Mayıs 21
Dünya Kültürel Çeşitlilik Günü
1906 yılında, Kongo selvasında yakalanan bir pigme New York’taki Bronx Hayvanat Bahçesi’ne getirildi.
Pigmeye Ota Benga ismi verildi ve bir kafesin içinde, bir orangutan ve dört şempanzeye birlikte halka gösterilmeye başlandı. Uzmanlar kamuoyuna bu hümanoidin eksik halka olabileceğini söylüyor ve bu varsayımlarını teyit etmek için de onu tüylü kardeşleriyle oynarken gösteriyorlardı.
Bir süre sonra Hıristiyan şefkati pigmeyi hayvanat bahçesinden kurtardı.
Her yol denendi, ama hiçbiri işe yaramadı. Ota Benga kurtarılmayı reddediyordu. Konuşmuyor, yemek masasında tabakları kırıyor, ona dokunmak isteyen herkese vuruyor, hiçbir iş yapmayı beceremiyor, kilise korosunda şarkı söylemeyip susuyor, onunla fotoğraf çektirmek isteyenleri ısırıyordu.
1916 kışının sonunda, on yıllık evcilleştirmenin ardından, Ota Benga ateşin karşısına oturdu, çırılçıplak soyundu, ona zorla giydirilmiş olan giysileri yaktı ve çaldığı bir tabancayla kendi kalbine nişan aldı.
Mayıs 16
Marş, marş, tımarhaneye
Orfoz ve diğer balıklar,
yunuslar, kuğular, flamingolar, albatroslar,
penguenler,
bizonlar,
devekuşları,
koalalar,
orangutanlar ve diğer maymunlar, kelebekler ve diğer böcekler
ve hayvanlar alemindeki daha birçok akrabamızın bir dönem ya da devamlı olarak, dişi dişiye ya da erkek erkeğe eşcinsel ilişkileri oluyor.
Neyse ki onlar insan değiller: bu sayede tımarhaneden kurtuldular.
1990 yılında bugüne dek, eşcinsellik Dünya Sağlık Örgütü’nün akıl hastalıkları listesinde yer aldı.
Mayıs 17
İnsani barınak
Geldi gelecek derken, yirmi birinci yüzyıl da geldi ve geçmeye başladı bile, ama milyarlarca insan hâlâ evsiz.
Bu soruna bir çözüm arayışındaki uzmanlar otuz yedi yıl boyunca bir sütunun tepesini kendine mekân edinen Hıristiyan Aziz Simeon örneğini inceliyorlar.
Aziz Simeon sabahları ibadet etmek için oradan iner, geceleriyse uyurken oradan düşmemek için kendini sütunun tepesine bağlardı.
Mayıs 18
Hafızanın yolculuğu
1781’de, Túpac Amaru, Cuzco şehrindeki Silah Meydanı’nın tam ortasında balta darbeleriyle paramparça edildi.
İki asır sonra, tam o noktada ayakkabı boyamakta olan yalınayak bir çocuğa turistin biri Túpac Amaru’yu tanıyıp tanımadığını sordu. Küçük ayakkabı boyacısı kafasını kaldırmadan taradığını söyledi. Ve bir yandan işini yaparken neredeyse gizlice mırıldandı:
-O rüzgârdır.
Mayıs 19
Peygamber Mark
Mark Twain şöyle demişti:
-Ben buraya 1835’te Halley Kuyrukluyıldızca geldim. Kuyruklu yıldız 1910’da geri gelecek ve ben gitmek için onu bekliyorum. Buna karşılık, Her Şeye Kadir şöyle dedi: “Burada açıklanamaz iki anormallik var. Birlikte geldiler ve birlikte gidecekler”.
Kuyrukluyıldız dünyayı 1910 yılının bugünlerinde ziyaret etti. Sabırsız Twain ise bir ay önce gitmişti.
Mayıs 20
Eşine az rastlanır bir sağduyu vakası
1998’de Fransa haftalık çalışma süresini otuz beş saate indiren bir yasa çıkardı.
Daha az çalışma, daha çok yaşama: Thomas More Ütopya adlı eserinde bunu düşlemişti, ama bu tür bir sağduyu eylemine bir ulusun cüret etmesi için beş asır beklemek gerekti.
Netice itibarıyla çalışma süresini azaltıp bizim özgürlük alanımızı arttırmayacaklarsa makineler neye yarar ki? Teknolojik ilerleme neden bize işsizlik ve sıkıntı getirmek zorunda olsun ki?
İlk kez olarak, en azından bir ülke, onca akıldışılığa meydan okudu.
Ama sağduyu çok kısa sürdü. Otuz beş saat yasası on yaşındayken öldü.
Mayıs 22
Tenten vahşilerin arasında
Tenten’in babası, Belçikalı çizer Herge 1907’de bugün doğdu.
Çizgi roman kahramanı Tenten beyaz ırkın medenileştirme erdemlerinin ete kemiğe bürünmüş halini canlandırdı.
En heyecanlı macerasında Tenten o sırada hâlâ Belçika’nın mülkiyetinde bulunan Kongo’yu ziyaret etti. Orada siyahların sersemliklerine kahkahalarla güldü ve vaktini avlanarak geçirdi.
On beş tane antilop öldürdü, postuna bürünüp kılık değiştirmek için bir maymunun derisini yüzdü, dinamit lokumuyla bir gergedanı havaya uçurdu ve birçok timsahın açık duran ağzına ateş etti.
Tenten fillerin siyahlardan çok daha iyi Fransızca konuştuklarını söylüyordu. Yarımda bir hatıra götürmek için o fillerden birini öldürdü ve dişlerini söktü.
Yolculuk çok eğlenceli geçti.
Mayıs 23
Kudretin imalatı
Dünyanın sahibi, petrolün kralı, Standart Oil Company’nin kurucusu John D. Rockefeller 1937’de öldü. Neredeyse bir asır yaşamıştı.
Otopside vicdan namına herhangi bir şeye rastlanmadı.
Mayıs 24
Dinsizler ve aziz
1543 yılında bugün, Nikolas Kopernik öldü.
Dünyanın güneşin etrafında döndüğünü kanıtladığı kitabının ilk nüshaları piyasa çıktığı günlerde öldü.
Kilise, yanlış bilgiler içerdiği ve Kutsal Metinler ile çeliştiği gerekçesiyle, kitabı yasakladı; kitabı yaydığı için rahip Giordano Bruno’yu odun ateşinde yaktı, Galileo Galilei’yi de okuyup inandığını inkâr etmeye zorladı.
Vatikan üç buçuk asır sonra, Giordano Bruno’yu canlı canlı kızartmış olmaktan ötürü pişmanlık duydu ve avlularından birine Galileo Galilei’nin heykelini dikeceğini ilan etti.
Tanrının dünyadaki büyükelçiliği adaleti sağlamakta hiç acele etmiyor.
Ama bu dinsizleri affetmesiyle eşzamanlı olarak, Vatikan, Engizisyon kardinali Roberto Bellarmino’yu aziz ilan etti. Bruno ve Galileo’yu yargılayıp mahkûm eden ve şu anda göklerde olan Roberto’yu aziz yaptı.
Mayıs 25
Sapkınlıklar
325 yılında Hıristiyanlığın ilk evrensel kilise şurası İmparator Konstantin’in çağrısıyla Nicea (bugünkü İznik, ç.n.) şehrinde toplandı.
Şuranın sürdüğü üç ay boyunca, üç yüz piskopos sapkınlıkla mücadelede gerekli olan bazı dogmaları onayladılar ve Yunanca hairesis sözünden gelen ve seçim anlamına gelen sapkınlık (İspanyolcası herejia ç.n.) sözcüğünün bundan böyle hata anlamına gelmesine karar verdiler.
Ya da başka bir deyişle: özgürce seçen ve inancın efendilerine boyun eğmeyen hata işlemiş olacaktı.
Mayıs 26
Sherlock Holmes iki kez öldü
Sherlock Holmes’un ilk ölümü 1891’de oldu. Onu babası öldürdü: Yazar Arthur Conan Doyle, yarattığı ukala karakterin ondan daha meşhur olmasına daha fazla dayanamadı ve Alpler’in tepesinden Sherlock’u uçuruma yuvarladı.
Haber Strand dergisinde yayınlanınca kısa sürede herkes tarafından duyuldu. Bunun üzerine bütün dünya yasa büründü, dergi okurlarını, yazar da dostlarını kaybetti.
Dedektiflerin en ünlüsünün yeniden dirilmesi çok gecikmedi.
Conan Doyle’un ona hayata geri döndürmekten başka çaresi yoktu.
Sherlock’un ikinci ölümüyle ilgili hiçbir şey bilinmiyor. Baker Street’teki evinde kimse telefonu açmıyor. Gerçi Times gazetesinin sayfalarında ölüm ilanı yayınlanmış olsaydı illaki dikkat çekerdi, ama onun vaktinin de çoktan gelmiş olması lazım, burası kesin, zira hepimiz ölmek zorundayız.
Mayıs 27
Sevgili serseri
1963’te Fernando öldü.
O bir özgürdü. Aynı zamanda hem herkesin hem de hiç kimsenindi.
Meydanlarda kedi koşturmaktan sıkılınca, şarkıcı ve gitarist arkadaşlarıyla sokakları arşınlamaya başlar ve onlarla birlikte, nereden gelirse gelsin, müzik sesine doğru gider ve o eğlence senin bu eğlence benim dolaşıp dururdu.
Konserlerden asla eksik olmazdı. İyi kulaklara sahip bir eleştirmendi; dinlediği şey hoşuna giderse kuyruğunu sallar, beğenmezse homurdanırdı.
Köpek toplayıcıları onu yakalayınca köylü bir kadın tarafından kurtarıldı. Bir otomobil tarafından ezilince ona en iyi doktor baktı ve muayenehanesinde yatırdı.
Herkesin ortasında işlediği şehvet günahları yüzünden yediği tekmeler onu hırpalayınca İlerleme kulübüne mensup çocuk tugayları ona acil tedavi uyguluyorlardı.
Yaşadığı şehir olan Arjantin’in Chaco bölgesindeki Resistencia’da Fernando’nun üç tane heykeli dikili.
Mayıs 28
Oswiecim
2006 yılında bugün, Katolik Kilisesi’nin başı Papa Benedicto, Polonya dilinde Oswiecim denen şehrin bahçeleri arasında dolaştı.
Bu gezinin belli bir anında manzara değişti.
Alman dilinde, Oswiecim şehrinin adı Auschwitz’dir.
Ve Papa Auschwitz’de konuştu. Dünyanın en meşhur ölüm fabrikasından sordu:
-Ya Tanrı, o neredeydi?
Hiç kimse Tanrı’nın asla mekân değiştirmediğini ona söylemedi.
Ve yine sordu:
-Tanrı neden sessiz kaldı?
Hiç kimse sessiz kalanın Kilise, Tanrı adına konuşanınsa onun Kilisesi olduğunu söylemedi.
Mayıs 29
Vampirler
1725 yazında, Kisiljevo Köyü’nde Petar Blagojevic tabutundan kalkıp dokuz komşusunu ısırdı ve onların kanını içti. O dönemde bu bölgenin idaresini elinde bulunduran Avusturya Hükümeti’nin emriyle, asayiş güçleri kalbine bir kazık saplayarak onu kesin bir biçimde öldürdüler.
Petar, resmi olarak ilk kabul edilen, ama en az meşhur vampirdi.
En çok sükse yapan Kont Drakula ise 1897’de Bram Stocker’ın kaleminden doğdu.
Drakula, bir asırdan biraz daha uzun bir süre sonra jübile yaptı. Hollywood’un ürettiği uyduruk vampirlerin ve vampirciklerin rekabeti onu zerre kadar endişelendirmiyor ama aşılamaz kahramanlık hikâyeleri onun canını sıkıyordu.
Bu yüzden istifa etmekten başka çaresi kalmamıştı. Bankaları batırıp duran ve sanki dünyanın boynuna yapışmış gibi kanını emen doymak bilmez kudretliler karşısında çaresiz bir aşağılık kompleksi hissediyordu.
Mayıs 30
Odun ateşinden sunağa
1431 yılında bugün, on dokuz yaşında bir genç kız, Rouen’in eski Pazar yerinde canlı canlı yakıldı.
Odun yığının üzerine çıkarken başına geçirilmiş kocaman başlığın üzerinde şu yazılar okunuyordu:
Sapkın
Sabıkalı
Dinden dönmüş
Putperest
Yakıldıktan sonra külleri, bir köprünün üzerinden Seine Nehri’ne atıldı ki, sular onu mümkün olduğunca uzağa götürsün.
O Katolik Kilisesi ve Fransa Krallığı tarafından mahkûm edilmişti.
Onun adı Jeanne d’Arc’ti. Size tamdık geliyor mu?
Mayıs 31
Yanmaz
Mucizelerin yaratıcısı Sinyora Girardelli, 1820 civarında, Avrupalı seyircilerin gözlerinin yuvalarından fırlamasına sebep oluyordu.
Yanan mumlarla kollarını okşuyor, ateşin üzerinde yalınayak dans ediyor, ateşi elleriyle karıştırıyor, dumanı tüten kızgın demirlerin üzerine oturuyor, alevlerle banyo yapıyor, kızgın yağ ile ağzını çalkalıyor, ateş yutuyor, korları ağzında çiğniyor ve onları madeni sterlinlere dönüşmüş halde dışarı tükürüyordu… Ve bunca yakıcı gösterinin ardından, kar rengi teniyle sapasağlam duran bedenini gösteriyor ve alkış yağmuruna tutuluyordu.
-Hepsi numara, diyorlardı her şeyde kusur bulanlar.
O hiçbir şey söylemiyordu.
Eduardo Galeano
Ve Günler Yürümeye Başladı
Çeviri: Süleyman Doğru / Sel Yayıncılık