Sevmek eylemi, bilebildiğim kadar, hep bir duygusal birikim olarak değerlendiriliyor. Ama gerçekte öyle midir? Dünün romantizmi, günümüzün katı ve acımasız gerçekçiliği, farklı açılardan bakmışlardır bu eyleme. Sonunda sevgi ya somut koşulların ötesinde ya da akıl ve mantıktan soyutlanmış olarak çıkarılmıştır karşımıza. Sevmenin duygu ile akıl ve mantığın ortaklaşa kurduğu uyumlu bir denge olduğunu kavrayamamışız. Bunu kavrayıp yaşamına gerçekten uygulayabilen var mı acaba?
Bana öyle geliyor ki insanı sevmek pek kolay bir iş değil. Hoş, “Bütün insanları seviyorum, onları kardeş biliyorum.” demiştir çok kimse. Belki bilinçli ya da bilinçsiz olarak biz de söylemişizdir bu sözleri. Ama gerçekten inanarak mı söyledik bu sözleri? Günümüzün sevgiden eser görülmeyen dünyasında bu tür düşüncelere inanamıyorum. Bunlar bana hayli yapmacıkmış gibi geliyor, insan ilişkilerinin gittikçe yozlaştığı, daha doğrusu yozlaştırıldığı bu ortamda insanlar “benzerinin üstüne çıkmadıkça (burada içgüdüsel çıkarları vurgulamak istiyorum), soyut, gerçeklikten uzak, yapmacık, kimi kez de çıkarcı sevgiler oldukça ne gerçek insanı görebileceğiz, ne de gerçek sevgiyi tanıyıp içimizde iliklerimize dek duyabileceğiz.
Günümüzün karmakarışık dünyasında insan denen varlığı gerçekten iyi tanımak zorundayız, insanı tanımadan, anlamadan, belli bir yorumdan geçirmeden onu sevmemiz olanaksız. Bu nedenle Sait Faik’in bu sözünü şöyle değiştiriyorum: “Her şey insanı tanımakla, anlamakla ve yorumlamakla başlar.” Zaten insanı tanır, anlar ve yorumlarken sevgi de (sevgisizlik de) kendiliğinden doğacaktır.
Anlaşılıyor ki, insan ne “yaratılmış olanların gözbebeği”, ya da “en şereflisi”, ne de “evrenin kötü bir çocuğu”, insan düpedüz bu evrenin zorlu değişken bir öğesi. Tanıdıkça seviliyor ya da sevilmiyor. Bununla birlikte de şu gerçeği yadsıyamıyoruz: Evren insanla bir anlam ve önem kazanıyor. Evrene yaşamın özünü, gücünü veren de insan, estetiğini veren de insan. Yaşamdan nefreti sağlayan da insan.
Doğrusu, tanımadığım inşanı sevemiyorum. Daha doğrusu bu insan karşısında nötr durumdayım. Ama tanıdığım, kendi araçlarımla yöntemlerimle tanıdığım insanı niçin sevdiğimi (ya da sevmediğimi) çok daha iyi biliyorum. Ve kendimi de dünyayı da böylelikle daha iyi tanıyabildiğim gerçeğine varıyorum.