Emperyalist Savaşlar veya Kolonyalizmin Üçüncü Aşaması – Fikret Başkaya

Fikret-BaşkayaNeden savaşlar var? Neden öncelikle Orta Doğu ve Afrika’yı hedef alıyor? Neden şimdi? Ve neden bu emperyalist saldırılara Türkiye her seferinde ortak oluyor?

1 -Savaşlar var zira kapitalizm emperyalizm üretmeden var olamıyor. Zaten “kapitalizm emperyalizmdir” denmiştir. Hegemonya da düşmansız yapamaz. Netice itibariyle kapitalizmin geçerli olduğu bir dünya’da emperyalist savaşlar kaçınılmazdır. Lâkin İkinci emperyalistler arası savaştan sonra emperyalist kampta bir değişiklik ortaya çıktı. O zamana kadar emperyalizmler çoğul olarak ifade ediliyordu: İşte, İngiliz emperyalizmi, Amerikan emperyalizmi, Alman emperyalizmi, Japon emperyalizmi, Fransız emperyalizmi, vb. Aralarındaki rekabet birinci ve ikinci emperyalistler arası savaşlarda olduğu gibi büyük yıkımlara neden olabiliyordu.

II. Dünya savaşında emperyalist ülkelerden bir kısmı etkisizleştirildi. Malûm Japonya çökertildi, Almanya çökertilip-parçalandı. Fakat galipler cephesi de ABD hariç savaştan büyük yaralar alarak, büyük kan kaybına uğrayarak çıktılar. Öyle bir tablo ortaya çıkmıştı ki, Bir tek ABD savaştan gücünü devasa düzeyde artırarak çıkmıştı. Nitekim savaştan 3 yıl sonra [1948], bir resmi devlet notunda*: “ gezegenin zenginliğinin %50’sine sahibiz. Oysa nüfusumuz sadece % 6. Bu koşullarda özenme ve kıskançlık konusu olmaktan kurtulamayız. O halde gelecek dönemde en büyük çabamız öyle bir ilişkiler ağı oluşturmak olmalı ki, bu eşitsiz durumu sürdürmemizi sağlasın”. Ve aradan geçen 65 yılda ABD eşitsiz durumu sürdürmek için ne gerekiyorsa fazlasıyla yaptı… Netice itibariyle ABD önderliğinde bir kollektif emperyalizm, veya triad emperyalizmi tablosu ortaya çıktı. Batı Avrupa ve Japonya ABD’nin iki koltuğu altına girdiler. Elbette bu yeni durum emperyalistler arası çelişkilerin sona erdiği anlamına gelmiyordu. Artık o tarihten sonra aralarındaki çelişki uzlaşmaz çelişki değildi. Kollektif emperyalizmin ortak çıkarları söz konusuydu.

2- Savaşların Orta-Doğu ve Afrika’ya odaklanmasının nedeni de mâlum: Birincisi, Orta-Doğu tarih boyunca dünyanın merkezi olmaya devam etti. Her çağda jeostratejik planda önemli bir bölge oldu ve öyle olmaya devam ediyor. İkincisi, petrol ve doğal gaz rezervlerinin ve ulaşım/nakil yollarının önemli bir bölümü Orta- Doğu’da bulunuyor. Üç kıtanın kavşağı. Ve üçüncüsü Afrika kıtası, dünya maden cevheri rezervlerinin %40’nı barındırıyor. Bu madenler arasında emperyalizm için vazgeçilmez olanlar çoğunlukta. Emperyalist kampın çıkarı bu kaynaklara “yeni yetmelerin” ulaşmasını engellemekten, değilse zorlaştırmaktan geçiyor. Giderek kıtlaşan doğal kaynaklara ve biyolojik çeşitliğe sahip olma yarışı, son dönemin emperyalist saldırılarının, çatışmaların ve savaşların asıl nedenini oluşturuyor… Dolayısıyla, “insanî müdahale”, “demokrasi ihracı” “insan hakları”, “terörle mücadele”… türü söylemler ahmakları aldatmak için…

3- Dünya kapitalizmi 1970’li yıllarda içine sürüklendiği krizden bir türlü çıkamıyor. Üstelik emperyalist kampı rahatsız eden gelişmeler söz konusu. Başta Çin olmak üzere, şimdilerde “yükselen ülkeler” denilenler de artık yüzyıllardır uzak tutuldukları sofraya dahil olmak istiyorlar… Çin daha şimdiden dünyanın ikinci büyük ekonomisi durumunda. Çin’in de aralarında bulunduğu BRICS beşlisi [ Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika], daha çok kaynak kullanır duruma geliyorlar. Başka türlü söylenirse, enerji, madenler ve biyolojik çeşitlilik üzerindeki rekabet büyüyor. 2008’de ABD’nin Africom’u [ Afrika kumandanlığı] oluşturması boşuna değildi. Merkezi Stuttgart’ta bulunan Africom, Amerikan ordusunun Afrika’daki tüm operasyonlarını gerçekleştirmek için oluşturuldu. Amaç Çin’i Afrika’dan püskürtmek… Zira Çin daha şimdiden Afrika kıtasının en büyük ticari partneri. Dolayısıyla, Çin’i durdurmak ABD için aciliyet arz ediyor. Ve bunu serbest ticaret koşullarında gerçekleştirmesi mümkün değil… Siz ağızlarından serbest ticaret retoriğini düşürmediklerine bakmayın… ABD’nin askeri yöntemlere baş vurmadan “serbest ticaret” koşullarında Çin’i etkisizleştirmesi mümkün değil. Aslında serbest ticaret denilen her zaman başkasına önerilendir. Bu yüzden 2011 yılından beri ABD ve Avrupa orduları Afrika’da [ Fildişi Sahili, Libya ve Mali’de] iş başında… Önümüzdeki dönemde ABD müdahaleleri artarak devam edecektir. Yerli orduların taşeron olarak kullanılması bu durumu değiştirmez… Asıl amaç Çin’in Afrika’daki ekonomik etkinliğini zayaflatmak olsa da kullanılan dil başka. Zira. emperyalist saldırılar “terörizmle mücadele” söylemiyle meşrulaştırılıyor, kabullendiriliyor, dayatılıyor. Bir zamanlar Afrika ve Ortadoğu Batılı güçlerin kolonisiydi [sömürgesi] , 1950’li 1960’lı yıllarda neokolonisi [yeni-sömürgesi] durumuna geldi, şimdilerde yeni bir fetih hareketi başlatılmış durumda. Dolayısıyla kolonyalizmin üçüncü aşamasından söz etmek mümkün…

4- Türkiye bölgeye yönelik tüm emperyalist saldırılarda tartışmasız emperyalistlerin safında yer aldı. Zira 1950’li yıllardan beri bir ABD uydusu ve bir NATO üyesi. Elbette hem bir emperyalist saldırı paktının bileşeni olup, hem de bağımsız bir dış politika izlemek imkânsızdır. Uzağa gitmeye gerek yok. Türkiye iki Irak savaşında, Afganistan’a yönelik emperyalist saldırıda, Libya’nın ve Somali’nin çökertilmesinde aktif rol aldı. Şimdilerde de Suriye’deki vahşete açıkça ortak oluyor… Fakat Suriye’nin bir kırılma anı olduğu kesin. Artık Suriye’de çekirgenin bir daha sıçrama şansı yok. Orada Afganistan’da, Irak ve Libya’da yapılanın tekrarı mümkün görünmüyor. Irak’a açık bir emperyalist saldırı anında İran ve Hizbullah’ın savaşa dahil olması demek olacak. Yani bölgesel savaş. Bölgesel savaşın Rusya’nın devreye girmesiyle bir dünya savaşına dönüşme potansiyeli çok yüksek… Ve böyle bir savaşı da emperyalist kampın kazanma ihtimali yok… AKP hükümeti başta ABD olmak üzere, NATO cephesini bölgeye çekmek için aşırı çaba harcıyor ama beyhude. Türk hükümeti her türlü devletler arası hukuku ve teamülü hiçe sayarak açıkça Suriye’nin iç işlerine karıştı. Fanatik cihatçı paralı askerleri sınırlarından Suriye’ye sokarak, topraklarını bir üst olarak kullandırarak, silah, cephane, para ve medya desteği sağlayarak, tedavi hizmeti sunarak, vb. Son Reyhanlı vahşeti Türkiye’nin provokasyonlara, oldu-bittilere ne kadar açık haline geldiğinin bir göstergesi. Neo-Osmanlıcı hezeyanlar ülkeyi açık bir boğazlaşmanın eşiğine getirmiş durumda. Elbette savaşları önlemek mümkün. Eğer barış istiyorsanız bunun yolu radikal olarak savaşı yaratan gerçek nedenleri sorun etmekten geçiyor. Kapitalizme ve emperyalizme karşı çıkarak, mücadele ederek… Bu vesileyle Sénèque’in bir sözünü hatırlamak uygun düşüyor: “ Şeyler zor olduğu için yapmaya cüret etmiyor değiliz, yapmaya cüret etmediğimiz için zor görünüyorlar”.

Fikret Başkaya
Özgür Üniversite

*Département d’Etat des Etats-Unis, Planing Study, 23. 1948.

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz