Delilik, kriz, ‘Hasta’ Nietzsche ve delirmeden önce bitirdiği son eseri; Deccal


Hem fiziksel hem de ruhsal olarak sürekli rahatsızlıkları olan Nietzsche’  hemen hemen tüm hayatı boyunca dayanılmaz baş ağrıları ve mide problemleri ile yaşar. Daha çocukluk yıllarında bile görülen kötücül bir psikolojiye sahiptir…
Basel Ünversitesi’nde Filoloji profesörü iken, 1879’da sağlık sorunları sebebiyle istifasını verir. Aslında tek sebep bozuk sağlığı da değildir; Nietzsche gittikçe filolojiden koparak ve felsefeye yönelmiştir. Hatta ‘ Basel’de profesör olmayı, tanrı olmaya elbette yeğ tutardım, ama evrenin yaratımını yarıda bırakmak cesaretini göremedim kendimde’ demiştir.

Hayatında en saygı duyduğu kişi olan ünlü kompozitör Richard Wagner’le yaşadığı sorunlar ve gittikçe uzaklaşmaları onu çok etkiler.

Bir aşk  bir felaket
Yumuşak bir kış iklimine sahip olan kaplıca ve ılıcalara yaptığı sürekli seyahatleri sırasında Nietzsche, arkadaşı Paul Ree aracılığıyla yirmi bir yaşındaki Rus kızı Lou Salomé ile tanışır. Ree ve Nietzsche onunla (beraberce, bazen de onunla tek başına) yürüyüşlere çıkar ve kafasına felsefi inançlarıyla doldurmaya çalışırlardı. Lou, Ree ve Nietzsche bir zaman sonra, günümüzde düşünülmesi pek mümkün olmayan üçlü bir ilişki içine girerler. Günümüzde düşünülmesi zor, çünkü cinsel açıdan bu denli saf olabilecek kimseler kalmadı. Önceleri üçü de kendilerini felsefeye adamak ve bir ménage á trois işletmek isterler. Ardından Ree ve Nietzsche (birbirlerinden habersiz) Lou’ya aşık olduklarını fark eder ve evlenme teklifinde bulunmaya karar verirler. Ne yazık ki Nietzsche gülünesi bir hatada bulunarak, Ree’ye onun adına Lou ile konuşması ricasında bulunur.

Luzern’de bir fotoğraf atölyesinde çekilen bir fotoğraf (bak), bu üç insandan hangisinin mevcut durumuna hakim olduğunu gösteren en açık kanıttır: İki duygusal olarak bâkir adam (38 ve 33 yaşlarında) bir at arabasına bağlıdırlar; arabanın içindeyse yirmi bir yaşında olan gerçek bakire oturur ve kırbacını sallar.

Sonunda üçü de bu trajikomik aşk ilişkisinin artık ayakta tutulamayacağını anlarlar ve ayrılırlar.

Böyle Buyurdu Zerdüşt- belki de en derin eseri- bu dönemde yazılır ama hiç ilgi görmez, sadece 45 adet satılır ki bunların çoğunluğu da Nietzsche’nin arkadaşları tarafından satın alınmıştır.

Hem fiziksel, hem de ruhsal sağlığı gittiçe bozulmaktadır… -Zerdüşt’ün tumturaklı ve sisli havası tekrar su yüzüne çıkar, üstelik bu defa çok büyük boyutlarda: Cinnet olarak.

Delilik krizi ve son günler

3 Ocak 1989…
Bir gezgin hayatı yaşayan Nietzsche, Torino’dadır. Delilik krizi o gün gelir. Nietzsche Torino’da bir cadde üzerinde yürürken birden fenalaşarak yığılır. Düşerken feryatlarla, az önce kırbaç yemiş bir fayton atının boynuna sarılır. İşin ironik tarafı, Nietzsche’yi en çok etkileyen kişilerden olan Dostoyevski’nin Suç ve Ceza’sının baş karakteri Raskolnikov’un da kitapta ağlayarak bir atın boynuna sarılıyor olmasıdır. Nietzsche bu kadar etkilenmiş midir acaba? Nietzsche oteline götürülür. Oradan Cosima Wagner’e (-Seni seviyorum Ariadne-), İtalya Kralına (-Sevgili Umberto’m… tüm antisemitistleri vurdurtacağım-.) ve Jacob Burckhard’a (ki burada -Diyonisos- diye imza atar) kartpostallar gönderir. Burckhardt olup bitenleri anlar ve Nietzsche’nin bir arkadaşına haber verir. O da gidip onu Torino’dan alır.
Önce Basel’de, ardından da Jena’da kliniğe yatırılır.

Ben de iyi kitaplar yazmadım mı?

Nietzsche bunama geçiriyordu ve bir daha sağlığına kavuşamayacaktı. Durumu günümüzde dahi iyileştirilemez olurdu: Aşırı çalışma, yalnızlık ve çektiği acılardı bundan sorumlu olan, ama en çok da ona bulaşan frengi. Bu hastalık, -beyin felcine- neden olan üçüncü evresine ulaşmıştı. Jena’daki kliniğe yerleşmesinden kısa süre sonra annesinin refakatına verilir. Nietzsche artık kendi halinde uysal biriydi ve zamanının çoğunu kasılıp kalır bir durumda geçiriyordu. Düşüncelerinin berraklaştığı bazı anlarda geçmiş hayatıyla ilgili şeyler hatırlıyor gibiydi. Bir gün birisi ona bir kitap uzattığında şöyle dedi: -Ben de iyi kitaplar yazmadım mı?-

Nietzsche’nin son günleri aslında 10 senelik bir zamanı kapsar. Çünkü 1890’dan öldüğü yıl olan 1900’e kadar bilinçsiz ve kaskatı bir halde yatar.
1897’de annesini kaybettiğinde, bunun bile bilincinde değildir. Bu yıldan itibaren ölene kadar kendisine belki de en son bakması gereken kişi olan kız kardeşi Elizabeth bakar…

Nietzsche, doğasını çok doğru kehanetlerle tanımladığı yirminci yüzyılın başına kadar hayatta kaldı. O kocaman bıyıklı, üzünç verici, bezgin ifadeli ve kim olduğunu artık bilmeyen adam (video), 25 Ağustos 1900’de öldü.
Hiç bir zaman Alman olduğunu kabul etmeyen, Almanları lanetleyen ve damarlarında Polonya kanı dolaştığını iddia eden bu ilginç adam bir kaç on yıl sonra Alman nazilerin ilham kaynağı olacağını nereden bilebilirdi? Daha da ironik olanı, hayatı boyunca kanına ‘Tanrının’ hiç bulaşmamış olduğunu söyleyen ve bununla gurur duyan Nietzsche’nin papaz olan babasının yanına gömülmesidir…

Deccal Hristiyanlığa lanet ve sansür
(Peter Gast’ın Nietzsche metinleri üzerinde yaptığı sansür veya ‘düzeltme’ler -şekil 1)

Nietzsche, on yıl boyunca bilinçsiz olarak yatarken, eserlerinin kardeşi Elizabeth ve yakın dostu (!) Peter Gast tarafından sansürlendiğini ve tahrip edildiğini tabi ki bilmiyordu.
Öncelikle bir Yahudi düşmanı olan kardeşi Elizabeth onun yayınlanmamış yazıları üzerinde oynar ve onlara Yahudi düşmanlığı yansıtan ve kendisini öven unsurlar katan eklemeler yapar. (Üzerine eklentiler yapılan bu yazılar -Güç İstemi- adıyla yayınlanır. Ancak Nietzsche uzmanı Walter Kaufmann daha sonraları Elisabeth Förster-Nietzsche’nin yaptığı o saçma eklentileri ayırt etmeyi başarır ve bizlere Nietzsche’nin belki de en ilginç ve anlamlı kitabını gerçek tarafıyla sunar.)

Ama asıl ironi Nietzsche’nin “Deccal üst ve Hristiyanlığa Lanet” alt başlığıyla yazdığı ( Der Antichrist- Fluch auf das Christantumn) kitapta yaşanır. Daha kendisi bilinçsiz bir şekilde yatarken kitap Peter Gast tarafından sansürlenir.
Deccal, Niezsche’nin delirmeden hemen önce bitirdiği son eseridir, 1989’da tamamnmıştır ancak sansürlü olarak 1895’te  ‘Hristanlık için bir eleştiri denemesi’ adıyla yayınlanır.  İsmi sürekli yap boz haline getirilen eser Güç İstemi adlı kitabın ilk bölümü gibi sunulur, Deccal’in önsözü bu kitabın önsözü haline sokulur; Hristiyanlığa Lanet alt başlığı, Değerlerin Yeniden Değerlendirilmesi olarak değiştirilir. Sonra ikinci bir başlık sayfasıyla yeniden ‘Bir Eleştiri Denemesi’ alt başlığıyla verilir.
Sonra ki basımlarda da kah öyle kah böyle bu başlıklar sürüp gider. Tabi ki inanan kulaklara ters gelecek bütün cümlelerin sansürü ile…

1890’da karanlığa gömülen Nietzsche’nin tüm bu karalamalar ve sansürler, pardon, ‘düzeltme’ler yapılrken hayatta olması çok ironiktir.

En acısı ise, kitabın ‘Hristiyanlığa Lanet’ altbaşlığı ve sansürsüz olarak basılması için tam 72 sene beklenmiş olmasıdır. Kitap sansürsüz olarak ancak 1961’de basılır…

Kitapta sansürlenmiş bir bölüm

‘Bununla mahkum ediyor, yargımı bildiriyorum. MAHKUM ediyorum hristiyanlığı; ona şimdiye dek bir kişinin ağzından çıkan en büyük şuçu yöneltiyorum: O benim için yozlukların en yükseğidir. Kilise yozluğu bulaştırmadık hiç bir şey bırakmamıştır. Her değeri bir değersizlik, her hakikati bir yalan, her dürüstlüğü bir ruh alçaklımı haline sokmuştur. O felaketlerle yaşar; kendini sonsuz yapmak için hayali zorluklar yaratmıştır. Günah denen yalan, günah solucanı örneğin: bununla zenginleştirdi (!) kilise insanlığı! ‘Ruhların tanrı önünde eşitliği’, bu kalpazanlık, bu perde, bütün toplum düzeninin batış ilkesi haline gelen bu kavram bir hristiyan dinamitidir. Kilisenin biricik etkinliği asalaklıktır. Kutsanmışlık idealiyle her kanı, her sevgiyi, her yaşam umudunu emip yutmak, her gerçekliği değilleme istemi olarak öte dünyalar, cennet, cehennem; şimdiye kadar kurulmuş en yeraltı komplonun nişanesi olarak haç. Bunlarla kurtardı(!) kilise insanlığı.
Hristiyanlığı mahkum eden bu iddianameyi bütün duvarlara yazacağım. Hristiyanlık diyorum, tek büyük günah, tek büyük lanet, tek büyük içsel yozluk, hiç bir aracın yeterince zehirli, gizli, küçük gelmediği tek büyük intikam içgüdüsüdür, – diyorum ki, tek silinmez utanç lekesidir insanlığın…’

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz