İnci Aral: Hayatlarımız içerik ve derinliğini yitirdikçe hikayeler de sığlaştı, sıradanlaştı

Hayal ve Gerçek
Yazarlık bir meslek midir? İyi para kazandırdığı varsayılan, çalışma koşullarının özgürce ayarlanabileceği, insanı ün ve başarıya götüren keyifli bir iş mi, yoksa içi boşaltılmış bir sözcük müdür?

Pek çok insan yazar olarak ortaya çıkıp kolayca kabul edilmenin ne kadar zor olduğunu bilir. Şansınız yoksa yolun uzun süreceğini, kimsenin size yardım edemeyeceğini de. Bu işin okulu, üniversitesi yok ki diplomanızı alıp işe girişesiniz. Edebiyat fakülteleri var, evet ama pek ender yazar çıkıyor buralardan. Çünkü yazmak içten gelen yaratıcı bir eylem, görkemli ama umutsuz, kendine özgü bir uğraş.

Yazarlık bir meslek midir? İyi para kazandırdığı varsayılan, çalışma koşullarının özgürce ayarlanabileceği, insanı ün ve başarıya götüren keyifli bir iş mi, yoksa içi boşaltılmış bir sözcük müdür? Kişiye göre değişir. Çünkü yazma çabasının arka yüzünde bir sır saklıdır. İnsan bunu hisseder ve çözmek için peşi sıra gider.

Kitapları dolduran sözcükler, cümleler ve sayfalarda olup bitenler insanda yeni bir bakış, heyecan ve kıskançlık yaratıyorsa, edebiyat onun için eskimez bir değer kaynağı demektir. Böyle bir değerler bütünü içinde yer almak ve yazmayı kalabalıklar arasında olmaya yeğlemek anlamlı bir seçimdir. Ancak yazabileceğinden kuşku duymayan, tersine fazlasıyla emin olan ve yaşadığı dünyayı değerlendiremeyenin yazacak önemli bir şeyi olmadığı da açıktır. Yine de içtenlik ve inatla yazmak ve ne olursa olsun yazarak iki ayağı üstünde durmak isteyen insanlara saygı duymalıyız. Çünkü onların çabasında sıradanlıktan ayrılma arzusu var.

Görüntünün anlamı yenilgiye uğrattığı şu yaşadığımız günlerde, hayatlarımız içerik ve derinliğini yitirdikçe hikâyeler de sığlaştı, sıradanlaştı. Sinema da edebiyat da iyi, etkileyici hikâyeler bulamıyor artık ya da genelde eğitimsiz, beğeni düzeyi sınırlı çoğunluğa hitap edecek konular yeğleniyor. Çünkü bir tür kültürel atalet içinde bulunan çoğunluk, vakit geçirmeye, eğlendirmeye ya da genel umutsuzluğa ilaç olmaya yarayacak ürünlere ilgi duyuyor. Piyasa da, büyük okur kitlesi de para kazanma, hayatta başarılı olma ve hızlı değişim formülleri ve mistik arayışlarla dolu kitapları seviyor. Edebiyatın terazisi bozuldu, çalışmıyor artık. Üstelik yazı dili de eskisi gibi rakipsiz değil. Bağımlılık yapan basma kalıp televizyon dizileri, renkli internet eğlenceleri, boş bilgisayar oyunları, bildik serüven ve şiddet filmleriyle, kısacası sınırsız ve ilkesiz sanal gerçeklikle yarışmak zorunda.

Böyle bir ortamda yazar olmak hem kolay hem zor. Kolay, çünkü sistemin genel eğilimlere denk düşen basit, kolay, çok satmaya aday kitaplar üretecek yazıcılara ihtiyacı var. Zor, çünkü tüketime yönelik bu tür kitaplarla edebiyat ortamında kendine yer bulmak imkânsız. Ne olacak peki? Nitelikli, özgün ve aykırı yazar düş kırıklıkları ve yıkımlarla ilerlemeyi göze alacak. Ne yaptığını bilerek dayanıklı olacak, kayıtsızlıklara direnerek yazmayı yılmadan sürdürecek…

Ülkemizde her yıl üç yüz civarında ilk roman yayımlanıyor. Çoğu okura ulaşamadan, dikkat çekmeden kalabalığa karışıyor. Yolun ne kadar uzun olduğunu bilmeyen, umudunu çabucak kaybedenler, denedim olmadı, diye yazarlık serüvenini o noktada bitiriyor. Ama bazıları da yılmıyor, hayal ettiği yazarlık yolunu açmaya uğraşıyor.

Her genç yazar ilk romanını yazarken büyük hayaller kurar. Yazdığına bağlanır, her satırını vazgeçilmez, kusursuz bulur. Yayımlandığında ortalık sarsılacak, adı birden bilinir olacak sanır. Oysa aşırı özgüven yanıltıcı ve tehlikelidir. Eğer dahi değilse ya da ticari bir proje olarak piyasaya sürülmemişse, ilk romanıyla ünlü olmak fazla rastlanır bir durum değildir. Bir okur kitlesi edinmeden önce kimse sizin yazdıklarınızı merak etmez. Kitabınız ancak küçük yakın çevrenizin konusu olabilir.

İlk kitaplarıyla umduğu başarıyı yakalayamamış olanın haksızlığa uğradığı duygusunu yenmesi, bıkmadan başkalarının görüşlerini almaya çalışmak yerine yazarlığı bakımından kendini sorgulaması ve eksiklerini nesnel bir gözle görmeye çalışması yararlıdır. Bütün aykırı sesleri boğmaya çalışan ve asıl önemli ve değerli olana –para etmediği için– sahip çıkmayan bir işleyişin körleştirici etkisini aşmak için kendini geliştirmek, dünyaya açık gözlerle bakmak ve başlangıçta hiçbir şey beklememeyi göze almak genç yazar için en doğru tutumdur.

Eğitim sistemi sorunlu, çok az okuyan bir toplumuz. Okumak ve yazmak kimi insanlar için yaşamsal önem taşıyor olabilir, ama eline bir kitap almadan ömrünü geçirmiş milyonlarca insanımız var. Dolayısıyla yazmayı öncelikle talepsiz bir arz olarak kabul etmeliyiz. Kuşkusuz bu ortamda talep yaratma koşullarının bile ölçülü olduğunu unutmadan. İyi yazar, zaman içinde okurla sağlam, kendine özgü ve kalıcı bir ilişki kurabilir. Yeter ki yazmaktan kolay usanmasın ve ilkeli ve ödünsüz davranmanın yordamını bulsun.

İnci Aral
Yazma Büyüsü

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz