Nereye bakarsa baksın, size baktığını düşünürdünüz. Edebiyatın Mona Lisa’sı. Yarısı sürgün.
1931’de Erzincan’da doğmuş. Sonra birkaç kez daha doğmuş. “Tek taş” şiirlerinden birinde şöyle dediydi: “Annem çok küçükken öldüydü / beni öp sonra doğur beni.”
Firesiz şair. Her şairde fire olur; istekten, denemekten, uçmaktan fire verir şairler, en fazla da dilin buyurgan kalıplarını eğip büküp insan olarak ölebilmenin hallerini araştırırken. Cemal ise firesiz şairdir, özellikle ilk üç kitabında: “Üvercinka”, “Göçebe” ve “Beni Öp Sonra Doğur Beni”de. İlk, Yusufçuk dergisinde, dokuz yüz seksen Mart’ında dünyanın en güzel gözlü adamı, Mehmet H. Doğan söylemişti bunu. Mehmet Abi’den mülhem, mîri mal sayılır: Firesiz şair.
“Sınıf arkadaşları, şarap ve tüzük kokan,” bir Mülkiyeli değil Siyasallı, üstelik Hariciye’yi değil Maliye’yi seçti. Ne övündü bununla ne yerindi. “1950 seçiminin, demokrasinin çocuklarıydık,” da demiştir; uzun süre kitaplarına almadığı “555 K” şiirini de yazmıştır. Dürüsttür, hayata saygı duyar.
Sık sık dalardı, bir şiire, bir yazıya, az evvel söylenmiş bir lafın çağrışımlarına, bir çift kadın memesine ve mutlaka sizin gözlerinize; dedim ya Mona Lisa.
“Ama kadınlar tanrım, / Öyle çok sevdim ki onları, / Gelecek sefer / Dünyaya / Kadın olarak gelirsem / Eşcinsel olurum” diye yazmıştır şiiri iyiden iyiye kısaltmaya, yoğunlaştırmaya başladığı vakitlerde. Bu şiir Cemal Süreya “kısa”larının belki de poetik açıdan en zayıfı sayılmak gerekir; ama ne duygu! Şunu da yazmıştır başarı ile başarısızlık arasında yalpalarken ve muhteşemdir: “Eskiden birinci işimdi sigara içmek / Şimdiyse içmemek birinci işim.”
Arkadaşlığa meftundu
Cemal Süreya’nın arkadaşları, onun kaç kez evlendiği hususunda hep kafa karışıklığı yaşadı. “Yedi” dediği bile olmuştur. Esasen iki kez evlendi, Zuhal ilki, Bayan Nihayet ikincisidir. “Düğmemi kim diktiyse onunla evlendim abi,” de demiştir ve şairlerin Ece’si şöyle tefsir etmiştir bunu: “Bizim Cemal bir kadını beğendiğinde, gömleğinin üst düğmesini ‘çıt’ diye kopartır. Kadın dikerse de evlenir.”
Arkadaşlarına ve arkadaşlığa meftundu Cemal Süreya. Ece’ye itina eder, Doktor Bahar’dan hiç vazgeçmez, Nilgün Zelda’yı asla unutmaz, Mehmet Ali’nin Hatay’ına Mehmed Kemal’in Kalem’i muamelesi yapar, Mareşal Buyrukçu’ya, birlikte intihar edebilecek kadar güvenir, Günel’e, Behzat’a ihtimam eder, Fazıl Hüsnü’ye ve Cihat Burak’a saygıda kusur etmez, genç şürekâ ile hayret ve ibret ilişkisini hep korur, bu arada âşık olunacak bir kadın için her zaman kalbinde yer ayırırdı.
Son Pazartesi, 8 Ocak, geç kalmıştım, yazım bitmemişti, filan. Son gördüğüm Cemal, bej rengi pardösüsünün içinde duruyordu. Başka biri değildi ama bıyıkları ve komik sakalı yoktu, bir de üzgündü. Mona Lisa iyice hüzne dalmış, gülümsemesini boş vermişti.
Bir telefon geldi en son. Cemal ölmüştü. Bir telefon daha geldi. Kütüphanesi – ki az ve öz idi, Kadıköyü’ndeki bir sahafta dağılıp gitmekten, çok sevdiği arkadaşı Doğu sayesinde kurtuldu.
Hepsi yaşandı ve kaldı. Tıpkı Cemal’in şu öngörüsü gibi:
“Jandarma daima nesirde kalacaktır / Eşkiyalar silahlarını çapraz astıkça türkülerine”.
Orhan Alkaya
09.01.2010 Cumhuriyet
Edebiyatın Mona Lisa’sı
Cemal Süreya İçin 100. Yüz