Gorki’den Çehov’a:
Nijni Novgorod, Ağustos 1899
Azizim Anton Pavloviç,
Soloviov’un “Hayat”ta sizin hakkınızda yazdığı makaleyi şimdi okudum. Her ne kadar Mihaylovski’nin ağzının payını veriyorsa da, beni tatmin etmedi. “Vanya Dayı” için dedikleri fena değil ama, yine de gerekeni söylemiyor. Buna mukabil, şansınızdan bahsederken yanılıyor. Genel olarak yüzeyde kalıyor.
Anton Pavloviç, “Fomas”ımın kitap halindeki baskısını size ithaf etmeme müsaade eder misiniz? Hoşunuza gidecekse kabul edin, rica ederim. Aksi halde, “olmaz” deyin. Öyle övünme falan peşinde değilim. Anlamsız gurur gösterilerine kapılmam. Reddederseniz gücüme gitmez. Çabuk cevap verin, yalvarırım. Açık konuşmak gerekirse, “Fomas”, başarıya ulaşamamış bir kitap. Hiçbir noktada istediğimi vermedi “Fomas”, “Mayakin”i gizlememe yardım etti. Böylelikle sansür “Mayakin”e dokunmadı. Fakat Romas tipinin kendisi tatsız. Fazla uzatmalar da var. Herhalde “İzergil Nine”deki âhenkli güzelliği bir daha bulamayacağız. Gilyarovski bana bir şiir kitabı göndermiş. O kadar ince bir kitap ki, şaşırdım. Mısralar adamın değerinin çok aşağısında. Bana öyle şaşırtıcı mektuplar yazar ki, hayvan herif. Moskova’ya gidince kendisini bulacağım, içip içip masa altılarında sızacağız. “Martı” veya “Vanya Dayı” oynanırken Moskova’da bulunmak istiyorum. Gilyarosvski’ye yazdım; o her şeyi duyar, temsil tarihlerini bildirecek, yer ayırtacak.
Eylül’de Petersburg’a gidiyorum. Kayınvalidemi hastahaneye, küçük bir oğlan çocuğunu da Stiglitz’e götüreceğim. Bana gelince, kuvvetli kuvvetli öksürüyorum. “Fomas”ı bitirdim ya, memnunum artık.
Sredin’i yahut Yartsev’i görürseniz selam söyleyin. Yahut, daha iyisi, benim tarafımdan sövüp sayın. Ne demeye böyle kayıplara karıştılar? Öksürüğüm artmazsa, daha önce buradan kovmazlarsa, Eylül sonunda Yalta’da olurum herhalde. Gizli gizli, öksürüğümün fazlalaşmasını ümid ediyorum. Çünkü Petersburg’a gitmeyi hiç istemiyorum. Siz istediğiniz kadar büyük şehri methedin, benim için iyi hiçbir tarafı yok. Gökyüzünün gözü yaşlı, halk kendini beğenmiş, edebiyatçılar hem gözü yaşlı hem kendini beğenmiş. Kaç edebiyatçı vardır orada? Elli bin kadar sanırım. Geri kalanlar ya bakandır ya Finlandiyalı. Bütün kadınlar da ya doktordur ya öğrenci. Yani ne olursa olsun aydındır. Bir sivrisinek Petersburg’lu bir kadını soksa, zavallı hayvan can sıkıntısından ölüverir. İşte bütün bunlar beni korkutuyor.
Bununla beraber, sizi görmeyi çok istiyorum. Sonra, sizinle konuşmam gereken bir şey var. Her ne olursa olsun, Yalta’ya gideceğim. 20 Temmuz’dan beri, burası sonbahar; yağmur yağıyor, rüzgâr esiyor, yerler çamur, hava soğuk. Son günlerde güzel bir hanımla görüşüp iyi vakit geçirdim. Kendisi dişçi. O benim dişlerimi çekti, ben onun ellerini öptüm. Bir dişçinin ellerini öpmek de büyük hüner istiyormuş hani. Bir deneyin bakalım. Ama pahalıya mal oluyor. Hanım sizin dişinizi çekiyor, sonra öpücüğe de para alıyor. Üç dişimi verdim. Başka çekilecek de yoktu zaten.
Allahaısmarladık.
Çabuk cevap verin.
A. Peşkov
Çehov’dan Gorki’ye:
Yalta, 3 Eylül 1899
Azizim Aleksi Maksimoviç,
Önce şunu söyleyeyim: genellikle bir kitabın yaşayan bir kimseye ithaf edilmesine karşıyım. Çok eskiden ben de yaptım ama, bugün öyle geliyor ki, yapmasaymışım daha iyi olurmuş. Bu, genel olarak söyleyeceğim. “Fomas Gordeyev”e gelince, kitap halindeki baskısını bana ithaf etmeniz, bana ancak zevk ve şeref verir. Ama buna layık olmak için ne yaptım ki? Bu, sizin bileceğiniz iş. Bana kabul ve teşekkür etmek düşüyor. İthaf yazısı mümkün olduğu kadar sade olsun. Yani sadece “Filancaya”, o kadar. Uzun ithaf yazılarını Volinski’den başka kimse sevmez.
Bir de pratik bir öğüt vereyim. Fazla bastırın. Beş-altı binden aşağı olmasın. Ekmek peynir gibi satılacak. İkinci baskıyı da birinciyle birlikte bastırabilirsiniz. Bir öğüt daha: provaları okurken, mümkün olduğu yerlerde sıfatları ve zarfları kaldırın. O kadar çok kullanıyorsunuz ki, okuyucunun dikkati dağılıyor, yoruluyor okuyucu. “Adam çimene oturdu.” diye yazdığım zaman, ne demek istediğim anlaşılıyor; anlaşılıyor, çünkü açık, çünkü dikkati çekmiyor. Buna karşılık “Omuzları geniş, göğsü basık, orta boylu, kızıl sakallı adam, yoldan gelip geçenlerin ayakları altında çiğnenmiş çimene, gürültüsüzce, çevresine çekingen ve korkak bir şekilde bakarak oturdu.” yazarsam, hem güç anlaşılır hem de okuyanı yorarım. Çünkü, bir defada zihne yerleşen bir cümle değil, halbuki edebiyat bir saniyede zihne kazılmalıdır.
Bir nokta daha: siz lirik mizaçlı bir kimsesiniz, ruhunuzun yumuşak perdeli bir sesi var. Besteci olsaymışsınız, marş yazamayacakmışsınız. Küfür etmek, dağdağa, bağırıp çağırma sizin tabiatınıza uygun şeyler değil. Onun için, tashihleri yaparken “orospu çocuğu” gibi, “şırfıntı” gibi şeyleri de kaldırmanız gerek; anlatabiliyorum, değil mi?
Eylül sonunda gelecekmişsiniz; neden o kadar geç? Bu yıl kış erken gelecek gibi. Sonbahar kısa sürecek. Elinizi çabuk tutun. Allahaısmarladık. Kendinize iyi bakın.
Dostunuz A. Çehov
Kaynak: Yazışmalar, Yankı Yayınları, Aralık 1966, Türkçesi: Z. Zühre İlkgelen, sayfa 52-55.