Emmanuel Levinas’da Olağanüstü Karşılaşmanın Felsefesi – Mert Sarı (insanokur.org yazıları)

Bu yazımızda özneler arası aşkın iletişim olanağını en yetkin biçimde işleyen düşünürlerden birini ele alacağız. Emmanuel Levinas’ın felsefi metni, ötekiyle bir olağanüstü karşılaşmanın olanaklarını çözümler. Tıpkı Martin Buber’in anlatısındaki gibi Levinas’ta da benin karşısında bir başka ben, bir sen, bir öteki vardır. Öteki başka oluşuyla benden, benim gerçekliğimden ayrımlaşır. Ötekinin başka oluşu iletişimde hiçbir zaman bütünüyle giderilemeyecek bir güçlük kaynağıdır. Benin kendine dönüklüğüne, benmerkezciliğine, dilin kaypaklığı, saydamsızlığı da eklenerek iletişim olanağı büsbütün sınırlanır. Ne ben’in kendine dönüklüğü ne de dilin yetkinsizliği gerekçe gösterilerek “başka bir kişioğluna” ilgisizlik meşrulaştırılmamalıdır. Bir başkası varsa o başkasının yanıt alma hakkı kendiliğinden ve yadsınamaz biçimde doğar. “Başka”nın varlığı bana, ona açık olmayı ve yanıt verebilmeyi yükümler. “Başka” varlığa açıklık bilincin ve duyarlılığın bir açıklığıdır. Bu bakımdan bilincin bu yoğun yönelgenliği pisikoterapik teknik dinlemeye benzetilebilir. Böylelikle “başka”yla yaşantılanan iletişim bir söyleşim deneyimine, bir diyolojik deneyime evriltilmiş olacaktır. Diyalolijik iletişim, söyleşim deyimleri Martin Buber felsefesinin temel kavramlarındandır. Diyalojik iletişim açık uçlu, iki yanlı ve eşitler arası bir deneyimdir. Bilincin açıklığı “başka”nın varlığının meşruiyetini tanımayı gerektirir. Öteki birinin varlığına, bilincin açıklığı ancak onun varlığına yoğun bir ilgiyle koşullandırılabilinir. Eş duyum (empati), sempatiyle olanaklıdır.”Başkanın”kurmaca bir resmini imgeleyerek onun varlığını kalıplama hakkım olmamalı. Bunu yaparsam onun devingen varlığını devinimsiz bir nesneye indirgemiş olurum. Bu nitelikleriyle Levinas düşünü “bir ötekinin gerçekliğine adanmışlığın” anlatısıdır. Başka olan ötekiyle karşılaşma içinde aşkın iletişim olanaklarını barındıran “bir olağanüstü karşılaşmanın” deneyimidir.
Emmanuel Levinas batı felesefe geleneğinde kemikleşmiş olan çileci (asketik) tutuma karşı cinsel seviyi yüceltir. Varoluşun ödevlerinden biri de cinsel seviyi dolu dolu tadarak bu dünyadan çekip gitmektir. Batı düşünün de Nietzsche ve Wietgenstein’la bir iletişim aracı olarak dile beslenen güven sarsılmıştı. Levinas dilin sınırlılıklarının onun yaratıcı ve etkin bir kullanımıyla önemli bir ölçüde aşılabilineceğine vurgu yaptı. Böylelikle modernlik sonrası kötümserliğe karşı, aydınlanmacı ve akılcı geleneğin dağrındaki en ömemli gereçlerden biri olan dili savundu. Diğer yandan Emmanuel Levinas “benin karşısında ki sen ” felsefesiyle modernlikte güdükleşen iletişim yaşantısını da eleştirmiştir. Levinas felsefesi başta hocaları Edmund Husserl ve Martin Heidiger’den büyük ölçüde yararlanan ve eski Grekçe yazılmış felsefe birikimine ve Yahudi geleneğine sık göndermelerle dokunmuş bir bireşim felsefesidir. “Mutlak” olana da açık olma önerisinden Levinas’ın felsefesinin ruhçu (spritualist) bir felsefe olduğunu anlıyoruz. Levinas dişi olan “başkaya” gösterdiği ilgiyle özgün bir anlatı ortaya koymuştur.
Toplumcu bir bilinçle değerlendirildiğinde Levinas felsefesi önemli yetersizlikler içermekte. Bu eleştiri kendisinden de beslenen pek çok post yapısalcı düşünür içinde geçerli. İlkin pek çok insansal sorunun çözümünü gelişkin bir iletişim örneğinde görmek safdillik olurdu. Başta ekonomik ve sosyal gerçeklikleri içerisinde pek çok toplumsal konumda eşit olmayan öznelerden eşitlikçi bir iletişim olanağını beklemek anlamsızdır. Öncelikle sosyal eşitsizlik ve ayrımlaşmaların giderilmesinin anayasal bir güvenceye alındığı bir toplum da, Levinas’ın metni insan dünyasına bir incelik ve boyutsallık kazandırabilir. Ancak bu katı gerçeklik bilincimizi bir başkasına açık tutmaktan bizi alıkoymamalı. Ancak İnsanlık için daha iyi bir yarın, yarın bir gün değil; ancak bugünden yarına kurulabilecektir. İnsanın vakarına yaraşır bir insanlık durumunun olanakları, bugünün praksisinde saklıdır Çünkü.
Dipnot 1 Emmanuel Levinasın özgün yazım dili Fıransız Dili’dir.
Dipnot 2 Bu yazımızın hazırlanmasında LeWinas yazılarının bir seçkisinin derlendiği almanca bir çeviri kitaptan yararlanılmıştır.
-Auf Dem Schpruren Des Anderem. (Başkanın izini sürmek)
Dipnot 3 Levinas’ın kimi seçilmiş yazıları metis yayınlarınca dilimize kazandırılmıştır.

Makalenin yazarı: Mert Sarı

Emmanuel Levinas’ın Hayatı
Emmanuel Levinas, 12 ocak 1906′da Litvanya’da doğdu ve 25 Aralık 1995′te Paris’te öldü. Fransız yahudi filozoflardan biri olarak 20. yüzyıl felsefesinde önemli bir yer edindi, etik üzerine yazılarıyla ve öteki’nin/başka’nın yerini vurgulayan felsefe çalışmalarıyla etkili oldu. Litvanya doğumlu olmasına rağmen Fransız felsefesi içinde etkili oldu ve ismi bu bağlamda yer aldı. Bugün etik’in ve öteki’nin teorik anlamda önemsenmesi sözkonusu ise bunda Levinas’in belirleyici bir payi oldugu söylenebilir.
Edebi ve felsefi bir ruhsal ortamda yetişen Levinas, eğitimini Strasburg, Freiburg ve Paris’te tamamladı. 1930′da Fransız vatandaşlığına kabul edildi. 1940′ta alman savaş esiri oldu. 1945′te, ailesinin nasyonal sosyalizmin kurbanları arasında olduğunu duyduğunda, bir daha almanya’ya adım atmamaya yemin etti. 1961 yılında, Bütün ve Sonsuz (Totalität und Unendlichkeit) adlı çalışmasıyla doçentlik sınavını verdi ve bu calismasi ilk kendine özgü yaklasiminin belirginlestigi yer oldu. 1967′de, Fransız filizof Paul Ricoeur ile birlikte oluşturdukları Nanterre’de profesör olarak görev yaptı. 1970′te Şikago’daki Loyola Üniversitesinde fahridoktorluk ünvanını aldı. 1973′te Paris Sorbon Üniversitesinde profesör oldu. Aynı yıl, Katolik Löwen Üniversitesinde kendisine fahri doktorluk görevi verildi.

 

Felsefesi
Levinas’ın felsefesinin iki temel kaynaktan ya da gelenekten beslendiği söylenbilir: Bunlardan ilki ve en başta gelene Edmund Husserl‘in fenomenolojisidir. 1930′da, Husserl’in felsefesi üzerine doktora çalışmasını (Théorie de l’intuition dans la phénoménologie d’Husserl, dt. Die Theorie der Anschauung in der Husserlschen Phänomenologie) yapmış ve yanı sıra Martin Heidegger‘in düşünceleriyle yakından ilgilenmiştir. Fenomenoloji bu anlamda Levinas’in düsüncelerinin olusumunda ilk kaynaktir.İkinci kaynaksa onun yahudi kaynaklara yönelik ilgisinden ileri gelir. Yahudi halkının tarihi, Kutsal Kitap ve Talmud geleneği bu kaynaynakların genel çerçevesi olarak belirtilebilinir.

Levinas, yalın olarak ifade edecek olursak, ilkin Husserl ve Heidegger’in fenomenolojik yaklaşımlarından giderek “ötekilik felsefesi” olarak adlandırılabilecek olan etik bir felsefe yaklaşım geliştirmiştir. Fenomenolojinin fransa’da çeviri ve yorumlarıyla etkili olmasını sağlamasıyla dikkat çekmiş olan Levinas, giderek kendine özgüfelsi tutumunu belirginleştirmeye başlar. Bu yönelim, 1950′ler sonrasında kategorik bir belirginlik kazanacak olan Kartezyen Felsefe’nın eleştirisini içeren bir yönelim olacaktir. 

Öteki ve etik

Levinas Ben‘in yerine Öteki‘yi, Aynilik‘in yerine Baskalik‘i öne cikarir. Bu yaklasim temel sebebi, “ilk felsefe” olarak ele aldigi etik yaklasimindan ileri gelir. Cünkü, etik, burada, ötekine duyulan kayitsiz sartsiz sorumluluk duygusu üzerinde kurulur. Ilk baslarda fenomenolojik bir yaklasimla etik’in gercek anlamini ortaya koymaya calisan Levinas, Bütünlük ve Sonsuzluk (”Totalite et infini”) adli calismasinda, etik yönelimli düsüncelerini belirginlestirir.

Ötekinin yüzü, Levinas’a göre, felsefenin başlangıcıdir. Etik felsefenin özgüllügü de, temelini, öteki ile yüzyüze bir ilişkiyi hedeflemesinde bulur. Öteki, Ben’i sorun haline getirir; ötekinin buyruğu beni sorunşallaştirir. Levinas bu yönde giderek fenomenolojiye daha az başvurur, başka kaynaklardan da beslenertek felsefesini gleiştirir. Ben ötekinin yaptığı şeyimdir aynı zamanda. Ben Öteki’yimdir. Levinas kesin bir şekilde, kendi kendisiyle özdeş varsayılan Ben’in, öteki’nin kapsadığı alanı yok ederek kendini daha başlangıçta şiddet yüklü bir şekilde kurmasını sorgular. Bu ontolojik etik yaklaşım ona göre tahakkümcü bir yaklaşımdır. Bu yaklaşımın karşısına yüz etiği denilen bir yaklaşımla çıkar Levinas. Yüzyüze ilişkiyse, Levinasçı anlamda Etik’in temelidir.

Kartezyen felsefenin elestirisini iceren bu yaklasim da Levinas, Deleuze, Guattari, Foucault, Derrida, Homi Bhabba gibi isimlerle temsil edilen elestirel yaklasim bir parcasidir. Bu yaklasimda, yalnizca ben ile öteki arasindaki iliski noktasinda durulmaz, bu iliskiyi düzenleyen bir “ücüncü“nün varligi da aranir ya da isaret edilir.Öteki ile onun yoketmeyen, yerini gasp etmeyen bir iliski kuruldugunda bu “ücüncü”de kendisini belli edecektir. Bu “ücüncü”, soyut ve belirsiz bir tasarim olacaktir (adalet, ahlak ya da tanri gibi); ancak ben ile öteki arasindaki iliskileri düzenleyen bir alan olarak namevcudiyetiyle mevcut olan bu alan vardir. Levinasci felsefe, ötekinin indirgenemez ötekiligini ve ücüncünün tüketilemez mevcudiyetini üstlenen bir etik anlayisi oldugundan dolayi, diyaloga önem verir.Yüzyüze iletisimi kendisine temel alan bir yaklasim icin diyalog baslica öneme sahiptir.

Başka’nin başkalığı
Levinas’ın düşüncelerinin gelişiminde, onun temel yönelimi olarak Başkası’nın/Öteki’nin anlamını kavramak temel önemdedir. Levinas’a göre, başkasıyla ilişkilenme ya da başkasıyla karşılaşma, dünyayla ve kendimizle ilişkimizin kökensel kaynağıdır. Başkasıyla bu karşılaşma ilk olarak, ötekiyle benim aramda bir asimetriye yolaçar, beni bir Ben yapan bu karşılaşma anı’dır. Levinas bu girişimiyle yalnızca özne kavramı ya da özneliği problematize etmekle kalmaz, aynı zamanda, genel anlamda klasik avrupa felsefesinde yer alan ontolojik bazı meseleleri de sorunsallaştırır. Levinas’ın anlayışında ilk felsefe olarak üstünlük etik’tedir.

Levinas, Husserl ve Heidegger’in yanı sıra, “kollektif bellek” kavramıyla bilinen fransız sosyolog ve filozof Maurice Halbwachs’ın yanında da okudu, düşüncelerinin oluşumunda etkili oldu. Sartre’ın yanı sıra Levinas’ta Husserl’in düşüncelerinin 1930′lardan itibaren Fransa’da etkili olmasını sağladı. Derrida’yla dostlukları sürekli oldu ve postyapısalcı felsefenin oluşumunu belirleyen isimlerden biri olarak yer aldı. Derrida, Şiddet ve Metafizik (Gewalt und Metaphysik) yazısıyla onun üzerine dikkatleri çekti. Levinas’ın temel vurgusu ötekinin/başkasının indirgenemez, sonlandırılamazlığı üzerinedir. Başkası, bu anlamda yalnızca öteki-ben değildir, aksine kesin ve mutlak olarak başkası’dır. Levinas’a göre, başkasının başkalığı, sosyal bilimlerde, özellikle de sosyal-fenomenoloji ve sosyal-psikoloji de genelde yaptıldığı gibi, bir hayalet olarak indirgenebilir değildir.

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz