fazla aceleci, sesinin tonu ve bakışları ile abartılı bir alâka gösteriyor müşterinin siparişine… Ah! İşte geri geliyor, bir robotu taklid eder gibi, elindeki tepsiyi tutuşu ip cambazlarını hatırlatıyor. … Rol yapıyor sanki. Ama ne rolü yapıyor? Fazla incelemeye gerek yok, garson rolü oynuyor… ”
“Garsonun durumu bir istisna değil. Bütün esnaf böyle bir seremoni sergiler. Halk onlardan bekler bunu. Bakkal ve terzi bütün gün müşterileri sadece “bakkal” sadece “terzi” olduklarına ikna etmeye çalışırlar. Dalgın bir bakkal rahatsız edicidir çünkü “tam” bir bakkal sayılmaz. Nezaket kuralları icabı bakkal hazırolda duran bir askere benzer. Şey-Asker’ın bakışları diktir ama görmez, görmesi de gerekmez. Yaşanan ana göre değil ordunun kurallarına göredir Şey-Asker’ın bakışı, “10 adım ileriye sabitlenmiş” olmalıdır. İşte insanı bir role hapsetmek için alınmış önlemler.” [Varlık ve Hiç]

“Farkına varmıştım zaten; benim var olmaya hakkım yoktu. Rastgele ortaya çıkmıştım; bir taş, bir bitki, bir mikrop gibi var olup gidiyordum.”[Bulantı]
“Kendi-için” varolmak (être-pour-soi) , “kendi-içinde”yi (être-en-soi) hiçleştirmektir. Bu şartlar altında, özgürlük bu hiçleştirmeden başka bir şey olamaz. Bunun vasıtasıyla “kendi-için” özünden olduğu gibi varlığından da kurtulur … “Kendi-için”in olduğu şey olmak olduğunu söylemek, olduğu şey olmayarak olduğunu söylemek, onda varoluşun özü, özün varoluşu öncelediğini ve koşullandırdığını söylemek ve Hegel’e göre “öz daha önce olmuş olandır” demek, tek ve aynı şeyi söylemektir. Aslında, eylemimi canlandıran güdülerin bilincinde olduğum olgusuyla, bu güdüler çoktan bilincim için aşkınsal nesnelerdir, dışarıdadırlar; faydasızca onlara yapışmaya çalışacak mıyım; Varoluşumla ondan kurtuluyorum. Her zaman özümün ötesinde, eylemimin nedenlerinin ve dürtülerinin ötesinde varolmaya mahkumum; özgür olmaya mahkumum. Bu, özgürlüğüme kendisinden başka sınırlar bulunamayacağını veya özgür olmaktan vazgeçmekte özgür olmadığımız anlamına gelir.” [Varlık ve Hiç]
“Şimdi kimse için hiç bir şey düşündüğüm yok. Sözcük aramak gibi endişem bile kalmadı,Sözcükleri, şöyle ya da böyle belirlediğim yok, bırakıveriyorum ağzımdan, az çok çabuk, kendiliklerinden çıkıyorlar. Çok zaman, sözcüklerden yoksun oldukları için düşüncelerim de sisli. Garip ve eğlenceli biçimlere bürünüp yitip gidiyorlar; hemen unutuyorum bu düşünceleri.”[Bulantı]

Jean-Paul Sartre

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz