“İnsanlığı da, ölülere saygı göstermeyi de öğreteceğiz…” Bir Milli Maçta Fışkıran İrin – Kıvanç Koçak

Kıvanç Koçak“Milli” takım bir süredir maçlarını Konya’da oynuyor. Nedenini hatırlıyor musunuz? Çünkü İstanbul’da takıma ve futbolculara yönelik ciddi protestolar yaşanıyor, gerilim çok yükseliyordu. Yetkililer çareyi, maçları daha önce hiç milli maçın oynanmadığı, stadı yenilenmiş Konya’ya taşımakta buldular. Aldıkları performanstan da çok mutlu oldular. Seyirci “muhteşemdi”, takıma hiç sırtını dönmüyordu, hep destekliyordu.
İşte o muhteşem seyirci, İzlanda maçı öncesi Ankara katliamında hayatını kaybedenler için yapılan saygı duruşunda durmadı, duramadı; ıslıklar, yuhalamalar, tekbirler… Halkımız, ağırlıkla “solcuların” öldüğü Ankara katliamından sonra ilan edilen yasta, 2-3 gün zar zor tutmuştu kendini zaten ileri geri konuşmamak için (ki konuşanlar da vardı),

Konya Torku Arena “Yeter ulan bunlara bu kadar yas tuttuğumuz, kim ki bunlar” diye höykürdü adeta! Ortamı hazırlayan kuramsal aklın da katkılarıyla “milli” takıma sırtını dönmeyen taraftar, “milli” yasa sırtını döndü.

Orada olan kimileri, 42 bin kişilik statta saygı duruşunda durmayanların, bağırıp çağıranların azınlıkta olduğunu söylüyor. Ama bu, sahiden bir şeyi pek değiştirmiyor. Değiştirmiyor çünkü oradan tüm Türkiye’ye yansıyan alçaklık memleketin içinde bulunduğu böyle bir ortamda, böyle “milli” bir meselede, bir “milli” maç esnasında, “milli” yas döneminde fışkırıyor; ortamdan, meseleden, maçtan, yastan bağımsız olarak böyle davranabilme, böyle yapabilme gücünü, cesaretini buluyor. Böylesi bir alçaklığı azlık-çokluk hesabına sokup, “münferit bir hadise” deyip geçiştiremeyeceğimizi, geçiştirmememiz gerektiğini memleketin tarihi gözümüze sokuyor.

Sonuçta maç bir ibret vesikası oldu. Saygı duruşunda olan bitenden tribünlerdeki milliyetçi kabarmaya, maçı anlatan spikerin tutumundan “Bu galibiyete, yüzümüzün gülmesine çok ihtiyacımız vardı” zevzekliğindeki yorumculara, maç sonunda bir şampanya patlatması eksik kutlamalara… “Konyamızı karalama kampanyaları” laflarını koyalım bir yana ama mevzunun doğrudan Konya’yla alakalı olmadığını da fark etmiş olmak lazım aslında. Maç Konya’da değil de Kayseri’de, Kayseri’de değil de Bursa’da, Bursa’da değil de Trabzon’da oynansaydı da, statların yerlerinin değişmesi zihniyetin değişmesi anlamına gelmeyecekti. Çünkü çok iyi bildiğimiz, bu toprakların en derinliklerine kök salmış utanmazlık, son yıllarda artık hepten yer üstüne çıkmış, yurdun her yerinde salına salına ortalıkta gezmeye başlamış durumda. Artık çoğu zaman kamuflaj kullanmaya bile gerek duymuyor: “Birileri ölmüşse ölmüş” diyor, “Yakın, yıkın” diyor, “İyi oldu” diyor, “Zaten bizden değillerdi” diyor, en net şekilde “Ölenlerin hepsini aynı kefeye koyamazsınız. Orada polis memuru da vardı, belediye temizlik işçisi de vardı, oradan geçen masum insanlar da vardı… Yani kurunun yanında yaş da yanmasın” diyor.

Türkiye toplumunu sevincin de üzüntünün de bir araya getiremediğini yazanlar; “Türkiye kendisiyle savaşta” diyenler; nefrete, acıya, yasa alkış tutanlar; “Bizi öldürmek isteyen insanlarla birlikte nasıl yaşayacağız” sorusunu soranlar var. Hiçbiri haksız yorumlar, sorular değil. Hepsi Türkiye toplumunun derin bunalımına, hepsi bir şeylere işaret ediyor, denk düşüyor.

Hal böyleyken, olan biten karşısında yılgınlık içine düşmekten, öfkeye kapılmaktan kendini alıkoyamıyor insan. Çocuğundan yaşlısına 100’ün üzerinde insanın barış için bir araya gelmek isterken öldürüldüğü bir ülkede tabii ki unutmaktan, naif olmaktan söz edilemez. Fakat biliyoruz ki, tarihin her döneminde özgürlük, barış, emek mücadelesi verenlerin umudu savunmaktan vazgeçmek gibi bir lüksü de yok. Epey vakit alacak, epey üzüleceğiz, hatta epey ağlayacağız ama tam da bizim umutsuzluğa düşmemizi isteyenlere inat mücadele etmekten vazgeçmeyeceğiz. Misal Türkiye İşçi Partisi’nin 1965 seçimlerinde meclise soktuğu milletvekillerinden birinin Konya’dan olduğunu bilmiyor muyuz? Misal muktedirlerin en canını sıkan şeyin “İnadına barış, inadına özgürlük” demek olduğunu bilmiyor muyuz? Misal bu topraklarda kökleşmiş utanmazlıkla, alçaklıkla mücadele etmekten asla vazgeçmeyecek gül yüzlü gençler, insanlar olduğunu bilmiyor muyuz?

Ne olursa olsun, bir milli maçta fışkıran irinin hayatını kaybeden dostlarımızın, abilerimizin, ablalarımızın, kardeşlerimizin üstüne düşmesine tabii ki izin vermeyeceğiz. Çok zor olacak ama nasıl ki birilerine sık sık insanlığı öğretmek, hatırlatmak zorunda kalıyorsak ölülere saygı göstermeyi de, bir arada yaşayabilen bir toplum olmayı da öğreteceğiz, hatırlatacağız.

Birikim

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz