İnsanlık üzerinde yapılmış 10 çarpıcı deney!

İnsan üzerinde yapılan deneyler ve araştırma etikleri zaman içerisinde gelişti ve değişti. Geçmiş dönemlerde mahkumlar, köleler ve aile üyelerinin bu deneylerde denek olarak kullanıldığına defalarca kez tanık olunmuştur. İşte insanlık üzerinde yapılmış 10 deney: Proje 4.1, Proje MKULTRA, Nazi Deneyleri, The Aversion Projesi, Kuzey Kore Deneyleri,  Sovyetler’in Zehir Deneyleri, Tuskegee Frengi Çalışması, Birim 731, The Monster Study ve Stanford Hapishanesi Deneyi.

Nazi Deneyleri
Nazi deneyleri İkinci Dünya Savaşları sırasında Nazi rejimi tarafından, kamplarda tutulan büyük sayıdaki insanlar üzerinde yapılan sağlık çalışmalarıdır. Auschwitz’de Dr. Eduard Wirths yönetimi altında seçilen mahkumlar, mücadele gerektiren durumlarda güya Alman askeri personeline yardımcı olmak ve yaralandığında tedavi etmek için tasarlanmış çeşitli deneylere tabi tutuldu. Deneylerde ikiz çocukların genetik benzerlik ve farklılıklarının gözlemlenmesi amaçlanmış, bu doğrultuda doğal olmayan yollarla vücut yapısına müdahale edilme çalışmaları yapılmıştır. Dr. Josef Mengele’nin başında olduğu çalışmada 1.500 adet tutuklu ikizden hayatta kalanların sayısı 200’den azdı çünkü ikizler üzerinde genetik içerikli bazı testler yapılmıştı. İkizler yaş ve cinsiyetlerine göre ayrılıp barakalarda tutuluyor ve gözlerine enjekte edilen kimyasallarla göz rengi değiştirilmeye çalışıyordu. Ayrıca ikiz olmayan iki kişiyi alıp yapışık ikiz gibi durması için birbirlerine dikip sonuçları inceleniyordu.

[srizonfbalbum id=46]

1942 senesinde hipotermi ile ilgili deneyler yapılmaya başlandı ve mahkumlar buz dolu küvetlerin içerisinde üç saat yada ölene kadar zorla tutularak süreç incelendi. Başka bir deney de mahkumları aşırı soğukta çıplak şekilde saatlerce bekletmekti. Sağ kalanlar deneyi yapanlar tarafından farklı yollarla değerlendirildi. 1942-1943 yılları arasında birçok yan etkisi bulunan bir antibiyotik olan “Sülfonamid” in etkileri ile ilgili deneyler yapılmıştır. Açık olan yaralara tetanoz, gazlı kangren gibi mikroplar enjekte edilmiştir. Savaş yaralarına benzer yaralar yaratılmış, talaş ve buzlu cam ile temas ettirilerek yara daha kötü bir hale sokulmuştur. Yaraların tedavisi sülfonamid ve aynı tarz başka ilaçlar

Proje 4.1
Amerika Birleşik Devletleri tarafından yürütülen ve bütün Marshall adası sakinlerini etkileyen, Bikini Atoll bölgesinde büyük bir alana yayılan ve 1 Mart 1954 yılında yapılan Castle Bravo nükleer testi ve sağlık çalışmasına bu ad verilmiştir. Testten sonraki ilk 10 yıllık süreçte, etkiler belirsizdi ve bu etkileri patlama ile bağdaştırmak oldukça zordu. Örneğin Rongelap’ta kazadan etkilenen bayanlar arasında düşük yapma ve ölü doğum oranı iki katına çıkmıştı ancak sonradan bu durum normale döndü. Yine bir süreliğine o bölgedeki çocuklarda büyüme ve gelişim bozuklukları görüldü ancak bunda da belirli bir düzen yoktu. Takip eden yıllarda ortaya çıkan vakalar inkar edilemez bir şekilde patlama ile alakalıydı. Çocuklarda tiroid kanserinden dolayı orantısız büyüme ve 1974’te hemen hemen her üç çocuktan birinde tümör gelişimi ortaya çıkmaya başladı. Bunların sebebi tabii ki patlama ile oluşan radyasyonun çevreye yayılmasıydı. Enerji Komitesi departmanının radyasyon deneyleri ile yazdığı yazıda; EKD ile Ortak Görev Gücü birliklerinin beraber hareket ederek, bu insanlara radyasyon tedavisi uygulanması gerektiği belirtilmiştir. Başka bir kurumun raporunda ise bu çalışmanın sağlık üzerine olduğu ve bu insanların bir radyasyon deneyinde kobay olarak kullanıldığı açıkça söylenmiştir.

Proje MKULTRA
Bu çalışma CIA’in zihin kontrolü araştırma programlarından biri olup, Bilimsel İstihbarat Ofisi tarafından yürütülmüş ve 1950 başlanıp 1960 yıllarının sonuna kadar sürmüştür. Projede bir çok uyuşturucu çeşidinin kullanıldığı, beyin fonksiyonlarının üzerinde değişimler yapabilmek için bireylerin zihinsel durumlarını ele geçirmeye çalışıldığına dair yayınlanmış pek çok bir kanıt vardır. LSD’nin başrolde olduğu deneylerde CIA çalışanları, askerler, doktorlar, hayat kadınları, akli sorunları bulunan kişiler ve normal kişiler; reaksiyonlarının incelenmesi amacıyla deneylere tabii tutuldu. LSD ve diğer maddelerin seneklerin bilgisi ve onayı dahilinde verilmemesinden dolayı bu durum, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Amerika’nın da kabul ettiği Nuremberg kodunun ihlali anlamına geliyordu. Örneğin; Midnight Climax adlı çalışmada önce CIA bir genelev kuruyor, daha sonra burası hakkında konuşmaktan çekinen erkekleri belirliyordu. Erkeklere LSD veriliyor ve odalarda yer alan tek yönlü aynalar kullanılarak, daha sonraki çalışmalarda kullanılmak üzere seanslar kayıt altına alınıyordu. 1973 yılında CIA direktörü Richard Helms bu proje ile ilgili tüm dosyaların yok edilmesini emretti. Bu uyarı gereğince dökümanlar yok edildi ve bu sebeple tam kapsamlı bir araştırma yapılması imkansız hale geldi

The Aversion Projesi
Güney Afrika’daki ordu kuvvetlerinin 1970 ile 1980 yılları sonuna kadar eş cinsel askerlere zorla uyguladığı bir dizi cinsiyet değiştirme operasyonu olarak bilinen bu proje sırasında, elektro şok ve benzeri bir çok etik olmayan sağlık deneyinin yapıldığı biliniyor. Net olarak sayı bilinemese de, operasyonu yapan cerrahlara göre bu sayı yaklaşık 900 kişi civarında. Ordu içerisinde eş cinselliği sonlandırmak adına yapılan bu çok gizli program 18 sene sürmüş. Din görevlileri tarafından desteklendiği bilinen operasyonlarda, askerler gizlice psikiyatri kısmına alınarak buradan Pretoria yakınındaki hastaneye sevk edilmekte; uyuşturucular, elektro şoklar ve hormon tedavileri ile tedavi olmayan kişilere kimyasal hadım veya cinsiyet değiştirme operasyonları uygulanmaktaydı. Birçok lezbiyen askerin uğradığı istismar belgelenmiş olmasına rağmen (bunlardan bir tanesinde cinsiyet değiştirme operasyonundan da bahsedilmiş) kurbanların çoğunun 16-24 yaşları arasında erkek asker olduğu görülmektedir. Doktor Aubrey Levin (çalışmanın başkanı) şimdi Calgary Tıp Fakültesi Üniversitesi Psikiyatri Bölümü (Adli Bölümü) Klinik Profesörüdür.

Kuzey Kore Deneyleri
Kuzey Kore’de insanlarla ilgili deney yapıldığına dair bir çok rapor bulunmaktadır. Bu raporlarda Kuzey Kore’nin İkinci Dünya Savaşı süresince deney yapan Japon ve Nazi birlikleri gibi insan haklarını ihlal ettiği açıkça belirtilmektedir. Bu iddialar Kuzey Kore tarafından reddedilmiş, bütün mahkumlara insanca muamele edildiği söylenmiştir. Eski bir kadın mahkuma iddialarına göre ise, sağlıklı 50 kadın zorla alıkonularak zehirli lahana yaprakları yedirilmiştir. Yiyen kadınların çoğunun çığlık attığı duyulmuş, 20 dakika içinde kan kusması ve anal kanama geçirerek ölmüşlerdir. Ailelerine ve yakınlarına zarar vermekle tehdit edildiklerinden, yemeği reddetmeleri bir durum ise söz konusu olmamıştır. Kwon Hyok adındaki Kamp 22 Hapishanesi’nin güvenlik başkanı, laboratuvarların zehirli-boğucu gazlar ve kan deneyi için araç gereçler ile donatılmış olduğunu, genellikle 3-4 kişilik ailelerin deneylerde kullanıldığını söylemiştir. Sağlık kontrolleri yapıldıktan sonra, odaya kapatılan ailelerin üzerine tüp aracılığı ile gaz salınıyor ve bilim adamları camdan odayı seyrediyordu. Kwon Hyok bir keresinde 2 ebeveynli bir ailenin oda içerisinde ölen çocuklarına dayanabildikleri kadar ağız yoluyla solunum yaptıklarını izlediğini iddia etmiştir…

Sovyetler’in Zehir Deneyleri
Laboratuvar 1, laboratuvar 12 ve oda adları ile de bilinen bu mekanlar Sovyet ajanlarının gizli zehir araştırma ve geliştirme merkeziydi. Sovyetler; hardal gazı ve risin gibi ölümcül gazları Gulag adlı yerden gelen (halk düşmanları olarak anılan) mahkumlar üzerinde deniyordu. Testlerin amacı, ölüm sonrası tespit edilemeyecek şekilde tatsız ve kokusuz bir gaz bulmaktı. Adaylara zehirler yemek ya da içki ile ilaç gibi tanıtılarak verildi. Sonuçta istekleri karşılayan C-2 karışımı geliştirildi. Tanıkların ifadelerine göre; ilaca maruz kalan kişi hızla kısalmakta , zayıflamakta ve sessiz bir şekilde 15 dakika içerisinde ölmekteydi. Bilim adamları çeşitli yaşlarda ve farklı fiziki durumlardaki insanlarda deney yaparak zehrin etkisi ile daha bütün bir bilgi elde etmeye çalışmıştır. Bazı bilim adamları deneylerin yanı sıra zehirle mahkum idamı gibi faaliyetlerde de bulunmuşlardır

Tuskegee Frengi Çalışması
1932 ile 1972 yılları arasında Alabama’da frengi tedavisi olmayı reddeden Afrikan-Amerikan çiftçilerden 399 kişiye uygulanan (201 kişi frengi olmayan kontrol grubuydu) bir projeydi. Bu çalışma adından oldukça söz ettirmiştir çünkü hastalara gerekli tedavi sağlanmaması sonucunda, klinik çalışmalarda hastaların korunması ile ilgili bazı değişiklikler yapılmasının yolu açılmıştır. Çalışmada kullanılan kişilerden deney için onay alınmıyor ve tanı hakkında bilgi verilmiyordu. Sadece kanlarında kötü bir maddenin olduğu, ve deneye katılmaları durumunda tedavi, yemek ve ölüm masraflarının karşılanacağı sözü veriliyordu. 1932 yılında çalışma başladı ve tedavi adı altında verilen şeylerin tehlikeli ve sorgulanması gereken etkileri olan şeyler olduğu görüldü. Birçok hasta aslında tedavi edilmedi ve hastalığın aşamalarını gözlemlemek amacıyla tedavi özelliği olmayan maddeler verildi. Çalışmanın sonuncunda 74 kişi hayatta kalsa da 28 kişi doğrudan, 100 kişi de komplikasyonlar nedeniyle hayatını kaybetmiştir. Ayrıca 40 erkeğin eşleri de hastalıktan etkilenmiş ve 19 çocuk doğuştan frengi hastalığına sahip olarak dünyaya gelmiştir.

Birim 731
Birim 731 Japon İmparatorluğu tarafından yapılan, İkinci Çin-Japon Savaşı ve İkinci Dünya Savaşı boyunca süren biyolojik ve kimyasal savaş araştırma ve geliştirme merkeziydi. Bu durumdan en azılı savaş suçları işleyen bazı Japon personeller sorumluydu. Birim 731,emir komutanı Shiro Ishii ve diğerleri tarafından işlenen sayısız zulümden bazıları yaşayan insanları diri diri kesme (hamileler de dahil), bazı mahkumların bacaklarının kesilip vücudunun diğer parçalarına eklenmeye çalışılması, donmuş vücut parçalarının üstünde kangren çalışmaları ve daha birçoğu… Ayrıca insanlar el bombası ve lav silahlarının testlerinde de canlı olarak kullanılmıştır. Aşılama yoluyla birçok mahkuma hastalık verilirken, tedavisi olmayan zührevi hastalıklar için kadın ve erkek mahkumlara tecavüz yolu ile hastalıklar bulaştırılıp üzerlerinde çalışmalar yapıldı. Savaşın sonunda Amerikan hükümeti tarafından dokunulmazlık hakkı alan Ishii suçlarının cezasını hapiste çekmedi ve 67 yaşında gırtlak kanserinden öldü.

Stanford Hapishanesi Deneyi
Bu deney insanların esarete tepkilerini amacıyla, hapishane çalışanları ve mahkumların bu duruma olan davranışsal tepkilerini gözlemleyen psikolojik bir çalışmaydı. Proje, 1971 yılında Stanford Üniversitesi’nde psikolog olan Philip Zimbardo önderliğindeki bir grup araştırmacı tarafından yürütülmüştür. Üniversiteli öğrencilerden oluşan gönüllülerin bir kısmı gardiyan, bir kısmı da mahkum rolüne bürünerek üniversitenin bodrum katındaki sahte hapishanede yaşamışlardır. Mahkumlar ve gardiyanlar hızla rollerine adapte olmuşlar, psikolojik olarak tehlikeli fikirler üretmeye ve zararlı eylemlerde bulunmaya başlamışlardır. Gardiyanların üçte biri sadistçe davranış eğilimleri içerisinde bulunmaya başlamışken, bir çok mahkum duygusal olarak travma geçirmiş ve iki mahkum deneyin henüz başlarında çalışma ortamından alınmıştır. Sonunda Zimbardo, deneklerdeki anti sosyal davranışların giderek artırdığını görerek paniklemiş ve erken denilebilecek bir sürede tüm deneyi sonlandırmıştır.

The Monster Study
Bu proje Iowa Üniversitesi’nde çalışan Wendell Johnson tarafından yürütülmüş; 22 yetim çocuk üzerinde kekemelik üzerine yapılan bir deneydir. Johnson, 1939 yılında Mary Tudor adındaki mezun öğrencisini seçerek bu deneyi yürütmesini istemiş ve kendisi de onun araştırmalarını gözetim ve denetim altında tutmuştur. Çocuklar deney ve kontrol grubu olarak ayrıldıktan sonra yarısına pozitif konuşma terapisi uygulanmış, yani çocukların konuşmaları övülmüş; diğer yarısına ise negatif bir tutum sergilenerek konuşmalarındaki her hata küçümsenmiş ve onlara kekeme oldukları defalarca söylenmiştir. Negatif terapi alan ve normal konuşan birçok çocuğun,deneyden dolayı psikolojik olarak kötü etkilendikleri ve bazılarının hayatları sırasında belirli konuşma problemlerinin oluştuğu ve devam ettiği görülmüştür. “The Monster Study” lakaplı çalışma Johnson’un meslektaşları tarafından ürkütücü bulunmuş ve Johnson’un itibarını korumak amacıyla 2. dünya savaşında Nazilerin yaptığı deneylerin sonrasına kadar gizli tutulmuştur. 2001 yılında üniversite kamuoyuna bu çalışma için özürlerini iletmiştir.

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz