Gerçekçiliğin belirgin özelliklerinin göreceliği – Bertolt Brecht

Gerçekçiliğin bilinen bazı belirleyici özellikleri, gerçekçi ayrıntılar, belli bir duyusal haz, «işlenmemiş» ham malzemenin varlığı ve benzeridir. Gerçekçi ayrıntı özeri yansıtır, asıl konu için az çok onsuz yapılabilecek bir nesnedir. Sezar’ın başındaki dazlağı buna örnek gösterebiliriz; ya da belli bir durumda girişilen kendine özgü bir eylemi yansıtır gerçekçi ayrıntı, belki bütün insanlarda genellikle rastlanabilmesine karşın, o büyük ilişkiler örgüsünde kendine özgü biçimde yer alan bir ayrıntıdır; diyelim ölüm döşeğinde Kral idarin çevresindekilerden ceketinin düğmelerinden birini açmasını istemesi, böyle bir gerçekçi ayrıntıdır.

Descartes felsefesinin temelleri üstüne yazılmış iddialı bilimsel bir incelemede ansızın şu satırları karşımızda buluruz: «Her ne kadar duyularımız bazan bizi uzağımızdaki ufak tefek nesneler konusunda yanılgılara sürüklerse de, duyusal algılarımızın çoğu öyledir ki, bunlarda herhangi bir kuşkuya kapılmamız asla düşünülemez; Örneğin burada olduğumu, sobanın başında oturduğumu, üzerimde kışlık bir palto bulunduğunu, kâğıda ellerimle dokunduğumu vb. algılamam bunlar arasındadır.» Böyle bir yeri okurken içimizde kesinlikle sanatsal bir yazı okuduğumuz duygusu uyanır, ilgili satırlarda Descartes, okuyucuyu özellikle gerçekçi biçimde kendisiyle düşünmeye çağırır. «İşlenmemiş» ham madde, olayın düz bir çizgi izlemesine karşı duran bir malzeme fazlalığını anlatır; salt konunun ayakta tutulması için gerekenden fazlasını veren karakterlerin çizimi (çelişkili insan), olay kapsamı dışında bırakılamayacak salt olgusaldın verilmesi, beklenmeyenin, rastlantının, istisnanın, doğru çıkmayan hesabın, kısaca genel olarak söylenildiği gibi gerçek yaşamla masa başında hesaplanan arasındaki ayrımın kayda geçirilmesidir. Çağımızın organize karmaşasında hesap bir sütçü kızın hesabından farksızdır kuşkusuz; bir sütçü kızın hesabı gözüyle bakılamayacak bir hesap (ek gelirleri kapsamına almayan bir hesap) daha gerçekçidir.

Bütün bunları tamamen pratik bir açıdan ele almak gerekir. O klasik Aslan Asker Şvayk anlatısında Hasek’in, kahramanım konunun gerektirdiği yere yollamadan, kentin alt kesiminde görülecek bir işini gidip gördürmesi, gerçekçi bir insan bilgisiyle davrandığım sergiler. Ayrıca, Hasek, genel içinde özel bir durumu, günlük yaşamda bir serüveni oluşturan asıl konu karşısında bağımsız bir tutum takınır ve Şvayk’ı da böyle bir tutum içinde gösterir, (…) ezilenin bir arada yaşamak zorunda bulunduğu kendisini ezene karşı uyanık dikkati, ezenin güçsüz ve kusurlu yanlarını alabildiğine titizlikle araştırarak ele geçirme yeteneği, düşmanın gerçek gereksinimlerini ve bocalayışlarını derinlemesine kavrama ve önceden kestirilemeyecek faktörlerle etki derecesi belirsiz olguları hesaba katma vb. gücü (Şvayk’ın sahra rahibine karşı ilişkisi). Duyusallığı, bu dünyaya yönelikliği, gerçekçiliğin en çok bilinen karakteristik özelliklerindendir. Ne var ki, yanıltıcılıktan uzak değildir bu özellik. Bir gerçekçi için insanın fizik gereksinimleri alabildiğine önemlidir. Böyle birinin, kendini açık seçik bir amaç uğrunda fizik gereksinimlere «aşağılık» damgasını yapıştıran ideolojilerden ve ahlâk vaazlarından yakasını ne ölçüde kurtarabileceği sorunu, adeta kesin önem taşır.

Kuşkusuz, insanın insan tarafından sömürüldüğü zamanımızda duyumculuk, açıklıkla, içinde oturulmaya elverişli olmayan evlerle, toplumsal nedenlerden kaynaklanan hastalıklarla, cinsel sapıklıklarla uğraşma biçiminde kendini açığa vurmaktadır. Ancak toplumsal nedenlerden kaynaklandıkları benimsendiği zamandır ki, bu olaylarla ilgilenmek gerçekçi nitelik taşıyabilir. Tek başına duyumculuk (sensualizm), gerçekçiliğin belirleyici bir özelliği değildir. Hiç değilse zaman zaman büyük ölçüde vazgeçilebilir özdeşleşme’ den. Yazar, okuyucuların duyularını uyarma yoluna başvurmadan, toplumsal olayları kavramada önemi pek büyük soyutlama yeteneklerini pekâlâ kamçılayabilir. Beri yandan, gerçekçilik, hayal ve icat gücünün saf dışı bırakılması gibi bir anlamı içermez. Cervantes’in Donkişot’u gerçekçi bir romandır; çünkü şövalyeliğin ve şövalyelik ruhunun gerilerde kaldığını gösterir; oysa şövalyeler yeldeğirmenlerine karşı asla savaşmamıştır. Bunun gibi, üzerindeki fantastik, giysinin de Anatole France’m birçok bakımdan gerçekçi Penguinler Adası’nı berbat ettiği söylenemez. Gerçek’i denetim altına alınabilir duruma getirmek için gereksindiği hiçbir araç, yazardan esirgenmemelidir. Hatta sözü edilen karakteristik özelliklerin bir yapıtta eksikliği de bazen hiç önem taşımıyabilir. Lenin’in Yüksek Dağlara Çıkış adındaki küçük kıssasını yazabilmek, her gerçekçi yazarı pek sevindirirdi kuşkusuz. îlgili kıssa, gerçekçiliğin klasik nitelikte küçük bir yapıtıdır; gerçekçi ayrıntılara, konuyu oluşturan malzemeye fazla ağırlık verilmesi vb. böyle bir yapıtın canına okuyabilirdi örneğin.

Bertolt Brecht
Sanat Üzerine Yazılar
Çeviri : Kamuran Şıpal

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz