Filistin’in kuzeyinde bulunan tarihi şehir Akka’da 1936 yılında doğan Kanafani, 8 Temmuz 1972’de henüz 36 yaşında iken öldürüldü. Filistin devrimci mücadelesinin neden İsrail’in ilk hedefleri arasında yer aldığı bu yazının sonunda daha iyi anlaşılacaktır. İsrail İşçi Partisi’nin lideri ve uzun zaman başbakanlık yapan Golda Mair’in Gassan Kanafani’yi anlatan sözlerini okumamız yeterlidir: “Eğer Filistin halkının kamplarda ve sokaklarda, insanlarının ruh halini ve yaşadıklarını ve devrimin halini anlamak istersek, Gassan Kanafani’nin yazılarını takip etmemiz yeterlidir…”
Gazeteci olan ve 11 Aralık 1967’de FHKC (Filistin Halk Kurtuluş Cephesi) örgütünün kurucularından ve aynı zamanda Polit Büro üyesi olan Gassan Kanafani, Filistin’in özgürlük mücadelesinde George Habbaş, Vadi Haddad, Abu Ali Mustafa ile birlikte, sağın (El Fetih) mücadele anlayışını reddederek feodal ve gerici Arap ülkelerinin liderleriyle ittifak yapılarak bir yere varılamayacağına inandı.
Kanafani, Filistin mücadelesi için gerçek anlamda Marksist-Leninist devrimci yolu ve işgale karşı direniş anlayışını benimseyenlendendi. Filistin devrimci hareketinin ilk ve temel taşlarını oluşturan FHKC’nin içinde, kültürel/siyasi bilinç devriminin silahla birlikte aynı zamanda ve aynı yoğunlukta yürütülmesi gerektiğini hem örgüt içinde hem de kendisinin kurduğu El’hadef dergisinde inançla savundu. El’hadef ilk sayfasında -aynı Lenin’in Pravda’sı gibi- “Öyle bir gazete düşünün bir kıvılcıma benzesin, o kıvılcım büyük bir ateşe dönecektir” diyordu.
Yaşadığı topraklarda “direnişin edebiyatı”na temelini kuran Kanafani, örgütün içinde bir sağlam bölgesel/enternasyonalist kültürel eğitimin her devrimcinin gerektiğini hep savundu. Devrimci silah taşıyorsa, aynı silahının gücü olduğu gibi kültür ve bilinç gücüyle kuşatılması gerektiğini hep dile getirdi. Büyük eser nitelindeki kısa hikâyeleri, romanları ve tiyatro eserleriyle, Filistin halkının derin yarasını anlatı. Yaratıcılığı ve aramızdan erken ayrılışı, onun hakkında yapılan araştırmalara da kaynak oldu.
“Neden İsrail’in ilk hedefleri arasına girdi?”
Onun yaratıcılığını gösteren en önemli kısa romanlarından biri olan “Güneşin Altındaki Adamlar”ın hikâyesinde Kanafani; “Neden tankın duvarına vurmadılar?” sorusuyla işgal edilen bir ülkenin yaşama hakkı elinden alınmış halkının psikolojisini tüm açıklığıyla gözler önüne seriyordu. O hikâyede zengin Arap petrol ülkesine giden üç ayrı nesilden kaçak Filistinlinin durumunu ve yaşadıklarını anlatıyordu. Filistinliler, vize alamadıkları için bir petrol tankerinin şoförüyle – o da Filistinli!!!- onlar için büyük bir rakam sayılabilecek bir paraya anlaşıyorlardı. Amaçları petrol ülkesine gizlice girebilmekti. Hayatları değişsin diye kaçıyorlardı, sınırda şoförün fazla durması ve sınır bekçisinin sorgulamayı uzatması ve gevezeliği yüzünden tankerin içinde boğularak ölmeleri, şoförün tankerin kapısını açtığında ve cesetlerle karşılaştığında yüksek sesle tekrar tekrar kendine sorması: “Neden tankerin duvarına vurmadılar nefessiz kaldıklarında?” Neden boğularak ölmeyi tercih ettiler? Korktular… Yaşadıkları sıkıntıları giderebilmek için zengin bir dünya hayal ederek mi? Aynı sıkıntıya tekrar dönmemek için mi? Boğularak gelen bir ölümün, boğularak yaşamaktan daha kolay gelmesinden mi? Kendi gerçeklerinden kaçıyor, umutlarını kolayca hiçe sayabilecek bir adama teslim ediyorlardı. Korku… İşte bu korkunun yarattığı derin endişeler İsrail liderlerinin içindeydi. Sadece silahını değil, kalemini de kuşanan bir insandı Gassan Kanafani…
DEVRİMCİ EDEBİYATÇI OLARAK GASSAN KANAFANi…
Kanafani, direnişinin edebiyatını araştırırken, bilimsel bir araştırma olarak yaklaşmak gerektiğinin bilincindeydi. Sadece edebiyat olarak ya da kültür olarak da yetinmemek gerektiğini biliyordu. 1919’da İngilizlerin işgali altında bulunan Filistin halkının direnişi ve özellikle 1936’da “1936 devrimi sorunu” altında yaptığı uzun araştırma/okuma niteliğindeki kitapları devrimci insanların dikkate almaları gerektiğini ve FHKC’nin içinde okutulması/eğitilmesi ve tartışılması gerektiğini bir ilke olarak koydu. FHKC’nin ilk genel kurulunda ve programında yer almasını üstüne basa basa savundu. Filistin tarihini sorgularken doğru ve bilimsel saptama yapmak gereğini şiddetle savundu, tarihi yazılmamış ya da saptırılmış olarak -ki, normal bir sonuç bu, bir ülke işgal altında uzun bir süre içinde yaşarsa 1919–1948- O dönem işgalciler tarafından ya geçiştirilir ya da saptırılır. Neden 1936’da İngilizlere karşı direnişin doruk noktasına geldiği belirtilmez. İngilizlere karşı dünyada ilk defa ve rekor düzeyde tarihe geçen 6 aylık bir genel grev vardır bu tarihte Filistin’de. Bu süre içinde grevi başlatan ve önderlik yapan İzzeddin El-Kassam (şu anda HAMAS’ın askeri kanadının adı buradan ilham almıştır) bir cami imamıydı ve Filistin toprağının kutsal olmasından dolayı, halk İngilizlere karşı bu imama sadık kalıp takip etmiştir. Yine aynı lider İngilizlerle oturup anlaşarak grevi bitirmiştir. Sonrasında ise anlaşma yaptığı işgalci İngilizler tarafından sınırdışı edilmiştir. Filistin halkı 1919-1948 tarihleri arasında İngiliz işgali altında yaşamış ve bu uzun süre boyunca direniş göstermiştir. Bu direnişin neden başarılı bir sonuç getirmediğini – bunca kitleyi arkasına almış olmasına rağmen (Filistin halkının tümü diyebiliriz!!) ve halkın tamamına yakını genel grevin olduğu 6 ay boyunca hiçbir ticaret yerini açmamasına rağmen- şehirlerde, kasabalarda, köylerde, Filistinlilerin dillerinde, hikaye, şiirler, halk müziğinin zengin bir tablo oluşturduğu halde ve neden bunca acıya rağmen başarılmamış olmasını, Gassan Kanafani basit ama aynı zamanda derin bir saptamayla işaret etti; din, feodalizm ve gerici Arap liderlerinin rolü.
Yazdığı araştırmalarda ve eserlerinde hem zengin direnişin izlerini, hem de başarısızlığı ve bunun bilimsel nedenlerini ele aldı.
“Kör Adamla Sağır Adam” hikâyesinde topluma zeki ve derin bir yaklaşımda bulunuyordu, halkın hurafelere inancını ve dini farklı bir ele alışı vardı. O hikâyede iki adamın toplumun zorlamasıyla “ermiş” sanılan bir şeyhin türbesinde buluştukları anları ve aralarında geçen konuşmaları anlatıyordu: “Sağır olan, kör adama neden oraya geldiğini sorar bağırarak. Kör adam anlatmaya başlar ama sağır olan onu duyamayacağını söyler. Çünkü kendisi sağırdır. Kör adam işaretle ailesini ve çalıştığı iş yerini anlatır, -fırın işçisi olarak çalışmaktadır- sonra kör sorar işaret diliyle sağırın neden geldiğini, bağırarak da olsa anlatır; Birleşmiş Milletler’in insani yardım kuruluşunda çalıştığını ve sağırlığın tek güzel tarafının, o azıcık yardımı alabilmek için insanların oluşturduğu kalabalık selinin sesini duymamak olduğunu söyler. Zorla ve işaret diliyle ona buraya gelmesinin, ailesinin tekrar işitme hissine kavuşacağını ısrarla anlatmalarından kaynaklandığını belirtir. Ermiş kişinin kendisinin mezarının başındaki ağaçta yüzünün belirdiğini ve herkesin bundan medet umduğunu ve herkesin hastalığını iyileştirdiğini – tıpkı kendisininki gibi- gelme nedenini de anlatır kör olana. Kör ona sorar: “Peki ne görüyorsun orada?”. Sağır olanı pek net göremediğini söyler. Kör adam; gel omzuma çık diye teklif eder, sağır kabul eder ve gülmeye başlar. Kör olanı ne gördüğünü sorar merakla, sağır dur bir dokunayım der ve alaycı, gür, keskin bir sesle mezarda haykırır: “Sadece mantar… Sadece mantar…” Kör adamla sağır olanı, ikisinin birleşiminin bir tam adam ettiğini topluma işaret eder; özürlülüklerini tamamlayarak, böylece uzun ve sağlam bir dostluk kurarak, topluma karşı batıl inanışlara karşı, işgale karşı direnişin içinde yer alır. Bu kısa hikâyeyle farklı bir bakış açısı yakalar Gassan Kanafani.
İkinci büyük damgayı ise Filistin Halk Edebiyatında 1948’de İsrail tarafından işgal edilen topraklarda yetişen Filistinli edebiyatçıların eserlerine dikkat çeken devrimci/edebiyatçı olarak Filistin tarihinde yer aldığında vurur. Ciddi araştırmalar yapar, sadece bununla da yetinmez, orada halkevleri, kütüphaneler ve FHKC’nin kollarına bağlı olan gazete, dergi ve kültürel yayınlara maddi manevi destek sağlanmasını kendine görev bilir. Bu şekilde orada yetişen ve Filistin kimliğiyle bütünleşen edebiyatçıların ve Filistin halkının dünya tarafından tanınmasını sağlar. Çünkü Filistin’in 1948 işgali altında, Filistin edebiyatında önemli rol oynayan ve tarih niteliğinde eserler yazan bir nesil vardı .
Bunlardan birkaçı dünya ve Arap edebiyatında önemli rol oynadı; Mahmud Derviş, Samih El Kassem, Leyla Tokan, Tevik Zeyad…
Toplam 18 kitap yazan Kanafani kültür, politika ve Filistin halkının mücadelesi üzerine yüzlerce makale kaleme aldı. Eserleri 20 dile çevirilmiş olmasına rağmen Türkçe’ye çevirilmiş henüz bir kitabı bulunmamakta. Filistin edebiyatının önemli bir yere sahip olan Kanafani, Arap edebiyatının modernleşmesinde önemli bir etkisi oldu. Kitapları genellikle Filistin ve Filistin halkı üzerinedir ve sık sık mülteci olarak özgün tecrübelerinden bahsetmektedir.
Eserleri
* Ard al-burtuqal al-hazin, 1963
* Rijal fi-sh-shams, 1963
* Al-bab, 1964
* ‘Aalam laysa lana, 1965
* ‘Adab al-muqawamah fi filastin al-muhtalla 1948-1966, 1966
* Ma tabaqqa lakum, 1966
* Fi al-adab al-sahyuni, 1967
* Al-adab al-filastini al-muqawim taht al-ihtilal: 1948-1968, 1968
* ‘An ar-rijal wa-l-banadiq, 1968
* Umm sa’d, 1969
* A’id ila Hayfa, 1970
* Al-a’ma wa-al-atrash, 1972
* Barquq Naysan, 1972
* Al-qubba’ah wa-l-nabi, 1973
* Thawra 1936-39 fi filastin, 1974
* Jisr ila-al-abad, 1978
* Al-qamis al-masruq wa-qisas ukhra, 1982
* ‘The Slave Fort’ in Arabic Short Stories, 1983