Bayrampaşa Cezaevi’nde 2000 yılında düzenlenen “Hayata Dönüş” katliamında 167 tutuklu ve hükümlü hakkında açılan dava zaman aşımı nedeniyle düştü.
2000 yılında 55 tutsağın yaşamını yitirdiği operasyon hakkında görülen davada, Adalet ve İçişleri Bakanlığı ile Hazine’nin müdahil olma talebi görüşüldü. Avukat Timuçin Üzel’in Hazine vekili olarak Adalet ve İçişleri Bakanlıkları adına duruşmaya katılma talebinde bulunduğu ve bir dilekçe sunduğu ifade edilirken, tutsaklar ve avukatlar, kendilerine saldıranların ve hapishane malına zarar verenlerin İçişleri Bakanlığı olduğunu, dolayısıyla Adalet Bakanlığı’nın uğradığı zararın hesabını buraya yöneltmesi gerektiğini söyledi.
Sanıklardan Ercan Kartal, Adalet ve İçişleri bakanlıkları ile Hazine’nin davaya katılma talebine karşı çıkarak, “Hapishaneyi iş makineleriyle yakan yıkan hükümetin kendisidir. Bu yüzden davaya katılmaları doğru değildir” dedi.
‘Hükümet hem saldıran hem davacı’
Sanık Mehmet Ali Ayhan, olayın üzerinden 9 yıl geçtiğini ifade ederek, Adalet ve İçişleri bakanlıklarının daha önce neden davaya katılma talebinde bulunmadığını sordu. Ayhan, “Cezaevindeki yataklar ile duvarlar Adalet Bakanlığı’na bağlıdır. Bunları yakan ve yıkanlar ise İçişleri Bakanlığı görevlileridir. Bu nedenle duruşmaya katılma taleplerinin reddedilmesini istiyorum” dedi.
Sanık Mehmet Kulaksız, olaylarda asıl suçlunun İçişleri Bakanlığı olduğunu öne sürerek, “Olaylar sırasında mahkumlar katledilmiş, diri diri yakılmış, bombalanmış ve şimdi bakanlık gelmiş bizden duvarın, ranzanın hesabını soruyor. Hesap vermesi gereken varsa, o da İçişleri Bakanlığı’dır” dedi.
Sanıklar Ercan Kartal ve Nursel Demirdöğücü’nün avukatı Taylan Tanay, aradan 9 yıl geçtikten sonra Adalet ve İçişleri bakanlıklarının davaya katılma taleplerini “kötü niyetli” bulduklarını söyledi.
Avukat salonu terk etti
Savunma Avukatı Ömer Kavili, duruşmaya katılan Kartal, Şimşek ve Kulaksız’ın ayakkabılarının olmadığını ve ayrıca çorabı da bulunmayan Kulaksız’ın ayağının kanlar içinde bulunduğunun tutanaklara geçirilmesini istedi.
Kavili, “Adil yargılama kurallarının uygulanmadığı, mantık kurallarının yok edildiği, Ortaçağ’daki toplu suçlama metodunun kullanıldığı böyle bir faaliyeti adil yargılama hakkının çiğnenmesi olarak gördüğümüzden bu suça iştirak etmeyeceğiz” dedi.
“Kişisel ahlak ve onurumuz ve avukatlık meslek kurallarımız adına bu duruşmayı terk ediyorum” diyen Kavili, salondan çıktı. Talepler hakkında kararını açıklayan Hakim Belen, Adalet ve İçişleri bakanlıklarının davaya katılma talebini reddederken, daha önceki duruşmalarda verilen ara kararların tamamını da iptal etti.
Savcının silahları sanıkların kullanıp kullanmadığının belirlenemediğini ve bu nedenle eylemin “topluca cezaevi idaresine isyan suçu” oluşturabileceğini söyledi. Demir olağanüstü ve olağan zaman aşımı sürelerinin dolduğunu hatırlatarak davanın düşmesini talep etti.
Savunma avukatlarının ve Savcı’nın mütalasının ardından davayı karara bağlayan Hakim Ali Belen, “topluca silahlı isyan” suçunu işledikleri iddia edilen sanıkların yargılanmalarında, emanete kayıtlı silahları kullanıp kullanmadıklarının açık bir şekilde anlaşılamadığını belirterek, bu nedenle suçun, eski TCK’nın 304/1-2. maddelerince düzenlenen “cezaevi idaresine karşı toplu isyan” olduğuna hükmetti. Mahkeme, bu suç için öngörülen 7 yıl 6 aylık olağanüstü dava zaman aşımı süresinin 19 Haziran 2008’de dolduğuna işaret ederek, açılan kamu davasının tüm sanıklar yönünden ayrı ayrı düşürülmesini kararlaştırdı.
Tanay: Müvekkillerimin aklanma hakkı ellerinden alındı
Sanık avukatlarından Taylan Tanay, duruşmanın ardından gazetecilere yaptığı açıklamada, müvekkillerinin aklanma haklarının ellerinden alındığını belirtti. “Beraat kararının söz konusu olduğu hallerde başka bir kararın verilemeyeceği” maddesini hatırlatan Tanay, “Biz de müvekkillerimiz hakkında derhal beraat verilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Gerekçeli karar tarafımıza tebliğ edildikten sonra dosyayı Yargıtaya temyize götüreceğiz. Ayrıca, adil yargılama hakları ihlal edildiği gerekçesiyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvuracağız” dedi.
19 Aralık 2000 tarihinde 19 cezaevi ile birlikte Bayrampaşa Cezaevi’ne de saldırı düzenlenmiş, saldırıda 28 tutuklu yaşamını yitirirken, 55 tutuklu yaralanmıştı. Katliamın ardından jandarmalar ve cezaevi yetkililerinden oluşan toplam bin 615 kamu görevlisi hakkında, “kişiye kötü muamele yapmak”, “görevi kötüye kullanmak” ve “görevi ihmal” suçlarından 1 ile 6 yıl arasında değişen hapis cezaları istemiyle açılmıştı.
K: solhaber
Sizlere binlerce selam olsun,umudun,yaşamın yüzakları…..
meshur video izleme adresinde bu konu ile ilgili kamera goruntulerini bulabilirsiniz arkadaslar,ben izlemistim. Acaba eski bakan bu goruntuleri izlediginde de mi “gene ayni seyi yapardik” diyebiliyor???Aslinda sorun bu ve bunun benzeri insan tiplemelerinin zihninde yer alan orumceksi: Sol goruslu olan herkesin olumu hakettikleri,dusuncesidir. Bu nedenledir ki eski bakan bu olumlerden zerre etkilenmemistir. “Komisnistlere olum,teroristlere olum” diye toplumu isleyen bu zihniyet : Hayata Donusler ile gurur duyacak, yapanlari elbette terfiler ile odullendirecektir.Artik kendi goruslerine ters dusen herkestir teroristir.Zihinlerden gecen sosyalizm fikri, kalemlerin ucundaki sosyalizm kelimesi bile bu ulkede sizin olumu haketmeniz icin yeterli bir sebeptir.Onlarin bilmedikleri ise getirin kulaginizi size fisildayayim:
BIZ BIR OLUR BIN DOGARIZ..
Banu Zorlu aslında hepimizin sesi oldu…Ama sanmıyorum ki vıcdanı onu rahatsız ediyordur…Nekadar çabuk unutuyoruz her şeyi….