INGMAR BERGMAN: DİL HEP AĞRIYAN DİŞİ YOKLAR, İNSAN ACIYI HEP AKLINDA TUTAR

Kırk yıl önce ben olan kişiyi tanımıyorum. O kişiye olan nefretim öylesine derindi ve bastırma mekanizmam işlevini öylesine etkin yerine getiriyordu ki, o zamanki görünüşümü gözümün önünde ancak güçlükle canlandırabiliyorum. Aradan geçen bunca zamandan sonra fotoğrafların değeri çok azdır, ancak insanın kendine siper edindiği bir maskeyi gösterir. Bana saldırıya geçildiğini sandığımda korkak bir köpek gibi karşımdakini ısırırdım. Kimseye güvenmezdim, kimseyi sevmez ve özlemezdim.
[Büyülü Fener, Ingmar Bergman]

Bir noktanın dışında dostluk kesinlikle bir şey talep etmez. O nokta da şudur: Dostluk dürüstlük gerektirir. Tek ama çetin bir talep.
[Büyülü Fener, Ingmar Bergman]

Bugün birey, sanat yaratıcılığının en yüksek biçimi ve en büyük derdi olmuştur. Ben’in en küçük yarası ya da ağrısı, sanki sonsuz bir önemi varmış gibi mikroskop altında incelenmekte. Sanatçı ayrılmışlığını, öznelliğini, bireyciliğini neredeyse kutsal saymakta. Böylece biz en sonu, kocaman bir alanda toplanmış, birbirimizi dinlemeden, birbirimizi ölesiye olduğumuzu anlamadan, kendi yalnızlığımız üstüne meleyip durmuş oluyoruz. Bireyciler birbirinin gözünün içine bakıyorlar da yine birbirinin varlığını yadsıyorlar. Biz değirmiler boyunca yürüyoruz; kendi kaygılarımızla öylesine sınırlanmışız ki, gerçek olanla düzmece olanı, haydut kaprisi ile su katılmamış öyküyü birbirinden ayırt edemiyoruz artık.
[Yedinci Mühür, Ingmar Bergman]

Film, tepki yaratmak için yapılır. Seyirci hiç mi hiç tepkide bulunmazsa, o film ilgisiz ve değersiz bir yapıttır.
[Yedinci Mühür, Ingmar Bergman]

Dil hep ağrıyan dişi yoklar, insan acıyı hep aklında tutar.
Benim oyunum, bir oyuncunun sahneden inerek izleyicilerin arasındaki bir eleştirmenin boğazını sıkmasıyla başlar. Oyuncu, küçük kara deftere not ettiği tüm aşağılamaları okuduktan sonra, izleyicilerin üzerine kusarak dışarı çıkar ve beynine bir kurşun sıkar.
[19 temmuz 1964 tarihli notlarından]

Kendinize güveniniz ne kadar azsa o kadar çok öfkeli olursunuz.
[Sinematografi İnsan Yüzüdür, Ingmar ]

Ağlamaya başlıyorum. Bu beni korkutuyor, çünkü ben hiç ağlamam. Çocukken ağlamayı çok severdim, annem gözyaşlarımın ardını görür ve beni cezalandırırdı. Sonra ağlamaz oldum. Arasıra içimde derin bir yerde çılgın bir haykırış duyarım, haykırışın yalnızca yankısı bana ulaşır, önceden hiç uyarmadan beni etkiler, bu sonsuza dek tutsak kalan bir çocuğun hiç engellenmeden ağlamasıdır.
[Büyülü Fener, Ingmar Bergman]

Ben günümüz insanının mutlak bir hiçlikle karşı karşıya olduğu kanısındayım.
[Yaban Çilekleri, Ingmar Bergman]

Bir dönemde Persona’ nın yaşamımı kurtardığını söylemiştim. Bu bir abartı değildir. Eğer kendimde bu filmi yapacak gücü bulmasaydım bugün bitmiş olabilirdim. Bir önemli nokta daha var: İlk kez sonucun ticari başarı olup olmayacağı beni ilgilendirmedi. Svensk Filmindustri’de senaryo köleliği yaptığım yıllar boyunca beynime kazınan, ne pahasına olursa olsun film anlaşılabilir olmalı anlayışının da -aslında ait olduğu yere- cehenneme dek yolu var.
[İmgeler, Ingmar Bergman]

İnsanların duyguları var fakat onları ifade edecek kelimeleri yok.
[Sinematografi İnsan Yüzüdür, Ingmar Bergman]

Senin boşluğunda duyguların yeri yok. Ve sen doğru olanı bulabilmekten yoksunsun. Her şeyi nasıl anlatmak gerektiğini biliyorsun, her an en doğru sözleri buluyorsun. Senin bilmediğin bir tek olay var: Gerçek yaşam.
[Aynadaki Gibi – Sessizlik, Ingmar Bergman]

Savaşı öven, savaşı insani bir serüven olarak gören filmlere karşı nefret duymak gerek…
[Sinematografi İnsan Yüzüdür, Ingmar Bergman]

Yetiştirilmemizde çoğunlukla suç ,itiraf ,ceza ,bağışlanma ,lütuf gibi kavramlar ; çocuk, anne – baba ve Tanrı arasındaki ilişkilerdeki somut unsurlar temel alınmıştı. Bunların tümünde kabul ettiğimiz ve anladığımızı sandığımız doğal bir mantık hüküm sürerdi. Nazizmin tuzağına bu kadar kolay düşmemizde bu gerçeğin etkisi olabilir. Özgürlük sözcüğünü hiç duymamıştık ,hele özgürlüğün tadının nasıl olduğunu hiç bilmiyorduk. Hiyerarşik bir sistemde tüm kapılar kapalıdır .Cezalandırma doğaldı ,hiçbir zaman sorgulanmadı.
[Büyülü Fener, Ingmar Bergman]

Ben insanların değişebileceğine inanmıyorum. İnsan, kendi bilinçlenme anına sahiptir, fakat bu onların hayatlarını değiştirmiyor.
[Sinematografi İnsan Yüzüdür, Ingmar Bergman]

Tanrıya inanmıyorum ama, bu o kadar basit değil. Hepimiz kendi içimizde bir Tanrı taşıyoruz. Her şey, zaman zaman ve özellikle ölüme yaklaştığımız anda bir parçası­nı kavrayabildiğimiz bir bütün. Söylemek istediğim şey bu ama, değmez. Herkes geriye çekilmiş ve karanlık stüdyonun gerisinde toplanmış, birbirlerine yakın durmuş tartışıyor. Ne söylediklerini işitemiyorum. Yalnızca sırtlarını görebiliyorum.
[Büyülü Fener, Ingmar Bergman]

Gürültüden ve birdenbire, beklenmeden olan şeylerden hiç hoşlanmam.
[Yaban Çilekleri, Ingmar Bergman]

Korku içindeyken, bir görüntü yaratırız, sonra Tanrı deriz o görüntüye.
[Yedinci Mühür, Ingmar Bergman]

Benim bütün filmlerim birer rüyadır. Ben çok küçük yaştayken mutluydum, çünkü rüyalarda yaşıyordum.
[Sinematografi İnsan Yüzüdür, Ingmar Bergman]

İnsanların kitap okumaması çok ciddi problem!

Bu cennetin başka bir sorunu bu: Çoğu insan zihinsel olarak yeterli uyarımdan yoksun. Bugün altı saatlik mesai uygulamasına geçilse, devlet açısından çok büyük sorunlar doğacaktır. Onlara bu boş zamanı tanımakla ne vermiş olacaksınız?

Bizim gibi aşırı derecede maddeci bir ülkede çocukları çizgi filmler ve sansasyonel dergiler yerine kitaplar okutarak eğitmenin yollarını bulmak gerekir.

Üstelik bu çok zor bir iş. Örneğin, benim 12 yaşında bir oğlum var. Çok zeki ve hayata dair her şeye karşı oldukça meraklı, fakat kesinlikle kitap okumuyor. Kesinlikle. Donald Duck’ı, canavarlı çizgi romanları okuyor, fakat kitap okumaya karşı hiç bir ilgisi yok.

İnsanların kitap okumaması çok ciddi problemlerin ortaya çıkmasına yol açmaktadır. Kelimelerin bilinçli iletişimin en temel aracı olduğu yerde, kelimesi olmayan insanlar ne yapabilir? Beyinlerinin ihtiyaç duyduğu itici gücü nereden bulurlar?

Bu yetersiz uyarım sorunu olduğu kadar duygusal bir sorundur aynı zamanda. O insanların duyguları var fakat onları ifade edecek kelimeleri yok.

Karmaşık bir deneyimi ifade etmek için kelimeleri yan yana getirebilme eksikleri var. Dolayısıyla, hayatlarının bir boyutunu kaybederek müthiş bir memnuniyetsizlik sorunu yaşıyorlar.

Eğer siz onlara “Siz duygularınızı ifade edecek kelimelere sahip olmadığınız için memnuniyetsiz ve mutsuz insanlarsınız,” derseniz, onlar da sizin kafayı yediğinizi düşünecektir.

Ingmar Bergman
New York Times Magazine 1975

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz