Franz Kafka’nın Hayvan Metinleri Üzerine – M. Kâmil Utku

Kafka, yazmayı ölümüne dek sürdürdü, yazdığı süre boyunca hayvanlarla ilgili metinler kaleme aldı. Sadece bu kitapta toplananlarla sınırlı değil bu metinler. Yine Altıkırkbeş tarafından yayınlanan Bir Köy Hekimi ve Bir Açlık Sanatçısı adlı öykü kitaplarında da, hayvanlarla ilgili öyküler yer almaktadır.3 Bunun yanı sıra, Dönüşüm adlı ünlü uzunöyküsünü de hayvanlarla ilgili metinlerinin arasına katabiliriz.

Deleuze-Guattari ikilisinin, Kafka’nın hayvanlarla ilgili metinlerine dair şöyle bir saptamaları var: Kafka hayvan metinlerinin bir sonuca bağlanamadığını gördüğünde, kısa metinleriyle yetinemeyerek roman boyutunda metinler üretmeye başlamıştır. Ne yazık ki, diğer pek çok Deleuze-Guattari saptamasının tersine, gerçeklerle örtüşmeyen bir saptama bu.

Çünkü Kafka’nın elinizdeki kitapta toplanan metinlerinin yazılışı, 1907-1908 yılından başlayarak ölümüne dek uzanan bir sürece yayılmış durumdadır ve çok küçük parçacıkları da kapsamaktadır. Bu kitapta yer alan Yuva, Bir Köy Öğretmeni ve Bir Köpeğin Araştırmaları adlı öyküler ise, Kafka’nın son döneminin eserleridir: Bir Köy Öğretmeni savaş sonrası yıllarda, yani 1918’den sonra kaleme alınmıştır. Yuva, Kafka’nın Berlin’deki ikameti sırasında, 1923-1924’de kaleme alınmıştır. Bir Köpeğin Araştırmaları ise, Max Brod’un iddiasına göre, büyük olasılıkla Kafka’nın kaleme aldığı son metindir.

Sadece metinlerin hacimlerinin büyümesine bakarak, Deleuze-Guattari ikilisinin saptamalarına katılmak mümkün gözükmüyor. Elbette, tıpkı hukuk örneğinde olduğu gibi, hayvanlar dünyasının da Kafka için önem taşıdığı konusunda bir kuşku yok. Üzerine konuşulması gereken, Kafka’nın hayvanlar dünyasına neden bu denli düşkün olduğu.

Yuva, Kafka’nın en dikkat çekici öykülerinden biridir. 1923-1924’de, Kafka’nın Berlin-Steglitz’deki kira evinde yazılmıştır. Kafka o dönemde artık geri dönüşsüz bir seyir izleyen tüberkülozunun tedavisi ile uğraşmaktaydı. Birçok yorumcu, öyküde çizilen yuva ile Kafka’nın gövdesi arasında koşutluklar kurmuşlardır. Yuvanın ağzı, Kafka’nın ağzı; kale alanı kalbi; dehlizler de damarlarıdır bu yoruma göre. Kafka’nın artık beyninden gelen uyarıları dikkate almayı reddeden gövdesi, toprak altında yaşayan bir hayvanın tekinsiz yuvası biçiminde görünür. Bu yoruma bir kanıt da, Kafka’nın günlük konuşma argosunda, kesilmeyen öksürüğü için “hayvan” sözcüğünü kullanmasıdır. Psikanalitik yoruma göre, Kafka kendi gövdesiyle giriştiği savaşımın utku şansı kalmadığını bilir gibidir. Hayvan bir süreliğine dışarı çıkıp yuvasını dışarıdan bakan bir göz olarak izler. Kafka’nın öykü aracılığıyla kendi gövdesine bakışı da bu yöndedir belki.

Burada, insan zihninin kurduğu düzeneklerle, hayvanların dünyasındaki4 doğal düzeneklerin bir benzeştirmesini buluruz. Kafka’nın çoğu hayvanı, insan yapısına benzeyen düzenekler inşa ederler. Bu yapıların inşası, hayvanların zihnindeki bir gelişmenin sonucu olarak kalkışılan bir davranış kalıbı mıdır? Pek değil. Söz konusu hayvanların zihninde bir ilk uyanış anının, bir erginlenmenin gözüktüğü söylenebilir ama o anı insan zihniyle koşutluk içinde okumak doğru olur mu?

Bu soruya ilişik olarak, can alıcı önemde bir diğer soru: Kafka’nın insan zihninin düzenekler kuran yapısına dair bilgi sahibi olduğunu varsaysak bile, hayvan zihnine dair bilgi sahibi olduğunu gösteren bir kanıt var mıdır?

Bu bağlamda, Kafka’nın metinlerindeki hayvanlara dair yapıların doğal süreçlerin eseri olduklarını, Kafka’nın bu metinleri oluştururken hayvanları incelediğini ya da izlenimci bir biçemle yazdığını söylemek olanaksızdır. Kafka insan ve hayvan zihinsel süreçleri arasında koşutluk kurmak amacında değildi.

Söze psikanalitik bir yorumdan girdiğimize göre, aynı dizgede şunu eklemek yerinde olabilir: Kafka’nın hayvanları düzenekler oluştururlar, çünkü bu düzenekler onların güvenliklerini sağlayacaktır. Kafka’nın kişinin güvende yaşayabileceği alanlar konusundaki hassasiyeti göz önüne alındığında, hiç de şaşırtıcı olmayan bir durum.5

Güvenlikle ilgili bir okuma yapılacaksa, Kafka’yı çok etkileyen Kierkegaard’dan bir alıntı yapmak gerekecek. Kapitalizmin egemenliğini ilan ettiği dönemin düşünürlerinden Kierkegaard şöyle yazıyor: “İnsan hangi ülkede olduğunu koklayıp anlamak için parmağını toprağa sokar. Parmağımı varoluşun içine sokuyorum; hiçbir kokusu yok. O halde neredeyim ben? ‘Dünya’ ne demek? Kim beni bu Bütün’ün içine çekti ve böyle yalnız bırakıverdi? Niçin bana hiçbir şey sorulmadı? Niçin ruh pazarlayan bir satıcının malıymış gibi ben de gelip sıraya dizildim?…

Kierkegaard’ın varoluşuna dair duyumsadığı kaygı, Kafka’nın güvenlik gereksinimiyle yakın akrabadır. Kaygı, giderek tekinsizlik duygusu, Kafka’nın hayvan metinleri için anahtarlardan birdir – buna dönmek üzere…

Hayvanların inşa ettiği yapıları, modernist düzenekler olarak okumak da mümkün. Bu doğrultuda, Kafka’nın hayvanlarının zihinsel yapıları ile insan zihinsel yapıları arasında koşutluk kurulamasa bile, hayvan toplumunun oluşturduğu düzenekler ile insan toplumu düzenekleri arasında koşutluk kurmak mümkün olabilir mi?

Bu benzeştirmeyi yapmak, daha mümkün görünüyor. Kafka’nın erken kapitalizm çağının toplumsal düzeneklerini en iyi betimleyen yazarlardan biri olduğunu söylemek çok abartılı değildir. Elbette, bu düzenekleri doğrudan çizmeye kalkışmaz Kafka; daha çok onların değişik düzlemlerdeki temsillerini gösterir okuyucusuna.6

Bir Köpeğin Araştırmaları, bireyi sıkıdüzen içinde sarıp sarmalayan bir topluyaşamın betimlemesi olarak okunduğunda, zengin çağrışımlar içeren bir depo görünümü kazanır. Bu öyküden Yuva’ya bir çizgi çekersek, hayvan topluyaşamının tıpkı insan topluyaşamının sorunlarıyla malul biçimde çizildiğini keşfederiz.

Bu dünyada güvenlikten daha önemli bir sorun yoktur ama diğer dertler de gözardı edilecek gibi değildir: Hayvanlar diğer hayvan türleriyle, giderek kendi soydaşlarıyla bile iletişim kuramazlar.

Bu iletişimsizliğin doğal getirisi olarak, Kafka’nın çizdiği hayvanlar dünyasında yoğun bir yabancılaşma duygusu yaşanır. Her bir hayvan, diğer hayvanları ötekileştirerek kendini tanımlama çabasını güder. Bu tanımlama eylemi, sık sık saldırgan güdülere dönüşür. Çizilen resim nasıl da XX. yüzyılın ilk çeyreğine benzemektedir.

Elbette, Kafka’nın aile kurumuna bakışına dair kötümser bir çıkarım yapmak da mümkün: Kafka’nın hayvanlar dünyasında akrabalık ilişkileri yok sayılacak denli az önem taşır. Hayvan olan’ın yabancılaşması insan olan’ı bu anlamda da izler: Yalnızlık duygusu, Kafka’nın insanlara dair metinlerine göre çok daha yoğundur.

Eğer hayvan topluyaşamı insan topluyaşamı ile benzeştirme içinde çizilmişse, hayvanların birey olarak seçimleri de önem kazanacaktır. Hayvanların harekete geçerken bir ilk aydınlanma anından ivmelendiklerini söylemiştim. Pekiyi, hayvanların insana benzeyen bu erginlenme anından sonraki davranışları için ne söylenebilir?

İlk olarak söylenmesi gereken, hayvanların öncelik alma ve sorumluluk taşıma konularında zayıf olarak çizildikleridir. Nedir, Kafka metinlerindeki insanlar bu konuda başarılı sayılabilirler mi? Bunu iddia etmek güçtür, Kafka’nın çizdiği her yazınsal karakter, ister hayvan ister insan olsun, hedefe odaklanma konusunda sorun yaşar. Kimi yorumcular, Kafka hayvanlarının hayvan oluş’un rahatlığı içinde devindiklerini, bu yüzden Kafka hayvanları için bir hedef duygusunun söz konusu olamayacağını söylemişlerdir.

Deleuze-Guattari bu saptamayı bir adım ileri götürerek, Kafka’nın özellikle hayvanlarla ilgili metinlerinde de bir hedefe varamama durumunun belirdiğini iddia etmişlerdir: Kafka’nın hayvanlarla ilgili metinleri, gerçek bir bitime ulaşma konusunda hacimleriyle doğru orantılı bir sorun yaşamaktadırlar.

Bu sorunun en azından Yuva öyküsünde yaşanmadığını Kafka’ya dair tanıklıklardan biliyoruz.7 Bir de Kafka’nın Dava ve Amerika dâhil, en ünlü romanlarını bile sonuçsuz bıraktığını, ya da daha tuhaf bir yöntem olarak çok-sonuçlu metinler yazdığını anımsarsak, sonuca ulaşmaktan yoksunluk, hayvan öyküleri özelinde söylenmesi güç bir iddia olarak beliriyor.

Fakat şu ayrımı da konuşmadan geçmemeli: Kafka’nın hayvanları insan oluş’la bu denli yakın ilinti içindeyseler, Kafka da Aydınlanma edebiyatının en büyük tuzağına düşmüş olmuyor mu?8 Kafka, bir hayvanı insanlar dünyasına dair düzenekler silsilesini betimlemek için kullanıyor ise, Aydınlanma edebiyatının düşünsel düzeneklerini doğrulatmak için “yarattığı” soylu vahşi tasarımını başka bir yoldan yinelemiyor mu?

Söz buraya dek gelmişken, Kafka’yı bağlayabileceğimiz bir geleneği yazıya katmalı. Aydınlanma düşüncesi aklın egemenliğini9 ilan ederken, insan soyunun doğal olana dair gerçeküstü inanışlarına güçlü ket vurdu. Hortlaklar, periler ve diğer gerçeküstü yaratıklarla birlikte, hayvana dönüşen insan öykülerini de çocuk masalları olarak yaftaladı. Nedir, aklın egemenliği, insanı varolduğu andan beri izleyen gerçeküstüne aşinalık duygusunun yerini tutabildi mi?

Bu soruya hayır yanıtı verilebiliyorsa, Aydınlanma Çağı ile birlikte başlayan korku edebiyatının sırrına varılıyor demektir. Kaygı, her sorunun akılla çözülebileceğine iman edilmesi beklenen bir çağda, gereksinimdir. Kaygı gereksiniminin sonucu, çağcıl sorunların eski söylencelerin güncellenmesi üzerinden ilerleyerek, bugüne bakan metinlerin üretilmesidir aynı zamanda.

Kafka’nın hayvanlara dair metinlerinin tekinsizliği biraz da buradan kaynaklanıyor: Bu metinlerdeki hayvanlar hayvan oluş’tan çok insan oluş’ları üzerinden tanımlanabilir durumdalar. Bu toplamda yer alan Bir Köy Öğretmeni öyküsünde olduğu gibi, hayvan bir çıkış noktası, insanlara dair konuşmak için bir bahane. Dolayısıyla, hayvanlara dair metinleri, asla hayvanları düşünerek okuyamayız. Modernleşen topluyaşamın hayaleti, bu hayvanların zihninden bize bakmaktadır sürekli; üstelik soylu vahşinin hayran bakışından epeyce değişik, onaylamaz bir bakışla.

Franz Kafka
Hayvan Öyküleri

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz