DOSTOYEVSKİ: “SİZE KÖLE OLALIM DAHA İYİ, HİÇ OLMAZSA KARNIMIZI DOYURURSUNUZ” DİYECEKLER

1

Elde edeceklerini elde edince her şeyi kaybetmek korkusu huzursuz etmeye başlar insanı

“Her şeyden korkuyor. Özellikle, onun için artık ulaşılacak bir amaç kalmadığı için korkuyor. Elde edeceklerini elde edince her şeyi kaybetmek korkusu huzursuz etmeye başlar insanı (…) Bundan şu anlam çıkıyor dostlarım: Her şeyden kim en çok korkuyorsa, o en varlıklıdır, en rahattır… Günümüzde burjuvanın durumu o değil midir?”
Dostoyevski, Yaz İzlenimleri Üzerine Kış Notları, s. 92.

“Tek başına servetler biriktiriyor ve ‘Oh şimdi ne kadar güçlü oldum! İlerimi nasıl da garanti altına aldım!’ diye düşünüyor. Oysa aklını yitirmiş olan zavallı bilmiyor ki, ne kadar çok biriktirirse, o kadar intihara sürükleyen bir güçsüzlüğe düşmüş oluyor. Çünkü artık yalnız kendisine güvenmeye alışmıştır ve tümden ayrılarak sadece bir birey olmuştur. Ruhunu da insanların yardımına, insanlığa inanmamağa alışmıştır. Bu yüzden de, hep paraları ya da elde ettiği haklar yok oluverir diye içi titrer durur.”
Dostoyevski, Karamazov Kardeşler, II, s. 175

Yeryüzünde her şey kişisel çıkar temeli üzerine kurulmuştur

“Söz gelimi şimdiye dek bana ‘herkesi sev’ dedilerse, ben de sevdiysem, ne anlama geliyordu bu?… Kaftanımı ortadan ikiye bölüyordum, bir parçasını yakınıma veriyordum, böylece ikimiz de yarı çıplak kalıyorduk… Bilimse şöyle diyor: Önce yalnızca kendini sev, çünkü yeryüzünde her şey kişisel çıkar temeli üzerine kurulmuştur… Bu demek oluyor ki, yalnızca ve özellikle kendim için kazandığımda bir yandan da herkes için kazanmış oluyorum.”
Dostoyevski, Suç ve Ceza, s. 175-176

Niçin ülkede yoksulluk olmadığına inandırmaya çalışıyor herkesi?

“(…) Niçin yoksulların hepsini bir yere tıktı da, ülkede yoksulluk olmadığına inandırmaya çalışıyor herkesi? Niçin beylik edebiyatla yetiniyor? Dergilerinin parayla satın alınmış olmadıklarına kendini inandırmayı niçin öylesine çok istiyor? Gizli polise böylesine çok para harcanmasına niçin göz yumuyor? Meksika’ya düzenlenen bilim gezisine karşı bir sözcük söyleme yürekliliğini niçin gösteremiyor? Tiyatro oyunlarında kocalar niçin hep soylu, varlıklı oluyor da, karılarının sevgilileri öylesine baldırıçıplak, yersiz yurtsuz, kimsesiz?

Ya tezgâhtardırlar bir yerde ya da açlıktan ağzı kokan bir sanatçı… Niçin evli kadınların kocalarına sadık, yürekten bağlı olduklarını, tiyatro salonlarındaki mutlu, parlak yaşamın dışarıda da sürdüğünü, pout-aufeu’nün (Sebzeli, etli bir Fransız yemeği) hâlâ en soylu ateşte kaynadığını, saç biçiminin de insanoğlunun düşünebileceği en iyi saç biçimi olduğunu sanıyor? Bu saç biçimi konusunda karar kendiliğinden, hiç görüşülmeksizin öylesine kesin verilmiştir ki, gerçi bulvarlardan perdeleri inik faytonlar geçiyor peş peşe, ilginç gereksinimlerin giderileceği yerlere adım başı rastlanıyor, kocalarının keselerine göre karılarının giysileri çok çok pahalı ama… verilmiştir karar bir kez, kim ne diyebilir? Peki niçin böyledir bu? Çok kolay: Öyle olmasa, karar kesin olmasa, en iyiye, en yüceye henüz ulaşılmadığı, Paris’in dünyanın cenneti olmadığı düşünülebilir sonra… İstenebilecek başka şeylerin olduğu, kendisinin savunduğu, herkesi sokmaya çalıştığı düzeni burjuvanın kendisinin beğenmediği gelebilir akla… Toplumda düzeltilmesi gereken aksaklıklar olduğunu söyleyebilecekler çıkabilir… Kimse farkına varmasın diye -Tanrı korusun böylesine bir felaketten- çizmesindeki delikleri işte bunun için mürekkeple boyuyor burjuva!”
Dostoyevski, Yaz İzlenimleri Üzerine Kış Notları, s. 80,81

“Peki ama Batılılarda kardeşlik duygusu yoksa, bu duygunun yerini bencillik, çıkarcılık almışsa, insanlar orada kişisel hakları için elde kılıç, kıyasıya dövüşüyorlarsa sosyalistler ne yapsınlardı? Kardeşliğin olmadığını görünce, insanları kardeşliğe çağırmakla başladılar işe elbette (…) Önce kardeşliği kurmak istiyorlar. Kuzu kızartması yapmak için önce kuzu olmalı derler (…) Ama yok kuzu. Yani kardeşliğe yatkın yaratılış yok. Kardeşliğe kendiliğinden yönelen, kardeşliğe inanan yaradılış yok! (…) “Umutsuzluğa kapılan sosyalistler bu kez gelecekteki kardeşliği övmeye başlıyorlar. Elde edilecek yararları uzunluk, ağırlık ölçü birimlerini kullanarak anlatmaya çalışıyorlar. Dil döküyor, öğretiyor, bu kardeşlikten kimin ne kadar yarar sağlayacağını, kimin ne kadar kazanacağını anlatıyorlar. Elde edilecek dünya nimetlerini sayıp döküyorlar bir bir. Bunlardan kimin ne kadar alacağını, bu nimetlerden topluma kimin ne kadar vereceğini belirliyorlar. Peki ama, her şey önceden paylaşılmışsa, kimin ne kadar yarar sağlayacağı önceden belirlenmişse kardeşlikten söz edilebilir mi burada?”
Dostoyevski, Yaz İzlenimleri Üzerine Kış Notları, s. 89-90.

Sosyalizm yeryüzünde bir gün gerçekleşecekse, Fransa’dan başka bir ülkede gerçekleşecektir

“Öyle anlaşılıyor ki, kişinin her şeyini güvence altına alacaklar. Onu yedirip içireceklerini, ona iş bulacaklarını vaat ediyorlar. Bütün bunlara karşılık da toplumun mutluluğu için kişisel özgürlüğünden küçük bir damla istiyorlar onun.
Çok çok küçük… Hayır, bu çeşit hesaplar içinde yaşamak istemez insan. Kişisel özgürlüğünden bir parça bile vermek ağır gelir ona (…) Burada sosyalistlerin yapacakları tek şey kalıyor kuşkusuz: Ona bir aptal olduğunu, henüz olgunlaşmadığını, çıkarının nerede olduğunu anlayamadığını söylemek (…) Sözün kısası, sosyalizm yeryüzünde bir gün gerçekleşecekse, Fransa’dan başka bir ülkede gerçekleşecektir… İşte umutsuzluğun son kertesinde şöyle bağırıyor sosyalistler: Liberté, égalité, fraternité OU MORT! [Özgürlük, eşitlik, kardeşlik ya da ÖLÜM]”
Dostoyevski, Yaz İzlenimleri Üzerine Kış Notları, s. 90-91.

Sosyalistlerin yapacakları tek şey kalıyor: aptal olduklarını söylemek

“Onlar biz olmadan hiçbir zaman karınlarını doyuracak ekmeği bulamayacaklardır! Hiçbir bilim onlara özgür kaldıkları sürece ekmek vermeyecektir, sonunda da onlar özgürlüklerini ayaklarımıza getirecek ve bize ‘Size köle olalım daha iyi olur, hiç olmazsa karnımızı doyurursunuz..” diyecekler. Böylece sonunda özgürlüğün ve toprağın verdiği ekmeğin, herkes için eşit miktarda olamayacağını anlayacaklardır (…) Böylece insanlar ilk ve son defa boyun eğmenin, başkasının idaresi altına girmenin ne kadar değerli olduğunu iyice anlayacaklardır.”

Dostoyevski, Karamazov Kardeşler, II, s. 80-81 ve s. 90.


 Fyodor Mihailoviç Dostoyevski’den alıntılar

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz