Sevinç
Bu duygu da açık seçik birleştirici rol oynar. Soyutlanmaya karşıdır. Sevincin başkalarını arayıp bulmak, başkalarıyla sarmaş dolaş olmak vb. dışavurum biçimlerinde, başkalarına açılma, bir hazzı başkalarıyla paylaşma, başkalarıyla dayanışma gibi bir eğilimin saklı yattığı görülür. Sevinçli insanın tavrı da bağlayıcı görünüm taşır, başkalarına bir el uzatıştır adeta, başkalarına yansıyan ve onları da alıp yücelere çıkarması amaçlanan bir sıcaklıktır. İnsanların bir araya gelmeleri için gerekli tüm öğeleri içeren bir duygudur sevinç.
Bu duyguda da yukarı doğrultuda bir çizginin varlığı sezilir; sevinçte de karşımızda yine hoşnutsuzluk duygusundan kalkarak üstünlük duygusuna ulaşmak isteyen bir insan buluruz. Sevinç, aslında güçlüklerin yenilmesine verilecek en doğru addır. Özgürlüğe kavuşturucu bir etki içeren gülmeler sevinçle el ele yürür, sevincin adeta son halkasını oluşturur, insanı kendi kişiliğinin çemberinden alıp dışarı çıkarır, başkalarının sempatisini kazanma çabasıdır.
Bu duygu da sömürü aracı yapılır bazen ve bu sömürünün dışavurum biçimleri insandan insana değişir. Örneğin Messina’da deprem olduğunu öğrenen bir hastam, habere açıkça sevindiğini belli etmiş ve kahkahalarla gülmüştü; durum daha yakından incelendiğinde öğrenilmişti ki, gülmesinin nedeni üzülmenin ruhunda doğuracağı küçülme duygusundan kaçmaktı ve onun karşıtı sayılan duyguya sığınarak üzüntüden yakasını kurtarmak istemişti. Sevincin sık rastlanan bir sömürü şekli de, başkalarının uğrayacağı bir kötülüğe sevinmektir; öyle bir sevinç ki, hiç yeri yokken açığa vurur kendini, toplumsallık duygusunu çiğneyip geçer ve ona gölge düşürür, ayırıcı nitelik taşır, başkalarından üstün olmak isteyenlerin amaçlarına ulaşmak için başvurduğu bir duygu işlevini görür.
Acımak
Toplumsallık duygusuna verilecek en güzel ad acımadır. Bu duyguya rastladığımız kişilerde toplumsallık duygusunun varlığından kuşku duymak gereksizdir. Çünkü söz konusu duygu, bir kimsenin insan soydaşlarının durumuyla ne denli özdeşleşebildiğini gösterir.
Belki söz konusu duygunun kendisinden çok, kötüye kullanımı yaygın durumdadır. Bir kötüye kullanım şeklinde, kişi, kendisine gayet güçlü bir toplumsallık duygusuna sahip biriymiş süsü verir. Başkalarının uğradığı bir felaket durumunda böyleleri hep ön planda boy gösterir ama gerçekte bir şey yapıp ettikleri yoktur, istedikleri yalnızca adlarının geçmesi ve böylece toplum içinde ucuz yoldan üne kavuşmaktır. Bir başka kötüye kullanım şeklinde ise, başkalarının uğrayacağı felaketlerin gerçek bir hazla tadı çıkarılmaya bakılır. Bu sözde hamarat-hayırsever insanların ilk planda düşündüğü şey, yoksul ve sefil insanlar karşısında kapılacakları üstünlük duygusunun rahatlatıcı etkisidir. Böyleleriyle ilgili olarak büyük insan sarrafı La Rochefoucault şöyle demiştir: “Bizler, dostlarımızın başlarına gelecek kötülüklerden bir çeşit haz almaya her zaman hazırızdır.”
Tiyatro oyunları arasında trajedilerden zevk alışımız da yanlış olarak bu nedenle açıklanmak istenmiş, böyle bir yapıtı seyrederken insanda kendi durumunun daha iyi sayılacağı duygusunun uyandığı belirtilmiştir. Ne var ki, insanların çoğu için geçerli bir açıklama değildir bu. Çünkü bir trajedideki olaylara karşı duyduğumuz ilgi, kendi kendimizi tanıyıp kendimize hocalık yapma isteğinden kaynaklanır. Sahnede gördüklerimizin salt bir oyun olduğu düşüncesi asla çıkmaz aklımızdan ve ilgili oyundan yaşam hazırlıklarımızda yardım umarız.
Utanmak
Hem ayırıcı, hem birleştirici bir duygudur. Utanma da yine toplumsallık duygusundan kaynaklanır ve bu özelliğiyle insanın ruhsal yaşamından sökülüp atılamaz. Böyle bir duygu olmaksızın insan toplumu diye bir şeyin düşünülemeyeceği kesindir. Utanma duygusu, ruhsal alanına müdahale sonucu insanın kişiliğinin değerinde bir azalma tehlikesinin baş gösterdiği, özellikle herkesin bilincinde olduğu şeref ve haysiyet duygusunda bir zayıflama belirtisinin görüldüğü durumlarda açığa vurur kendini. Ayrıca, ilgili duygu alabildiğine güçlü bir şekilde ruhsal alandan bedensel alana sıçrar. Fizyolojik bakımdan olay, periferdeki damarların genişleyerek aşırı bir kanlanmaya yol açmasıyla kendini belli eder. Bu aşırı kanlanmayı çoğunlukla yüzde saptarız. Hatta utanan bazı kimselerin göğüslerinin bile kızardığı görülür.
Utancın insanın davranışındaki yansısı, çevreden soyutlanmadır. Utanç duyan kişi, bir can sıkıntısıyla toplumdan çekip alır kendini; ama böyle yapışı bir kaçış jestidir daha çok. Yüzün başka yana çevrilmesi, gözlerin yere indirilmesi, bu duygudaki ayırıcı özelliği açık seçik ortaya koyan kaçış devinimleridir.
Bu duyguda da yine bir kötüye kullanım söz konusudur. Öyleleri vardır ki, yüzleri hemen kızarıverir. Zaten bu kişilerin çevreyle ilişkilerinde ayırıcı özellik, normaldekinden daha güçlüdür. Kızarıp bozarmaları, kendilerini toplumdan soyutlamak için yalnızca bir araçtır.
Alfred Adler
İnsanı Tanıma Sanatı – Say Yayınları