Bütün bu yolculuklar geçmişini yeniden yaşamak için mi? Bütün bu yolculuklar geleceğini yeniden bulmak için mi?
Kentler ve anı 1
İnsan oradan yola çıkar, üç gün hep doğuya giderse, Diomira’da bulur kendisini. Kentin altmış gümüş kubbesi, bütün tanrıların bronzdan heykelleri, kalay kaplı yolları, kristal bir tiyatrosu, bir kulenin tepesinde her sabah öten altın bir horozu vardır. Daha önce başka kentlerde de gördüğünden, yolcu bütün bu güzellikleri zaten tanır. Ama başkadır bu kent: günlerin kısaldığı bir eylül akşamı, lokanta kapılarında rengârenk lambalar birden yandığında ve terasın birinden bir kadın ooh! diye keyifle bağırırken bu kente gelen biri, o an, aynı akşamı daha önce de yaşadığını ve o kez mutlu olduğunu anımsayanları kıskanır.
Kentler ve anı 2
Yabanıl topraklarda uzun süre at koşturan insan bir kent arzular. İsidora’ya varır sonunda. Burada evlerin salyangoz kabuklarıyla kaplı helezoni merdivenleri vardır, en iyi dürbün ve keman burada yapılır, bir yabancı, iki kadın arasında bocaladığında, burada daima bir üçüncüsüne rastlar ve horoz dövüşleri burada bahisçilerin kanlı kavgalarına dönüşür. Bir kent arzuladığında hep bunları düşünürdü o. Onun hayallerinin kenti İsidora öyleyse: bir farkla. Düşlenen kent gençliğiyle içeriyordu onu; geç yaşta gelir İsidora’ya. Kent meydanında yaşlıların bir duvarı vardır: üzerine dizilir, gençliğin önlerinden geçip gidişine bakarlar; o da oturur aralarına. Arzular birer anıdır şimdi.
Kentler ve anı 3
Yüksek burçlarıyla Zaira’yı boşuna anlatmaya çalışacağım sana gönlü yüce Kubilay. Merdivenli yolların kaç basamaktan oluştuğundan, kemer kavislerinin açı derinliğinden, çatıların hangi kurşun levhalarla kaplandığından söz edebilirim sana; ama şimdiden biliyorum, hiçbir şey söylememiş olacağım sonunda. Zira bir kenti kent yapan şey bunlar değil, kapladığı alanın ölçüleri ile geçmişinde olup bitenler arasındaki ilişkidir: bir sokak lambasının yerden yükseldiği ve orada idam edilen zorbanın sallanan ayakları ile yer arasındaki uzaklıktır; o lambadan karşı parmaklığa gerilen ip ve kraliçenin düğün alayının geçeceği güzergâhı donatan süslemelerdir; parmaklığın yüksekliği ve şafakta onun üzerinden atlayıp kaçan gizli sevgilinin sıçrayışıdır; bir saçağın eğimi ve aynı pencereye süzülen bir kedinin o saçak üzerinde kayarcasına yürüyüşüdür; burnun arkasından birden çıkıveren harp gemisinin toplarıyla çizdiği siluet ve saçağı yok eden bombadır; balık ağlarındaki yırtıklar ve ağlarını yamamak üzere iskeleye oturmuş, kraliçenin gayri meşru oğlu olduğu ve kundağıyla, oraya, iskeleye bırakıldığı rivayet edilen zorbanın harp gemisinin hikâyesini yüzüncü kez birbirlerine anlatan o üç yaşlı adamdır.
Anılardan akıp gelen bu dalgayı bir sünger gibi emer kent ve genişler. Zaira’nın bugün olduğu biçimiyle bir anlatısı, Zaira’nın tüm geçmişini içermeli. Oysa kent geçmişini dile vurmaz, çizik, çentik, oyma ve kakmalarında zamanın izini taşıyan her parçasına, sokak köşelerine, pencere parmaklıklarına, merdiven tırabzanlarına, paratoner antenlerine, bayrak direklerine yazılı geçmişini bir elin çizgileri gibi barındırır içinde.
Kentler ve anı 4
Altı nehrin ve üç sıradağın ötesinde, bir görenin bir daha unutamadığı kent, Zora yükselir. Bunun nedeni, Zora’nın, hatırlanan diğer kentler gibi anılarda olağandışı bir imge bırakması değildir. Her birinde özel güzellikler, nadir şeyler sunmasa da sokakların ve sokaklar boyunca evlerin, evlerdeki kapı ve pençelerin sıralanışıyla, Zora’nın, her noktasıyla akılda kalma gibi bir özelliği vardır. Gözün, tıpkı tek bir notasını bile yerinden oynatamadığın ya da değiştiremediğin bir müzik partisyonundaki gibi birbirini izleyen şekiller üzerinde gezinme biçiminde gizlidir Zora’nın sırrı. Zora’nın nasıl olduğunu ezbere bilen biri, uyuyamadığı gecelerde kentin yollarında yürüdüğünü hayal eder ve bakır saatin, berberin çizgili perdesinin, dokuz fıskiyeli çeşmenin, yıldızlar âlimine ait cam kulenin, karpuzcu dükkânının, münzevi ile aslan heykelinin, Türk hamamının, köşedeki kahvenin, limana giden kestirme yolun birbirini izleyişindeki düzeni hatırlar. Akıllardan çıkmayan bu kent bir zırhtır, ya da herkesin anımsamak istediği şeyleri karelerine yerleştirebileceği bir çapraz bulmaca: ünlü kişilerin adları, erdem, sayılar, maden ve bitki türleri, savaş tarihleri, yıldız kümeleri, bir konuşmanın bölümleri. Her fikirle güzergâhın her noktası arasında, belleğin anlık çağrışımlar yapmasına yarayacak bir benzerlik ya da bir zıtlık ilişkisi kurulabilir. Öyle ki dünyanın en bilge kişileri Zora’yı ezbere bilenlerdir.
Ben bu kenti görmek için boşuna koyuldum yollara: daha iyi anımsanmak için hep aynı kalmak ve hareketsiz durmak zorunda olduğundan, Zora eridi, çözüldü ve yok oldu. Yeryüzü unuttu onu.
Italo Calvino
Görünmez Kentler
Çeviren: Işıl Saatçıoğlu, YKY
ITALO CALVINO: BİR AN GELİYOR, TANIDIĞIN İNSANLAR ARASINDA ÖLÜLER CANLILARDAN ÇOK OLUYOR!