Dostoyevski, klasik romanı Suç ve Cezada toplumdaki zincirlerinden kurtulmuş özgür iradenin sonunu işler ve aynı zamanda özgür iradeyi dizginleme gücünü bulma girişiminde bulunur.
Metafizik, gerçekliğin birleştirilmiş teorisini inşa etme arayışında olan bir felsefi bilimdir. Metafizik sadece düşüncenin sınırlarını değil; aynı zamanda dünyevi hayatın ötesine geçen Herkül gibi kuvvetli (oldukça kuvvetli) bir yol haritası tanımlama görevini üstlenir. Metafiziğin metotları hakkında ne özellikle ayrıcalıklı bir negatif diyalektik, ilke gerçekliği ya da rasyonel tartışma ne de onun ele aldığı konu hakkında; ana gerçek, manevi ruh, her şeyi bilen, özgür irade vb. eşsiz özellikler vardır. Hem metot hem de konu üzerinde yıllardır tahminlerde bulunulmuş ve konu tartışılmıştır; ancak hem metafiziğin metotları hem de söylemleri hakkında özel olan şey, her biri gerçeği arayan filozofları, heyecanlandırmaya, kamçılamaya ve hayal kırıklığına uğratmaya devam etmesidir. Metafiziğin somutlaştırdığı bu mitsel arayış, onun sonsuz sahillerini tıpkı Thales’in çizdiği gibi daha meraklı bir zihinle çizmeyi asla durdurmaz. Artık o özeldir. En eski metafizik tartışmalardan biri, insanın özgür iradeye sahip olup olmadığı ya da alınyazısı ve kaderinin kutsal kitabın bir yerlerinde insanlar varolmadan çok önce takdiri ilahi tarafından yeniden yazılıp yazılmadığıdır. İnsanlık özgür iradeye sahip mi?
Bu oldukça provakatif ve olağanüstü bir sorudur ve çok sayıda din inananları için cevap sorgulanamazdır; fakat bu soruyu nesnel olarak açıklayalım:
Gerçekte ve teoride; bir takdiri ilahi senin her eyleminin sonucunu önceden belirlerse; ama sen hipotetik özgür iradenle yatırım yaptıysan; o takdirde senin eylemi yaparken düşündüğün seçeneklerin neler olduğunun bir önemi yoktur; çünkü sen davranışsal determinizm ya da bu konu içinde teolojik determinizm tarafından yönlendirilen gerçekliğin içindesindir. Aziz Augustine: ‘Tanrı bütün olayları tahmin etse de; olayların, Tanrının onların meydana geleceğini bildiği için oluşmadığını vurguladı. Bu rasyonalizasyon ve diğerleri, kaderdeki çelişkiyle yüzleşmek için onun tarih boyunca kullanılmasına benzemektedir. Agustine ve diğerlerinin Tanrı’nın her şeyi bilmesi ile insanın özgür iradesini uzlaştırması, Tanrının her şeyi önceden bilmesinin insanın özgür iradesine üstün bir tehdit oluşturması gerçeği ile yüzleştirme içine düşen bir girişimdir.
Dostoyevski, klasik romanı Suç ve Cezada toplumdaki zincirlerinden kurtulmuş özgür iradenin sonunu işler ve aynı zamanda özgür iradeyi dizginleme gücünü bulma girişiminde bulunur. Bu güç Tanrıdır. Ama sırasıyla Tanrı, insanın mutluluğu arayışı olarak çelişkiyi ortaya çıkarır ve mevcut sosyal yapılarla, bozulan her şeyi ters düşürür. Böylece Tanrı, özgür iradenin yıkıcı görüntüsünü, özgürlüğü öldürerek (yok ederek) dizginler. Açık olan şey, mantıklı düşüncede ani, olağanüstü bir yükselmenin, herhangi bir koşulsuz bağlanma olmaksızın, insanlığa özgür iradeyi vermek için yapılması gerektiğidir. Örneğin, seni her şeye kadir ve her şeyi bilen hale getirelim. Ve sana bir çocuğu, harika bir müzisyen hale getirmeye mukadder olduğunu söyleyelim; ancak çocuk büyürken onu felce uğratan birkaç kaza geçirdi ve engelli hale geldi. Çocuk, harika bir müzisyen olmak yerine, dişleri arasında fırçayı tutarak resim yapan bir sanatçı olmaya karar verdi, (fiziksel gereksinimler dışında) Bu, çocuğun özgür iradeye sahip olduğunu mu, yoksa Tanrının çocuğun gerçek kaderinin bir bölümünü yeniden yazdığı anlamına mı gelir? Tanrının zaten yazmış olduğu şeyi değiştirme fikri, tekrar özgür iradeyi geçersiz kılar. Biz, bir bilim kurgu hikayesinde, yazarın düzenlediklerinden kaydedilen eylemleri üzerinde herhangi bir kontrolü olmayan bir karakter gibiysek bu takdirde biz ne hikayenin sonunu başkalaştıracak ne de ortalarda bir yerde onu değiştirecek özgür iradeye sahip değiliz, bu nedenle yazarın bize verdiği herhangi bir özgür irade hayalidir. Fakat öbür taraftan, roman bir kere yayımlandı mı, hikaye sabitlenmiştir ve yazar ondan hoşlanmaz hale gelse de sonunu değiştiremez. Kader ve seçim doktrini, onun kendi bataklığında boğulur.
“Özgür irade” dediğiniz şey ne kadar özgür olabilir? – Yuval Noah Harari
Ve eğer biz Tanrının her şeye kadirliğine saygısı olan St. Aquinas’ın durumunu kabul edersek: Tanrı sadece herhangi bir şeyi ne dilerse yapabilme duygusunda kadir değil; aynı zamanda daha çok mümkün olanı yapma kadirliğindedir. Böylece özgür irade çelişkileri aynı kalır. 18. Yüzyıla kadar Amerikalı teolog Jonayhan Edwards: önceden bilmenin, sadece olayların oluşmasına sebep olmadığını, aynı zamanda onları kesin hale getirdiğini ve böylece kaçınılmaz olduğunu ifade etti. Darmadağınık giyinen, sarhoş gibi hareket eden, olası hırsızları ikna etmek için bir çıkın para gösteren farklı giyimli bir polis düşünün. Polis, insanın açgözlülüğünün bilgisi ile hırsızların özgür iradesini saf dışı bırakır mı? Hırsızın açlık ve yoksulluğun gücü tarafından dürtüsel davrandığını farzedin. Böylesi güçler kararı saf dışı bırakır mı?
Soru, kaderin içeriği göz önünde bulundurulduğunda daha problematik hale gelir. Hristiyanlar, Tanrının insanın yerine getireceği her eylemi ve tabi ki günahları önceden bildiğine kuşkusuz inanır. Eğer böyle ise bu takdirde biz özgür irademizi değil, saf içgüdümüzü azaltırız.
Teolojik determinizm okulları saçma çelişkiler olmaksızın ayakta kalacak olsa, o zaman insanın yaptığı seçimler dışında Tanrının akla uygunluğunu kabul etmesi gerekir. Dahası, biz her ne zaman Tanrı’nın insanın davranışları ve eylemleri üzerindeki gücünden ya da her şeye kadirliğinden konuşsak, biz ‘ben ve esas’ olan arasındaki ilişkiyi anlamada sınırlı kalırız. Özgür irade, illüzyonel bir dinamik olamaz. Özgür iradenin, herhangi bir başka bilinç akışı emirlerinin ya da idrakinin dışında, çalışmak ve bağımsız olmak için ayakta kalması; ancak aynı zamanda bilim ve doğanın yasaları ile de uyumlu olması gerekir.
Anthony Ross
Metafizik, Kader Ve Özgür İrade