Demokrasi çoğunluğun azınlığı ezmesi değildir – Friedrich A. Von Hayek

Demokrasi kavramı bir değer ve aynı zamanda bir zenginliktir. Demokrasi, zorbalık ve zulüm karşısında belli bir koruma sağlamaz, sadece bir ümit verir. Bununla birlikte demokrasi çoğunluğun sesidir. Bu nedenle, düşünen insanlar arasında demokrasiye olan güvenin giderek kaybolmasından endişelenmekteyim.

Bu artık göz ardı edilemez.Büyülü demokrasi kelimesi, o kadar güçlü hale geldi ki, demokrasi öncesinde hükümetin üzerine konan sınırlamalar artık işlemez hale geldi ve bu giderek önem kazanmaktadır. Bazen demokrasi adı altında ileriye sürülen talepler, o kadar tehlike saçıyor ki, her aklı başında insan demokrasiye karşı tepki gösteriyor asıl tehlike budur. Yinede asıl demokrasi kavramı bu değildir. Fakat zaman içinde orijinal anlama ilave edilen yan anlamlar o kadar geniş­lediler ki şimdi demokrasiye olan inancı tehlikeye sokmaktadırlar. Şu anda görülen aslında tam olarak bazılarının 19. yüzyıl demokrasisiyle ilgili anlayışıdır. Toplumun büyük kesimi tarafından geniş kabul gören politik kararlara sağlıklı bir şekilde ulaşma yöntemi, aslında eşitlikçi amaçlara kulp takmaktan ibarettir.

Demokrasinin son yüzyılda geldiği nokta yönetsel güçlerin sıralamasında önemli değişikliklere yol açtı. Yüzyıllardır gayretler, hükumetin gücünü sınırlamaya yönelik olmuştur ve her geçen gün gelişen anayasalar bu amaçtan başka bir şeye hizmet etmemiştir. Birdenbire, hükümetin halkın çoğunluğu tarafından seçilen temsilciler tarafından kontrol edilmesinden başka herhangi bir kontrolün gereksiz olduğu kabul edilmiştir. Öyle ki zaman içerisinde gelişen anayasal güvencelerin tümünden vazgeçilebilmiştir.
Bu nedenle, bugünün problemi olan sınırsız demokrasi ortaya çıktı. Bu­gün batıda bildiğimiz demokrasilerin hepsi, az çok sınırsız demokrasidir. Bugün sahip olduğumuz sınırsız demokrasinin olağandışı kurumlarının eninde sonunda başarısızlığa uğradığı zaman bunun demokrasinin başarısızlığa uğradığı olarak algılamanın yanlış olduğunu unutmamak gerekir. Biz sadece yanlış yolu denemekteyiz. Kişisel olarak, hükümetin faaliyetleriyle ilgili bütün konularda demokratik kararların alınması gerektiğine inanırken, içinde herhangi bir geçici çoğunluğun nasıl isterse öyle karar verdiği bir hükümet şeklinin çoğunluğun kararı olarak görülmesinden nefret ediyorum.
II

Demokrasinin gücü üzerindeki en büyük ve önemli sınırlama güçler ayrılığı prensibinin ortaya çıkardığı, her şeyi yapabilecek güçte olan temsilciler meclisinin doğuşuyla yok edilmiştir. Sorunun temelinde (özellikle John Locke’un) eski kuramcıların çok özel anlamda kanun yapmakla sınırlamış olduğu ve şimdi sınırsız güce sahip bir hükümetin varlığı yatmaktadır. Bu çerçevede eski ideal hukuk kuralı ya da hukuka bağlı hükümet düşünceleri büyük zarar görmüştür. Parlamentoya hâkim olan ve çoğunluğun desteğini elinde bulunduran temsilciler seçmen çoğunluğunun desteğine sahip olmak için bunların uygun bulduğu her şeyi yapabilirler.
Fakat çoğunluğun oylarıyla seçilmiş temsilcilerin her kararına yasa demek ve onlar tarafından yayınlanan bütün yönergeleri – her ne kadar bazı grupların yararına ya da zararına olsalar da – hukuka bağlı olarak tanımlamak kötü bir şaka olmalı. Gerçekte bu yasadışı hükümettir. Bu, sadece seçmen çoğunluğunun hükümetin eylemlerini uygun bulduğu sürece hukuk kuralının muhafaza edildiği bir kelime oyunudur. Hukuk kuralına, bireysel özgürlüğün koruyucusu olarak bakılır. Çünkü o zor kullanmaya sadece bireylerin hep­sine eşit olarak uygulanabilecek genel kurallara itaate zorlamak için izin verilebileceğini ifade eder. Keyfi baskı – çoğunluğun temsilcileri tarafından herhangi bir kuralla tanımlanmayan baskı – herhangi bir kural koyucunun keyfi bir hareketinden daha iyi değildir. Nefret edilen bir kişinin yok edilmesinin ya da malına mülküne el konulmasının gerekip gerekmediği bu açıdan aynı anlama gelir. Sınırlı demokratik bir hükümeti sınırlı olmayana tercih etmek için iyi bir neden olmasına karşın, demokratik olmayan bir hükümeti, kanunlarla sınırlanmamış bir demokratik hükümete tercih ettiğimi itiraf etmeliyim. Demokratik bekçi köpeklerinin koruduğuna inanılan hukuka bağlı hükümet, benim için daha değerlidir.
Doğrusu, demokrasinin mevcut kurumlarını eleştirdiğim bir reform önerisinde; çoğunluğu oluşturan farklı çıkar gruplarının iradesini memnun etmeye yönelik mevcut düzenlemeler yerine, vatandaşların çoğunluğunun ortak düşüncelerini anlamanın daha iyi sonuçlar doğuracağını ifade ettim.
Kişilerce seçilen temsilcilerin hükümetin idaresinde son söze sahip ol­duğu iddiasının, yasaların onların istekleri doğrultusunda çıktığı iddiasından daha az güçlü olduğu belirtilmiyor. Tarihi gelişimin en büyük trajedisi, bu iki ayrı gücün aynı meclisin ellerine teslim edilmesi ve sonunda hükümetin yasaya bağlı olmaktan vazgeçmesidir. İngiliz parlamentosunun kanunlara konu olmadan yönetme isteği, diğer bir ifadeyle mutlak egemenlik ve hâkimiyet iddiası hem bireysel özgürlükler, hem de demokrasi için bir tehdit unsuru oluşturacaktır.
III

Bu gelişim tarihsel olarak kaçınılmaz olabilirdi. Fakat mantıksal açıdan kesinlikle inandırıcı değildir. Farklı çizgiler arasında nasıl gelişme olabileceğinden bahsetmek zor değildir. 19. yüzyılda avam kamarası devlet hazinesi üzerinde özel bir güç talep ettiğinde aslında hükümetin kontrolünü başarılı bir şekilde kazanmıştı. Eğer bu dönemde Lord’lar kamerası sadece belirli konulardaki yasaların gelişmesi şartıyla kabul etme pozisyonunda olsaydı ve çıkarılan yasalar sadece o konu ile sınırlı olsaydı, yürütme ve yasama arasında böyle bir paylaşımla hükümetin sınırlandırılması kanunlar aracılığıyla muhafaza edilebilirdi. Bununla birlikte, yasama gücünü böyle bir imtiyazlı grubun temsilcilerine vermek politik olarak imkânsızdı.
Temsilciler meclisinin egemen olduğu (kanun yapmasının yanı sıra devleti de yönetir) yaygın demokrasi türleri güçlerini bir aldatmaya borçludurlar. İnsanların iradesini böyle bir demokrasinin yansıtacağını düşünmek dindar bir inançtır. Terimin orijinal anlamı dikkate alındığında demokratik bir şekilde seçilen yasama meclislerini katı bir şekilde kanun yapıcılar olarak düşünme doğru olabilir. Yani bu; gücü yürütmenin evrensel kurallarını koymakla sınırlanmış, bireyler üzerindeki kontrol sahalarının birbirlerine karşı sınırlarını ayarlamaya tasarlanmış ve bilinmeyen sayıdaki gelecek durumlara başvurmaları niyetiyle seçilmiş meclisler için doğru olabilir. Eninde sonunda birçok insanın karşı karşıya kalacağı bireysel davranışı etkileyen bu tür kurallarla ilgili topluluk arasında oluşacak fikir birliği temsilciler arasında da olacaktır. Görevleri bu şekilde sınırlandırılan bir meclisin çoğunluğun düşüncesini yansıtması muhtemeldir. Aynı zamanda bu meclis genel kurallarla daha fazla ilgili olmasının yanı sıra özel konularla çok az ilgili olacaktır.
Fakat yasaların kelimenin klasik anlamıyla düşünülmesi bizim yasama meclisi olarak adlandırdığımız toplulukların görevlerinin en küçük parçasıdır. Onların asıl işi yönetmektir. Avukatların yasası için Britanya parlamentosu­nun güçlü bir gözlemcisi parlamentonun ne tadının nede zamanının olduğunu yazdı. Aslında, temsilciler meclisinin faaliyetleri, niteliği ve yöntemleri her yerde onların yönetsel görevleri tarafından belirlenir ve onların yasama meclisi olarak adlandırılmaları yasa yapmalarından kaynaklanmamaktadır. Bu ilişki oldukça tersine çevrilmiştir. Biz uygulamada yasama meclisi tarafından çıkarıldığı için bu meclislerin her kararına yasa diyoruz. Bununla birlikte hükümetin zorlayıcı güçlerinin sınırlanacağı varsayılan adil bir yönetimin genel kurallarına bağlılık çok az olabilir.
IV

Sınırsız siyasi otoritenin her kararı kanun gücüne sahip olup, siyasi faaliyetleri kanun tarafından sınırlandırılmamıştır. Bu otoritenin insanların çoğunluğunun oyları tarafından yetkilendirildiğinin iddia edilmesi ise ciddi bir sorundur. Aslında, çoğunluğu oluşturanların sınırsız güce sahip bir hükümeti tek tek destekleme sebepleri ile bir bütün olarak destekleme sebepleri tamamen farklıdır. Sınırlı güce sahip bir meclise oy vermek, ayrıntılı kurallara karşı korunmanın alternatif yöntemlerinden biridir ve özgür bireylerin kararlarıyla gerçekleştirilir. Kendisini genel kurallarla sınırlamayan ve özel çıkar gruplarına hizmet eden güçlü bir organın üyelerine oy vermek ise tamamen farklı bir şeydir. Gücü sınırlandırılmamış ve demokratik olarak seçilmiş böyle bir meclis, belirli gruplara belirli yükler getirir ve özel çıkar gruplarının çıkarını gözetir. Söz konusu meclis, sayıları belirsiz olan özel çıkar gruplarının desteği karşılığında, onlara belirli faydalar sağlarken, azınlığa onun maliyetini yükler.
Hatta bir kişi oyuyla destek vermezse, onun grubuna sağlanacak özel imtiyazları, genel yasalarla sınırlamayla tehdit etmekte kolaydır. Bu nedenle, gücü sınırlandırılmamış bir mecliste, kararlar yolsuzluk ve şantajın yaptırım sürecine dayanmaktadır. Bu, sistemin bir parçası olarak kabul edilir ve en iyi sistemlerin dahi bundan kaçınması mümkün değildir.
Özel grupları korumaya yönelik bu kararlar için, herhangi bir anlaşma ya­pılması zorunlu değildir. Çünkü, çoğunluğun üyeleri, bazı belirsiz amaçlara ulaşmak için bazı kurumların güçleri hakkında daha az bilgi sahibi olacakla­rından bu konularda daha az müzakere yapacaklardır. Seçmenlerin çoğunluğu eğer kendi isteklerinin gerçekleştirileceğini düşünüyorlarsa, onların kanunların lehinde ya da aleyhinde oy kullanmaları için hiçbir sebepleri olmayacaktır. Bu, çoğunluğun iradesi olarak ortaya çıkan pazarlık sürecinin sonu­cudur.
Aslında, bizim yasa yapıcılar olarak adlandırdığımız organlar, sürekli özel konularda karar veren organlardır. Bu organlar, yasama yetkilerine temel teşkil eden zorlayıcı bir güce sahiptirler. Bu zorlayıcı güç ise gerçek çoğunluk anlaşmasına bağlı olmayıp karşılıklı çıkar ilişkileri tarafından şekillenen çoğunluk desteğine bağlıdır. Esas olarak prensipler yerine özel çıkarlarla ilgilenen sınırsız güce sahip bir meclis, çoğunluk fikirlerinin uyuşmasına göre değil, özel çıkarların desteklenmesine yönelik çoğunluğun fikirlerine göre şekillenir.
Kanunlar yerine menfaatlerle ilgilenen sınırsız güce sahip bir mecliste, çoğunluk, fikirlerinin uzlaşması üzerine yapılandırılmamıştır. Bu tür meclislerde çoğunluk, karşılıklı olarak birbirlerini destekleyen çıkar grupları tarafın­dan biçimlendirilmiştir.
Görünüşe göre, sözde güçlü olan tüm meclisler-otoritesi sınırlandırılmamış ya da kendini genel kurallarla sınırlamamış- son derece zayıflar ve farklı grupların desteğini arkalarına almışlardır. Özel grupların her birinin faziletlerini genel ahlaki değerler olarak kabul etme konusunda birleşmiş bu tür bir meclis çoğunluğu görüntüsü elbette bir fantezidir. Bu, özel istekleri tatmin etme dışında prensip olarak kendine söz vermeyen bir çoğunluktur. Sınırsız güce sahip bir meclis, sınırsız güçleri bir kenara bırakıldığında önemsizdir. Bu tür önlemlerin adalet ya da arzu edilebilirliğinin delili olarak bütün modern demokrasilerin onu gerekli görmesi oldukça tuhaftır. Çoğunluk üyelerinin büyük bir bölümü aptalca ve adil olmadığını bildikleri bazı kurallara üyeliklerini sürdürebilmek için rıza göstermek zorunda kalıyorlar.
V

Gelenekler ya da anayasal koşullarla kanun yapma yetkisi sınırlandırılmayan bir meclis; tarifeler, kotalar ve transferler konusunda baskı gruplarının aleyhinde karar veremez ve bu gibi konularda ilkeli bir şekilde hareket edemez. Bu desteğin satın alınması için yapılan teşebbüslerin, faydalı bir yardım gibi gizlenmesi kaçınılmaz olmasına rağmen, hemen hemen ciddi moral değerler kazanılır. Mevcut kuramsal oluşum tarafından ortaya çıkarılan politik zorunluluk tutarsız ve hatta yıkıcı ahlaki inançlara yol açabilir.
Çoğunluğun, kendisine sosyal adalet söylemleriyle karşı çıkan azınlıktan zorla alınan hakların nasıl dağıtılacağı konusunda anlaşması, kendi değer yargılarına göre, hemen hemen hiçbir ahlaki müeyyide ile karşılaşmamaktadır. Hatta, bunların mevcut kurumlar tarafından politik bir zaruret olarak gösterilmesi, ahlaki değerleri yıkıcı ve tutarsız sonuçlar doğurur.
Elde edilen bu kazançların çoğunluk tarafından nasıl paylaşılacağı ya da ne kadarının onlardan alınacağına dair azınlığın karşı koyamadığı bir anlaşma demokrasi değildir. Bu aslında ahlaki değerleri barındıran ideal demokrasi değildir. Fakat sınırsız demokrasi, sosyal eşitlik anlayışına doğru yol almaktadır.
Burada sadece, sosyal eşitlikçiliğin ahlaki olmayan temellerine göre, bizim bütün ahlaki değerlerimizin insanlara kendilerini yönetme şekillerine göre verdiğimiz farklı saygınlığa dayandığı gerçeğine değineceğim. Hukuk öncesi eşitlik, bana kişisel özgürlüğün belirli bir şartı gibi görünürken, çok farklı kişiliklere sahip insanları aynı kefede değerlendirmek için farklı muamele yapılma gerekliliği, yalnız kişisel özgürlüklere aykırı değil, aynı zamanda ol­dukça ahlaksız gibi görünmektedir. Fakat bu, sınırsız demokrasinin kendisine doğru hareket ettiği bir ahlaksızlık türüdür.
Tekrar etmek gerekirse, sınırsız bir demokrasi gücü, sınırlandırılmamış bir hükümetten daha iyi değildir ve her ikisi de gerçek demokrasi değildir. Seçilen temsilcilere sınırsız güç verilmesi şeklindeki hayati tehlike, en yüksek otoritenin doğal olarak sınırsız olacağı şeklindeki hurafedir. Çünkü, yukarıda belirttiğimiz sınırlamaların dışında herhangi bir sınırlamanın farz edilmesi durumunda, en yüksek güç herhangi bir en yüksek güç olmayacaktır. Fakat, bu Thomas Hobbes ve Francis Bacon’ın totoliteryan pozitif kavramlarından, veya Anglo-sakson dünyasında uzun zamandır Sir Edward Coke, Mathew Hale, John Locke ve Old Whigs’in daha derin düşüncelerinden zapt edilen, kartezyen rasyonalizmin yapıcılığından kaynaklanan bir yanlış anlamadır.
Bu hususta aslında eskiler modern yapıcı düşünceden daha akıllıydı. Yüksek bir gücün sınırsız bir güç olması gerekmez. Onun otoritesi, halk tarafından benimsenen genel kurallara bağlılığından kaynaklanabilir. Eski zamanların yargıç kralları, her söyledikleri doğru kabul edilsin diye seçilmedi. Fakat, uzun süre bunların doğru olduğunun kabul edildiğinin hissedildiği söylenmiştir. O sadece çoğunluğun desteklediği kanunları yorumlayan biri değildi. Diğer büyüleyici sorunların gruplandırılması yapılabilir. Örneğin, bu amaç için dolaylı seçim tercih edilmeyebilir. Fakat, bunu, genel prensip olarak sunmak doğru olmayabilir. Genel faaliyetlerle ilgili kararlar almasına yetki verilmiş tek ve en yüksek otorite sınırlı bir otorite olabilir.
İyi bir hükümettin sırrı, kesinlikle, en üst gücün sınırlı güç olması -diğer bütün güçleri sınırlayan kuralardan vazgeçebilen bir güç- ve böylelikle vatandaşları üzerinde zor kullanma gücünün olmamasıdır. Böylece, diğer oto­riteler onun toplumu oluşturan genel kabul görmüş kurallara bağlılığıyla desteklenmektedirler.
Böylece, seçilen en yüksek otoritenin bireylerin genel kurallara uyması için, klasik anlamda kanun yapmadan başka, ne diğer herhangi bir güce sahip olmasına ne de özel vatandaşların baskı gücüne ya da kurallara uygun davranmaktan vazgeçmeye gerek vardır. Seçilmiş bakanlar kurulunu da kapsayacak şekilde, hükümetin diğer organları da doğru bir yasama için, gücü sınırlanmış meclisin yasaları aracılığıyla sınırlanmaktadır. Bunlar hukuka bağlı bir hükümetin varlığı için gerekli koşullardır.
VI

Sorunun çözümü yukarıda önerildiği gibi, yasama ve yönetsel görevlerin, meclis ve hükümet arasında doğru bir şekilde paylaşılmasında yatıyor. Doğal olarak, farklı konularla ilgilenen meclislere sahip olmak çok az bir kazanç sağlayabilir. Esasen aynı durumdaki iki meclis sadece danışıklı döğüşte bulunmakla kalmaz, aynı zamanda mevcut meclislerde olduğu gibi aynı türden sorunlar üretirler. Nitelikler, iş görme usulleri ve bunların birleşimi, yasama güçlerine uyun olarak onların üstün siyasi güçleri tarafından belirlenmiştir.
Hiçbir şey, 18’inci yüzyıl temsili hükümet teorisyenlerinin parti çizgisinde yasama meclisi olarak anladıkları bir organizasyonu hemen hemen ittifakla kınamalarından daha anlamlı değildir. Onlar genellikle gerçekleri konuştular. Fakat, onların siyasi konulara olan yüksek ilgileri organizasyonlarını parti çizgisinde evrensel olarak gerekli kıldı. Bir hükümet görevlerini başarıyla yerine getirmek için, programı üzerinde anlaşmış organize bir çoğunluğun desteğine ihtiyaç duyar. İnsanlara seçenek sunmak amacıyla, alternatif bir hükümet oluşturma yeteneğine sahip olan, benzer şekilde organize edilmiş başka organizasyonlar olmalı.
Aslında mevcut meclislerin yönetsel fonksiyonları tam manasıyla benimsenilmiş gibi görünüyor ve onların bunu mevcut şekliyle sürdürmelerine izin verilmeli. Eğer, onların belirli vatandaşlara hizmet eden güçleri bir kanun tarafından sınırlandırılmazsa, ilk meclisin değiştiremeyeceği başka bir demokratik meclis tarafından ilerisi için saklanacaktır.
Aslında, hükümet; emrinde olan maddi ve bireysel kaynakları vatandaşlara kapsamlı bir şekilde hizmet sunmak için idare eder. O, aynı zamanda bu hizmetleri finanse etmek için her yıl vatandaşlardan toplanacak toplam vergi miktarını belirleyebilir. Fakat, bu toplama her bir vatandaşın yapacağı katkıyı belirlemek doğru bir kanunla yapılmalıdır. Yani bu, zorunlu olmalı ve bireylerin ona uymalarını emretme yetkisinin sadece yasama organınca kullanılabildiği bir kanun olmalı. Harcamaların kontrolü, hükümet üyelerinin yapılacak her harcamanın kendisi ya da seçmenlerinin belirli oranda katkısını gerektirdiğini bildiği bir sistemden daha açık bir şekilde yapılamaz.
Ondan sonra, yasama meclisinin bileşimi önemli bir sorun olmaktadır. Meclisteki temsilcilerin neyin doğru olduğu konusunda genel düşünce ile aynı şeyi düşünmesini ve özel çıkar gruplarının baskısından kurtulmasını nasıl sağlayabiliriz. Yasama meclisinin çıkaracağı özel ya da imtiyazlı kanunların geçersiz olması için, meclisin gücü sürekli olarak sınırlandırılmalıdır. Meclis, otoritesini genel kanunlara bağlılığından almalıdır. Anayasa, bir kanunun geçerli olabilmesi için, kanunun sahip olması gereken özellikleri belirlemelidir. Örneğin, kanunun geçerli olması için, ne kadar süre ile yürürlükte kalacağı, belirli bir gruba yönelik olmaması ve eşit muameleyi öngörmesi gibi şartların aranması gibi. Ayrıca, anayasa mahkemesi, iki meclis arasında herhangi bir güç ve yetki anlaşmazlığı olduğu taktirde, bu güç ve yetkinin hangi meclis tarafından kullanılacağına karar vermeli ve her iki meclisin görev, hak ve yetkilerini ayrıntılı bir şekilde düzenlemelidir.
Fakat, asli kanunları geçirmek için getirilen bu sınırlama, yasama organı ve kendisine benzer şekilde oluşturulan hükümet arasındaki danışıklı döğüşü engellemeye hemen hemen kafi gelmeyecek ve yasama meclisi hükümetin belirli amaçları için ihtiyaç duyduğu kanunları geçirecektir. Bu durumda, mevcut sistemden çok az farklı bir sonuç elde edilecektir. Bizim yasama meclisinden istediğimiz şey açıktır. Yasama meclisi, özel fikirler yerine genel fikirleri temsil etmelidir ve meclisin üyeleri özel grupların deste­ğinden bağımsız olmalıdır. Yasama meclisi aynı zamanda, uzun bir bakış açısına sahip kadın ve erkeklerden oluşmalıdır ve kararsız halkı yığının ve üst tabakanın geçici ihtirasları tarafından etkilenmemelidir.
VII

Başlangıçta, partilerin bağımsız olması ve bu bağımsızlığın yeniden seçilme arzusundan etkilenmemesi gerekir. Bu, öncelikli olarak partilerin bağımsız olmasını gerektirir. Bu nedenle, normal yaşamında güven ve ün ka­zanmış kadın ve erkeğin 15 yıllık uzun bir dönemi kapsayan tek bir dönem için seçilmesini tahayyül ediyorum. Onların yeterince saygı ve itibar kazanmalarını temin etmek için, görev sürelerinin sonrasında maddi geçimlerinin sağlanması konusunda güvence sağlanması gerektiğini ve seçilme yaşının 45 yaş gibi nispeten yüksek bir yaş olarak belirlenmesi gerektiğini düşünüyorum. Ayrıca, onlara 60 yaşına geldiklerinde görev süresinin bitiminden sonra bir on yıl daha saygı duyulacak bir görev verilmesi gerektiğini düşünüyorum. Böyle bir meclisin üyelerinin ortalama yaşı 53’ten az olacaktır. Ve buda bugün karşılaştırılabilecek meclislerin çoğundakinden daha düşüktür.
Elbette, meclis bir defada yenilenmemeli, fakat her yıl 15 yıllık hizmet süresini dolduranların yerini 45 yaşını dolduranlar almalı. 15 yılda bir her vatandaşın kendi neslinden birinin 45 yaşına geldiğinde yasama meclisi üyesi olması için hayatında sadece 1 kez oy verebileceği 15 yılını dolduranların yerini onların çağdaşlarının aldığı bu tür yıllık seçimleri destekliyorum. Bu bana, yalnız ordu ve benzeri organizasyonlarda bir adamın karakter ve yeteneğinin en iyi onun çağdaşları tarafından muhakeme edildiği eski tecrübelerden değil, aynı zamanda seçimlerin kişisel bilgi dahilinde yapıldığı yerel derneklere benzer olarak bu kurumların büyümesinin bir fırsatı olduğu için çekici gelmektedir.
Hiçbir parti olmayacağı için, elbette nispi temsil de anlamsız olacaktır. Bir bölgenin çağdaşları, sınıflarının en hayran duyulacak üyesini seçerek bir nevi onu ödüllendireceklerdir. İlgi çekici diğer konuların düzenlenmesi, dolaylı seçimlerin tercih edilebilir olup olmadığı ya da edilemezliği gibi soruları ortaya çıkarır. Bununla birlikte, herhangi bir şeyi genel prensipmiş gibi ileri sürmek doğru olmayabilir.
VIII

Tecrübeli politikacıların; muhtemelen bana göre zararlı ve kaçınılabilir gibi görünen şeyleri, yararlı ve kaçınılmaz olarak görecek olmalarına rağmen mevcut yasa yapıcılarımızın iş görme usullerine ilişkin tanımlamamı çok yanlış bulacaklarına inanmıyorum. Fakat onların kurumsallaşmış yolsuzluk olarak tanımlandıklarını duyarak gücendirilmemeleri gerekir. Çünkü, kurumları oluşturan bizlerizdir. Eğer onlar herhangi bir malı üretebileceklerse böyle davranmak onlar için gereklidir.
Demokratik bir hükümette önceki bölümlerde tanımladığım bazı anlaşmaların yapılması muhtemelen engellenebilir.
Ben hâkim olan kurumların bunu hükümeti sınırlamak ve oyunun kurallarını koymakla görevli en yüksek organa taşımalarına karşıyım. Bu tür şeylerin olması talihsizlik değildir. Onlar, yerel yönetimlerde muhtemelen kaçınılmaz- fakat, onlar bizi baskılara ve keyfi davranmaya karşı koruduğu farz edilen kanunlarımızı yapmak zorunda olan en yüksek organda oluyor.
Yasama gücünü yönetsel güçten ayırmanın bir başka önemli ve çok arzu edilebilir sonucu ise, onun güçlerin birleşmesi ve merkezileşmeyi hızlandıran en önemli nedeni ortadan kaldıracak olmasıdır. Bunlar yasama ve yönetsel gücün aynı mecliste birleştirilmesinin sonuçlarıdır. Yasama meclisi, özgür bir toplumda başka hiçbir otoritenin sahip olamayacağı güçlere sahiptir. Elbette, yönetsel görevler gittikçe daha fazla bir şekilde belirli talepleri karşılamak için özel kanunlar yapan bir organa doğru itiliyor. Eğer merkezi hükümetin güçleri bölgesel ve yerel yönetimlerden az olursa, sadece ulusal açıdan düzenlenmesi yararlı olacak konular merkezi hükümet tarafından idare edilecek ve merkezi hükümetin yaptığı görevlerin büyük bir bölümü daha küçük idari birimlerin yönetimine bırakılacaktır.
Devletin hukuka göre yönetilmesi ile çoğunluğun temsilcilerinin sınırsız güce sahip olmasının çelişki arz ettiği ve bütün yönetim birimlerinin hukuka göre eşit olduğu kabul edildiğinde dış ilişkiler hariç merkezi hükümete fazla rol verilmemelidir. Benzer şekilde bölgesel ve yerel idarelerin kendi sınırları içerisinde yaşayan vatandaşların ihtiyaç duydukları gelirlerin finansmanına katılmaları ve diğer yörelerdeki insanları ayak oylamasıyla kendilerine çekecek özel işletme türü işletmeler kurması aynı kanunlar tarafından sınırlandırılmıştır.
Bu durumda biz hâlâ demokrasiyi koruyabiliriz ve aynı zamanda pek çok insanın karşı konulamaz gibi gördüğü totaliteryen demokrasiye doğru sürüklenmeyi durdurabiliriz.

Türkçesi: Tekin Akdemir
Demokrasi Nereye Gidiyor?

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz