Özgür Üniversite’de her salı günü Kapital satır satır okunuyor ve tartışılıyor. 2008 haziran itibariyle Kapital hakkında yazıyoruz. Hala sözümüzü bitiremedik. Şimdi Ahmet Tonak ve Sungur Savran tarafından yönetilen tartışma sayesinde Kapital’in tartışılması hakkında da tartışma olanağı doğmuş oluyor. Kapital politik taraflılığın bozucu etkilerinden özgürleşilmiş olarak pek tartışılamıyor. Yine de Özgür Üniversite şu an mümkün olan ortamın en iyisini sağlıyor.
Yöntem basitçe önceden belirlenmiş Kapital metninin değerlendirmesi şeklinde. Herkesin ilgili bölümü okuyarak geldiği varsayılıyor. Daha doğrusu bu toplantının amaçları bakımından zorunlu kural. Ama elbette okumadan gelenlerin kurala uymadıkları alınlarında yazmıyor. Bu kural sadece metinden bihaber konuşma hakkının katılımcının kendiliğinden feragati yoluyla fiilen kullanılamaması şeklinde kendisini gösteriyor. Buradan anlaşılacağı üzere oturumlar Kapital’i okumuş olanların tartışması amacını taşıyor.
Tartışmanın içeriğinin ilgili metinle sınırlı olması gerektiği de açık olmalı. Ancak yine de biraz ilgisiz noktaların gündeme gelmesi neredeyse kaçınılmaz oluyor. Örneğin sanatçının emeği ne üretiyor yada borsalar hakkında ne düşünmeliyiz gibi başlıklar hemen ortaya çıktılar. Katılımcıların yanısıra toplantıyı yönetenler de yine doğal yollardan kararlaştırılmış metnin dışına taşabiliyorlar. Bu kaçınılmazlıklar henüz gündemi işgal edip, kararlaştırılmış başlığı gümbürtüye getirmiş değil. Dolayısıyla başarılı bir sürecin işlediğini rahatlıkla söyleyebiliriz.
Tanışma toplantısının ardından, henüz önsözlerin tartışıldığı ilk toplantıda birçok marksistin dilinde artık bir alışkanlığa dönüşmüş olan bir kapitalizm tanımı toplantı yöneticileri tarafından gündeme getirildi. Toplantıyı yönetenlerin katılımcılara göre kurallar karşısında daha özgür olmalarına karşı konulamaz. Hele hele aslında bir bütün olan bir konuyu parça parça tartışmak fiziki bir zorunluluk ise, bu zorunluluk bir yapaylık demek ise, doğal bütünlük adına yöneticinin yetkili olması gerekir. Böyle bir durumda yöneticinin açtığı bir başlığa katılımcıların dahil olması da doğal olur.
Kapitalizm genelleşmiş meta üretimidir. Bu tanım marksistlerin genelleşmiş kapitalizm tanımıdır. Tanımın genelliğini iddia etmekle biraz haksızlık ediyor olabiliriz. Ama okuyucu şu an bir not alabilir. Bahsi geçen kapitalizm tanımı kendisine aykırı gelmişse bize bildirebilir. Böylece biz de kendi yargımızı gözden geçirme imkanı ediniriz. Kapitalizmin genelleşmiş bir meta üretimi olduğu bilimsel olarak doğru mu acaba sorusuna toplantı yöneticileri elbette bir cevap verdiler.
Tanım bir betimleme amaçlanıyorsa elbette ki yanlış değil. Zencilerin insan olduğunu söylemekte kimsenin kulağını rahatsız etmez. Tersine “sizce Zenci’nin insan olarak tanımlanması bilimsel olarak doğru mu? Bana yanlış gibi geliyor da!” şeklindeki bir soru herkesi mutlaka rahatsız edecektir. Ama neden?
Zencilerin de insan olduğunu savunanlar ile bunun tersini düşünenler çok uzak olmayan bir geçmişte amerikan iç savaşının taraflarıydılar. Zafer eşitliğin yani zencilerin insan olduklarını savunanların yani kapitalizmin zaferiydi!
Üzerinde toplumsal saflaşmaların yüklü olduğu tanımların tartışılmasının önünde bazen büyük engeller vardır. Gerçekte zenci kavramı bilimin konusu olduğunda bahsi geçen tanım tamamen yanlıştır. Düşünelim zenci kürt olsaydı ve ama ben zenciyim diye dikleniyor olsaydı onun insan olduğunu iddia eden tanımlama ne anlama gelecekti! Türkiye’de yaşayanların herhalde en iyi anlayacağı şey budur. Bu tanım bir resmi ideoloji, baskı ve inkar politikasından başka bir şey olmayacaktı.
Bazen gerçeğin yada doğru tanımın ne olduğunun bir anlamı olmaz. Zenci esas olarak siyah derililiktir. Doğru tanım basitçe budur. Halbuki zenci insandır demekle zencinin ne olduğunu es geçmiş oluruz. Zencilerin köle olduğu, konuşan bir hayvan türü sayıldığı bir ortamda bu türden bilimsel tanım merakının ne derece abes kaçacağını okuyucu rahatlıkla fark edecektir.
Kapitalizmi bilimsel olarak doğru tanımlamak sözkonusu olduğunda benzer bir sorun doğmaktadır. Marx ayırdedici ve bilimsel bir tanım konusunda çok hassas olduğu ve kendi metninde birçok defa ayırdedici fark konusuna döndüğü için kapitalizmin böyle tanımlanmasına itiraz etmek her kapital okurunun doğal hakkıdır.
Ahmet Tonak bu abes soruya karşı, kapitalizmin çeşitli tanımları olabileceğini kendisinin bu tanımı tercih ettiğini ifade etmekle yetindi. Sungur Savran ise genelleşme ile metaların arasına emekgücü metasının dahil olmasının anlaşılmasının uygun olacağını söyledi.
Soruda kapitalizm öncesinde de meta üretiminin varolduğu, genelleşme kavramının belirli bir yüzdenin aşılmasını ima ettiği söyleniyor ve Marx’ın kapitalizm yalnızca meta üretimi değil, esas olarak artı-değer üretimidir şeklindeki sözleri hatırlatılıyordu.
Oturum yöneticilerinin kararlı tavrı ve tanım konusunda birbirlerini teyit etmeleri netameli bir alanda olduğumuzun işareti de sayılabilir. Böyle düşünmek için biraz ardniyete ihtiyaç var.
Tanımın negatifine baktığımızda hassasiyetin kaynağı biraz daha göze görünür olacaktır. İlerleyerek şöyle mantık yürütelim. Kapitalizm meta üretiminin genel niteliğine son vermek suretiyle ortadan kalkacaktır. Yada metalaşmaya karşı mücadele kapitalizme karşı mücadeledir. Dahası burjuvazi tüm dünyada özelleştirme süreçleriyle meta üretimini genişletmeye çalışmaktadır. Sağlık, eğitim vb birçok kamusal başlığı metalaştırmak amacı taşıyan neoliberal programlar güncel gerçekliğimizdir. Tüm bunlar metalaşmaya karşı mücadelenin ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. O halde kapitalizmin genelleşmiş meta üretimi olduğundan şüphe duymaya gerek yoktur. Hatta biraz daha sert ifade edersek bu tanıma karşı çıkmak liberal bir saptırma girişimi sayılmalıdır. Çok mu ileri gittik? Eğer tanımın üzerindeki politik yükün ne olduğu böylece açığa çıkıyorsa ileri gitmekte fayda var demektir.
Bilimsel titizlik biraz önce kendisini köleciliğin saflarında bulmuştu, şimdi de emperyalizmin safında buldu.
Bir başka politik hassasiyeti de hatırlatarak düşünmeye devam edelim. Eğer geleceğin toplumu yani komünizm önyargılarımızın aksine kapitalizm gibi genelleşmiş bir meta üretimi biçimini alırsa, günü geldiğinde biz kapitalizm ile komünizmi nasıl ayırt edeceğiz. Gerçi Sungur Savran’ın vurgusuyla komünizmde emekgücü metası artık varolmadığı için genelleşmiş bir meta üretiminden bahsedilemeyeceğini kolayca söyleyebiliriz. Ama bu durumda bir başkası da çıkıp, kapitalizm de genelleşmiş meta üretimi sayılamaz, çünkü asıl genelleşme köleci üretimdedir diyebilir. Açıklaması da basittir. Köleci üretimde emekgücü değil emekçinin kendisi yani tümü metalaşmıştır. Bu açıdan kapitalizm genelleşmiş meta üretimi değil, daralmış meta üretimidir! Amerikan iç savaşının da gösterdiği gibi kapitalizm emekçinin metalaşmasına gerekirse şiddet kullanarak son verir. Demek ki kapitalizm bir tür metayı kesinlikle yasaklaması yönünden metalaşmanın en genel biçimi sayılamaz!
O halde biz şimdi Kapital’in sayfalarını çevirmeliyiz.
Marx meta üretimi ve dolaşımını inceledikten sonra, meta üretiminin kategorilerini bilmekle kapitalizm hakkında hiçbir şey bilinmiş olmayacağını ilan eder, ardından artı değerin meta dolaşımından çıkamayacağını kanıtlar. Kapitalizm ancak bir dünya pazarı oluşturacak derecede gelişmiş olan meta üretimi temeli üzerinde 16. yüzyılda doğabilecektir. Marx tüm bunların ardından meta üretimini değer üretimi olarak, kapitalizmi ise değerlenme süreci olarak tanımlamaktadır. Marx’ın meta üretimi ile kapitalist meta üretimini ayrıştırma konusundaki ısrarı gayet açıktır. Marksistlerin ise bu ayrımı silikleştirme konusundaki ısrarı ortadadır. Bu çelişki, üstü ebediyen örtülü kalabilecek bir çelişki değildir.
Aslında meta üretiminin çok yaygın ve baskın bir hale gelmesi kapitalizm ile birlikte olmuştur. Bu açıdan genelleşmiş meta üretimi tanımı akla doğallıkla çok uygundur. Biz eğer bilimsel bir tanım arıyor ve Marx’ı anlamaya çalışıyorsak, doğrusu Marx’ın söylediğidir. Bir de bilimsel bilgi anlamsız kalmayacak ve bir işe yarayacaksa mümkün olduğunca tam ve doğru olmalıdır.
Örneğin meta üretimi olgusu Marx’ın tanıtlaması çerçevesinde sömürüsüz bir toplum ile bağdaşıyor olduğuna göre, geleceğin komünizminin, meta üretimi ile bağdaşıyor olması olasılığı, akla uygundur. Biz eğer gerçekten kapitalizmden kurtulmak istiyorsak dikkatimizi onun ayırt edici yanına yöneltmeliyiz. Bunu yapmadan kapitalizmden kurtulmayı hayal etmekte biraz abes olacaktır. Komünizme dair pratik bir gözlemimiz yoktur. Marx’ın da haklı olarak saptadığı gibi, meta dolaşımı hem sömürüyü açıklayamaz, hem de sömürüye elverişli değildir. Özetle basit meta üretimi insanlığın elinde pratik olarak yüzyıllarca yaşam bulmuş ve sömürüyü zorunlu kılmayan tek biçimdir. Hatta ilkel komünler bile kollektif üründe bir fazlalık olduğunda komün liderlerinin kişisel tasarruflarına karşı içsel bir engel taşımazlar. Belki geleceğin toplumu sözün gelişi komünist meta üretimi olmayacaktır. Ama eğer öyle olacaksa biz kapitalizmi genelleşmiş meta üretimi olarak tanımlamakla olası geleceği kurgulayabilme imkanını da kendi ellerimizle iptal etmiş oluruz. Marx kendi analizinde böyle bir tedbirsizliğe düşmüyor. Halbuki ondan 150 yıl sonra biz daha uyanık olmak durumunda değil miyiz?
Marx kendi incelemesini bir eleştiri olarak kurgulamaktadır. Engels ile birlikte kendi dönemlerindeki fikir hayatındaki kaos karşısında eleştiri yöntemini hem gerçeği bulmanın bir yolu, hem de onu gündeme getirmenin bir yolu olarak görüyorlardı. Pekala kendi fikirlerini teorik olarak ilan edip eleştirilmeyi de bekleyebilirlerdi. Sonuçta Marx kendi yaşam süresi içerisinde gözlemlediği fikirleri eleştirerek hasımlarını da alt etmiş oldu. Bu yöntemin tek bir boşluğu vardır. Henüz ortaya çıkmamış fikirlere karşı eleştiri yöntemi ile üstünlük elde edilemez. Bizim örneğimizde de Marx esas olarak kapitalizmi evrensel bir biçim gibi sunmak isteyen burjuva iktisatçılarını eleştirmektedir. Marx kapitalizmin tanımını bu yüzden netleştirmeye çalışmaktadır. Marx’ın çabasının, bugünün marksistlerinin eleştirilmesi ile doğal olarak ilgisi yoktur. Biz, onun yaptığı tanımı ancak tesadüfen denk gelmesi yüzünden Marksistleri yargılamak için kullanabiliyoruz.
Eleştiri yöntemi çok etkili olmakla birlikte bu türden boşluklara sahiptir. Sıvının boşluklara akması gibi marksistler de, Marx’ın boş bıraktığı alanlara kaydılar. Orada Marx’ın öldürücü eleştiri okları doğal olarak yoktu. Saçmalamanın serbest olduğu bu özgür alanda Marx yandaşı olmak her tür eleştiriye karşı çok güçlü bir kalkan oluyordu.
Bütün bu söylenenlerden sonra eleştiriciliğin, bilimsel bir çalışmanın sunuluşunda güncel olarak etkili olmakla birlikte tarihsel olarak yetersiz bir yol olduğu anlaşılmış olmalı.
İnsanlar doğaları gereği eksiklidir. Onların doğruya doğru içsel bir eğilimi yoktur. Binlerce yıl kafasına elma düşer, ancak bir seferinde akıl ederler. Bunu da ancak bir işlerine yararsa ileride hatırlarlar. İnsan doğa tarafından sürekli hizaya getirilen, ancak kafasını sürekli vura,vura öğrenebilen bir varlıktır. Yetenekleri çok büyütülmemelidir. Yeteneği, öğrenebiliyor olmasından ibarettir. Bunu da yapmadığında kendisinden çok fazla bir şey beklenmemelidir.
Dr. Suat Kamil Aksoy