“HER TOPLUM HAK ETTİĞİ SUÇLULARA SAHİPTİR!” KADINLAR – EDUARDO GALEANO

Kadın gazetecilerin anası

Nellie Bly yolculuğuna 14 Kasım 1889 sabahında başladı. Jules Veme bu güzel kadıncağızın dünya turunu tek başına ve seksen günden kısa bir zamanda tamamlayacağına inanmıyordu. Ama Nellie gezegeni yetmiş iki günde kucakladı ve bu arada gördüğü, yaşadığı şeyleri köşe yazılarında kaleme aldı. Bu genç gazetecinin ilk meydan okuyuşu değildi, sonuncusu da olmadı. Meksika hakkında yazmak için o kadar Meksikalılaştı ki, çok korkan Meksika Hükümeti onu kovdu.

Fabrikalar hakkında yazmak için fabrika işçisi olarak çalıştı. Cezaevleri hakkında yazmak için kendini hırsızlıktan tutuklattı. Tımarhaneler hakkında yazmak için delirmiş gibi yaptı ve rolünü o kadar iyi oynadı ki, hekimler onun zır deli olduğuna hükmettiler. Bu sayede, maruz kaldığı ve herhangi bir inşam delirtebilecek psikiyatrik tedavi yöntemlerini gözler önüne serebildi.

Nellie yirmi yaşındayken Pittsburgh’da gazetecilik erkek işiydi. İşte o dönemde ilk köşe yazılarım yayınlama densizliğini yaptı. Otuz yıl soma, Birinci Dünya Savaşı’nın ateş hattında mermilerden sakınarak sonuncuları yayınlayacaktı.

Ada’nın yaşları

On sekiz yaşındayken öğretmeninin kollarında kaçar. Yirmisinde, ev işlerine karşı meşhur beceriksizliğine rağmen evlenir ya da evlendirilir. Yirmi birinde, kendi inisiyatifiyle matematik mantığı öğrenmeye koyulur. Bunlar bir hanımefendiye uygun işler olmasa da ailesi onun bu kaprisim kabullenir; bu şekilde aklı belki de yerine gelecek ve mahkum olduğu baba mirası delilikten kurtulacaktır.

Yirmi beşinde, at yarışlarında para kazanmak için olasılık teorileri üzerine kurulu asla yanılmaz bir sistem icat eder. Ailenin bütün mücevherlerim bahse yatırır. Hepsini kaybeder.

Yirmi yedisinde devrimci bir çalışma yayınlar. Kendi ismiyle imzalamaz, zira bir kadının bilimsel bir esere imza atması olacak şey midir? Bu eser onu tarihin ilk program yazılımcısı yapar: Tekstil işçilerine müthiş zaman kazandıran bir makineye komutlar yüklemek için yeni bir sistem geliştirmiştir.

Otuz beşinde hastalanır. Doktorlar histeri teşhisi koyarlar. Aslında kanserdir. 1852’de, otuz altısındayken ölür. Yüzünü hiç görmediği babası, şair Lord Byron da bu yaşta ölmüştür. Bir buçuk asır sonra, ona duyulan saygıyı göstermek için, bilgisayar program dillerinden biri Ada diye adlandırır.

Bir baş belası: Juana Manso

Juana Manso, bugün, 30 Haziran 1819’da Buenos Aires’te vaftiz edildi. Kutsal sular onu uysallık yolunda yaşama başlattı, ama Juana Manso asla yumuşak başlı biri olmadı. Rüzgâra ve akıntıya karşı gelerek Arjantin ve Uruguay’da, kızlarla oğlanların birlikte öğrenim gördükleri, dini eğitimin zorunlu olmadığı ve fiziksel cezanın yasaklandığı, laik ve karma okullar kurdu. Arjantin tarihinin ilk eğitim müfredatının yanı sıra birçok eser kaleme aldı. Bunların arasında evlilik hayatının ikiyüzlülüğünü yerden yere vuran bir roman da bulunuyor.
İlk halk kütüphanesini ülkenin iç kesimlerinde kurdu.
Boşanma diye bir şey henüz yokken boşandı.
Buenos Aires gazeteleri ona küfretmekten büyük zevk alıyorlardı.
Öldüğünde, Kilise onun cenazesini kaldırmayı reddetti.

Bir sürgün: Emma Goldman

1919 yılının sonlarında, iki yüz elli istenmeyen yabancı Birleşik Devletler’e bir daha geri dönmemek üzere New York Limanı’ndan gönderildiler.
Onların arasında, aşırı tehlikeli yabancı olarak nitelenerek sürgüne gönderilen Emma Goldman da vardı. Emma mecburi askerlik hizmetine karşı çıkmaktan, doğum kontrol yöntemlerim yaymaktan, grev örgütlemekten ve ulusal güvenliğe karşı diğer saldırılarından ötürü birçok kez tutuklanmıştı.
Emma’nın birkaç cümlesi:
Fahişelik püritanizmin en büyük zaferidir.
Acaba bizim sürekli övülen ve kutsanan annelik görevimizden daha korkunç, daha kriminal bir şey var mı bu hayatta?
Eğer aklı kıtlar orada yaşıyorlarsa, Göklerin Krallığı acayip sıkıcı bir yer olmalı.
Eğer oy kullanma bir şeyleri değiştirecek olsaydı, yasa dışı olurdu.
Her toplum hak ettiği suçlulara sahiptir.
Bütün savaşlar, kendilerinin yerine ölüme başkalarını gönderen savaşmaktan aşırı korkan ödlek hırsızlar arasında yapılır.

Kuna gecesi

Panama Hükümeti çıkardığı yasayla, ülkede yaşayan barbar, yarı-barbar ve vahşi kabilelere medeni yaşamın dayatılması, emrini vermişti.
Ve hükümet sözcüsü açıklamıştı:

“Kuna yerlileri artık burunlarım değil yanaklarım boyayacaklar ve bundan böyle halkaları burunlarına değil kulaklarına takacaklar. Ve artık kendi geleneksel kıyafetlerini değil, medeni kıyafetler giyecekler.”

Dinleri, tanrılarına sundukları ayinleri ve kendi içlerindeki geleneksel yönetim biçimleri de yasaklandı.

1925 yılında, iguana ayının yirmi beşinci gününün gecesinde, Kunalar kendi hayatlarım yaşamalarım yasaklayan polislerin tümünü bıçaktan geçirdiler.

O günden beri, Kuna kadınları burunlarım boyamaya ve her biri fırça yerine iğne ipliğin kullanıldığı bir sanat eseri olan kendi geleneksel kıyafetlerini giymeye devam ediyorlar. Ve kadınlarla erkekler, paylaşılmış krallıklarım iyi kötü savundukları iki bin adada kendi törenlerini ve toplantılarını gerçekleştiriyorlar.

Elveda demiyorum: Manuela Leön

Manuela Leön, 1872’de Ekvator Devlet Başkanı’nın emriyle kurşuna dizildi.

Devlet Başkam idam kararını imzalarken Manuela’yı Manu-el yaptı, zira kendisi gibi centilmen bir beyefendinin, kaba bir yerli bile olsa, bir kadım idam mangasının önüne gönderdiğine dair bir kanıt bırakmak istemedi.

Manuela toprakların ve köylerin altını üstüne getirmiş, yerlileri vergi ödemeye ve köle gibi çalışmaya karşı ayaklandırmıştı. Bütün bunlar yetmezmiş gibi bir de hükümetin subayı Teğmen Vallejo’yu askerlerin şaşkın bakışları altında düelloya davet etme densizliğinde bulunmuş ve teğmenin kılıcı onun mızrağı karşısında başkalarının gözü önünde mağlup olmuştu.

O son gün geldiğinde, Manuela idam mangasının karşısına gözlerini bağlamadan çıktı. Ve söylemek istediği bir şey var mı diye sorulduğunda kendi dilinde şöyle dedi:

“Manapi.”
Hiçbir şey.

Eduardo Galeano
Kaynak: Kadınlar (Deneme)
Türkçesi: Süleyman Doğru – Sel Yayıncılık

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz