HARARI: TARİH ÇOK AZ İNSANIN “YAPTIĞI”, GERİ KALANLARIN TARLA SÜRDÜĞÜ, SU KOVALARI TAŞIDIĞI BİR ŞEYDİR

1

Tüm Bu Güç Nereye Kayboldu?

Siyaset bilimciler de siyasi yapıları veri işleme sistemleri olarak yorumlamaya başladı. Demokrasiler ve diktatörlükler de özünde birbiriyle yarışan veri toplama ve analiz etme mekanizmalarıdır. Diktatörlükler merkezi veri işleme yöntemlerine başvururken, demokrasiler dağıtılmış veri işleme yöntemlerini tercih eder. 20. yüzyılın sonunda ortaya çıkan özel koşullar, dağıtılmış veri işleme sistemini avantajlı kıldığı için demokrasi geride bıraktığımız on yılda büyük güç kazandı. Tarihin farklı dönemlerinde, örneğin Roma İmparatorluğu’nun özel koşullarında, merkezi veri işleme sistemleri üstünlüğü elinde tutuyordu. Roma Cumhuriyeti yıkılmış, Senato ve halk meclislerinin sahip olduğu idari güç tek bir otokrat imparatorun eline geçmişti.

Bu bir anlamda 21. yüzyılda veri işleme sistemlerinin yine değişim geçirebileceği, demokrasinin zayıflayarak yok olabileceği anlamına gelebilir. Verinin hacmi ve hızı arttıkça seçimler, siyasal partiler ve meclis gibi saygın kurumlar, etik dışı oldukları için değil, veriyi yeterince hızlı işleyemedikleri için köhneleşir. Bu kurumlar, siyasetin teknolojiden daha hızlı değiştiği bir dönemde doğmuştur. Sanayi Devrimi 19. ve 20. yüzyıllarda, siyasetçi ve seçmenlerin kendi rotalarını belirleyerek teknolojik gelişmenin bir adım önünde olmalarını sağlayacak kadar yavaş gelişme göstermiştir. Siyasetin ritmi, buhar gücünün revaçta olduğu günlerden bu yana pek değişmezken, teknoloji birinci vitesten dördüncü vitese geçti bile. Teknolojik devrimler siyasi ilerlemeyi hızla geride bırakırken, hem milletvekillerinin hem de seçmenlerin kontrolü kaybetmesine neden oluyor.

İnternetin yükselişi bundan sonra karşımıza çıkacak şeyler hakkında bize ipuçları verebilir. Sanal gerçeklik artık günlük hayatımızın, ekonomimizin ve güvenliğimizin bir parçası hâline geldi, öte yandan egemenlik, sınırlar, mahremiyet, güvenlik gibi geleneksel siyasi konular hakkında izlenecek yollar demokratik bir sürecin ardından belirlenirken, alternatif web kurguları arasında yapılan kritik seçimler böyle bir sürece tabi olmadı. Sanal gerçekliğin biçiminin nasıl olması gerektiğiyle ilgili bir oylamaya katıldınız mı? Web tasarımcıların aldığı kararların kamunun ilgi odağından uzak olması, internetin bedava ve kanunsuz bir alan olması anlamına gelmekle kalmıyor, bu durum aynı zamanda interneti, devlet egemenliğini yıpratan, sınırları önemsemeyen, mahremiyeti hükümsüz kılan ve küresel güvenlik tehdidini en üst boyuta taşıyan bir yapı hâline de getiriyor. On yıl kadar önce öngörülmesi çok zorken bugün kendini kaybetmiş yetkililer, olası bir siber 11 Eylül ihtimali üzerine kafa patlatıyor.
Hükümetler ve sivil toplum kuruluşları interneti yeniden yapılandırmak için ardı arkası kesilmeyen ateşli tartışmalar yürütüyor. Halbuki var olan bir sistemi değiştirmek, başlangıçta müdahale etmekten çok daha zordur. Üstelik hantal devlet bürokrasileri siber düzenlemeler konusunda karar verene kadar internet kendini defalarca yeniledi ve yenilemeye devam ediyor. Bürokrasi önündeki veri dağının altında ezilen devlet kaplumbağasının, teknoloji tavşanını yakalamasının imkanı yok. ABD Ulusal Güvenlik Ajansı (NSA) her kelimenizi takibe almış olabilir. Ancak ülkenin dış politikasındaki başarısızlıklardan anlayacağımız üzere, Washington’dakiler ellerindeki tüm bu veriyle ne yapacağını bilmiyor. ABD’nin durumu rakibinin elindeki tüm kartları bilmesine rağmen, her turda kaybeden bir poker oyuncusuna benziyor. Tarihte ilk kez bir devlet, dünyada neler olup bittiğine dair bu kadar çok bilgiye sahip olduğu hâlde bu kadar beceriksizce her şeyi eline yüzüne bulaştırmayı başarmıştır.

Önümüzdeki yıllarda teknolojinin hızlı davranarak siyasetten rol çalacağı internet benzeri devrimlere imza atmasını bekleyebiliriz. Yapay zeka ve biyoteknoloji, hâlâ siyaset radarımızda minik bir sinyalden ibaret olsa da, yakında toplumlarımızı, ekonomilerimizi (ve tabii bedenlerimizi ve zihinlerimizi de) elden geçirecek. Günümüzdeki demokratik yapıların yeterince hızlı veri toplama ve işleme kabiliyetine sahip olmaması bir yana, çoğu seçmen biyoloji ve sibernetik alanlarında fikir üretebilecek bilgiye sahip değil. Bu yüzden geleneksel demokratik siyaset, olaylar üzerindeki kontrolünü kaybediyor ve geleceğe dair anlamlı planlar yapamıyor.

Sıradan seçmen demokratik mekanizmanın artık onları yetkin kılmadığım hissetmeye başlıyor. Dünya, seçmenlerin gözü önünde çepeçevre değişiyor ve onlar bu değişimin neden ve nasıl gerçekleştiğini anlayamıyor. Güç ellerinden kayıp giderken bu gücün nereye gittiğini bilmiyor. İngiliz seçmen bu gücün kendi ellerinden kayıp Avrupa Birliği’ne göç ettiğini düşündüğünden Brexit lehine oy kullandı. ABD seçmenleri tüm gücün “kurulu düzenin” tekelinde olduğuna inandığı için yerleşik düzene farklı açılardan karşı çıkan Bemie Sanders ve Donald Trump gibi adayları destekledi. Üzücü olan şu ki kimse tüm bu gücün nereye gittiğini bilmiyor. İngiltere Avrupa Birliğinden çıktığında ya da Trump Beyaz Saray’ı aldığında, sonuçta güç sıradan seçmenin eline geri dönmeyecek.

Tüm bunlar 20. yüzyıl tipi diktatörlüklere geri döneceğimiz anlamına gelmiyor. Muhtemelen otoriter rejimler de teknolojik gelişmelerin ve veri akışının hızı ve büyüklüğü karşısında bu kadar eziliyordu. Fakat 20. yüzyıl liderlerinin geleceğe dair büyük tasavvurları vardı.

Komünistler de faşistler de eski düzeni kökünden yıkarak yerine yepyeni bir dünya kurmayı hayal ediyordu. Yiğidi öldürsek de hakkını vermek gerek; Lenin, Hitler ya da Mao hakkında ne düşünürseniz düşünün, ileri görüşlü olmadıklarını söyleyemezsiniz. Bugün liderlerin çok daha büyük hayallerin peşinde koşma imkanları var. Komünistler ve Naziler buhar makinelerinin ve daktiloların yardımıyla yeni bir toplum ve yeni bir insan yaratmayı amaçlarken bugünün peygamberleri sırtlarını biyoteknolojiye ve süperbilgisayarlara yaslama lüksüne sahipler.

Bilimkurgu filmlerinde, Hitler benzeri merhametsiz politik karakterler, yeni teknolojilerin üzerine hızla atlayıp bu olanakları megaloman siyasi emellerine alet eder. Ancak 21. yüzyılın siyasetçileri, Rusya ve Kuzey Kore’deki gibi en baskıcı yönetimler söz konusu olduğunda bile, Hollyvvood’daki emsalleriyle benzerlik göstermiyor. Hiçbiri Cesur Yeni Dünya peşinde değil. Kim Jong’un ve Ali Hamaney’in en çılgın hayalleri bile, 1945’teki bomba ve balistik füze çılgınlığının ötesine geçemiyor. Putin’in emelleri eski Sovyet topraklarını ya da daha da eski Çarlık sınırlarını yeniden ele geçirmekle sınırlı kalıyor. Diğer taraftan ABD’de paranoyak Cumhuriyetçiler art arda komplo teorileri yumurtlayarak Barak Obama’yı gaddar bir despot olmakla suçluyor. Oysa sekiz yıllık başkanlık döneminde sadece mütevazı bir sağlık reformunu güçbela uygulamaya geçirmeyi başaran Obama’nın gündeminde ne yeni dünyalar ne de yeni insanlar yaratmak oldu.

Parlamentolar da diktatörler de teknolojinin hızına yetişemeyince veri yığınlarının altında eziliyor ve siyasetçiler de olaylara yüzyıl önceki seleflerinden çok daha dar bir pencereden bakıyor. 21. yüzyılın başında siyaset büyük tasavvurları rafa kaldırdı. Hükümetler idari mekanizmalardan ibaret artık, ülkeyi idare etseler de gidişata yön veremiyorlar öğretmenlerin maaşının ödenmesini, kanalizasyon sistemlerinin düzgün çalışmasını sağlıyor ama ülkelerinin yirmi yıl içinde nerede olacağını kestiremiyorlar.

Farklı bir bakış açısıyla bu gelişmelerin olumlu taraflarını da görmek mümkün tabii. Geçtiğimiz yüzyılın büyük siyasi tasavvurlarının Auschwitz, Hiroşima ve Büyük Atılım gibi olaylara yol açtığını düşünürsek, dar vizyonlu bürokratların himayesinde olmak belki de daha hayırlıdır. Tanrısal üstünlüklere sahip teknolojileri, megalomanyak siyasetle bir arada kullanmak felaketin ta kendisi olabilir Pek çok neoliberal ekonomist ve siyaset bilimci, önemli kararları serbest piyasanın eline bırakmanın en iyi yöntem olduğunu iddia ediyor. Fakat bu iddiayla aynı zamanda bilgelik olarak yorumlanan siyasetçi atıllığına ve cehaletine mükemmel bir bahane üretmiş de oluyorlar. Sonuçta siyasetçiler dünyayı yorumlayamamalarını, dünyanın yorumlanmaya ihtiyaç duymadığını öne sürerek meşrulaştırıyor.

Distopik Nazi dünya görüşü, 20. yüzyılda birdenbire kendiliğinden yok olmadı. En az onun kadar heybetli olan sosyalizm ve liberalizm tarafından yenilgiye uğratıldı. Geleceğimizi piyasa güçlerine emanet etmek tehlikelidir çünkü bu güçler insanlığın ortak çıkarları yerine piyasanın çıkarlarını savunacaktın Piyasanın eli, görünmez olduğu kadar kördür, eğer denetimden muaf olursa küresel ısınma tehdidi ya da yapay zekanın tehlike potansiyeli karşısında başarısız olur.

Tüm bu işleyişin ardında ipleri elinde tutan birileri olduğuna dair genel bir inanış var. Demokrat politikacıların ya da otokrat despotların yerine dünyayı gizlice yöneten bir milyarderler zümresinin her şeyi kontrol ettiğini düşünüyorlar. Sistemin karmaşıklığını hafife alan bu tip komplo teorileri hiçbir yere varmaz. Gizli odalarda purolarını tüttürüp viskilerini yudumlayan birkaç milyarderin, bırakın dünyayı kontrol etmeyi, olup biten her şeyi anlamasına bile imkan yoktur. Acımasız milyarderlerin ve dar menfaat gruplarının bugünün kaotik dünyasında tutunabilmeleri, olan biteni herkesten daha iyi okumalarıyla değil sınırlı hedeflere sahip olmalarıyla ilgilidir. Kaotik dar bir bakış açısıyla hedefe odaklanmanın birçok avantajı vardır ve milyarderlerin gücü de hedefleriyle doğru orantılıdır. Dünyanın en zengin adamı servetine bir milyar dolar daha katmayı kafasına koyduğunda amacına ulaşmak için sistemi oyuna getirebilir. Fakat söz konusu milyarder küresel eşitsizliğe son vermeye ya da küresel ısınmayı durdurmaya kalktığında başarılı olamayacaktır, zira sistem fazlasıyla karmaşıktır.

Diğer yandan, iktidar boşlukları uzun sürmez. Eğer 21. yüzyılın geleneksel siyasi yapıları veriyi anlamlı bir vizyon elde etmek için yeterince hızlı işleyemezse, yerini yeni ve daha etkin yapılara devredecektir. Bu yeni yapıların, ister demokratik ister otoriter olsun, bundan önceki siyasi kurumlardan tamamen farklı olması kuvvetle muhtemeldir. Bu noktada önemli olan tek soru, bu yapıları inşa ve kontrol edenin kim olacağıdır. İnsan türü artık bu iş için yetkin değilse, belki de bu görevi başkaları üstlenecektir.


Yuval Noah Harari
Homo Deus/ Yarının Kısa Bir Tarihi
Türkçesi: Poyzan Nur Taneli

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz