Artık dayanacak halim kalmadı. Tanrım! Neler yapıyorlar bu adamlar bana!.. Duymuyor, görmüyor, dinlemek istemiyorlar beni. Ne yaptım onlara?.. Neden eziyet ediyor, benim gibi zavllıdan ne istiyorlar, ne verebilirim onlara? Hiç bir şeyim yok… Bittim artık, dayanamayacağım… İşkencelerinden başım ateşler içinde yanıyor, her şey dönüyor gözlerimin önünde… Yok mu beni buradan kurtaracak bir?.. Bir troika; yıldırım gibi atlar koşulu troika gelsin!.. Babayiğit bir arabacı süsrsün aslanlarını, şıngır şıngır ötsün çıngıraklar… Uçursunlar beni bu cehnennem dünyasından… Uzağa, çok uzağa… Hiçbir şey göremeyeceğim, duyamayacağım bir yere…
İşte gökteki bulutlar kabarıp dönmeğe başladı önümde, uzaktan bir yıldız parladı. Ormanların loşluğu, ayın donuk ışığı gözümün önünde kaydıkça kayıyor… Ayaklarımın altında mavi bir sis şeridi yayıldı… Havada gerilen bir telin vınlamasını duyuyorum. Bir yanımda deniz, öbür yanımda İalya. İşte Rus köylerinin karanlık evleri belirdi. Oracıkta bir karaltı halinde gördüğüm küçük ev benim evim mi yoksa?.. Pencerenin önünde oturan kadın anam olmasın?.. Anacığım,kurtar zavallı oğlunu! Ağrıyan başına bir damla gözyaşı akıt, ne olur! Gör ,nasıl hırpalıyorlar evladını, bağrına bas bedbaht öksüzünü. Yok onun yeri bu dünyada artık, insanlar aleminden attılar onu… Bari sen acı hasta oğluna anacığım!
Şey … Haberiniz var mı?.. Cezayir Beyinin burnunun altında kocaman bir ben varmış!..
“Gogol’un 1842 yılında yazdığı ‘Bir Delinin Hatıra Defteri’, çeşitli tiyatro toplulukları tarafından birçok kez sergilenmiş, tek perdelik, tek kişilik, seyirlik bir oyundur.
Palto, Burun ve Bir Delinin Hatıra Defteri adlı üç bölümden oluşan eser, tiyatro oyunu haline getirildiğinde tek bölümde toplanmış olup, yaklaşık bir saat 30 dakika sürmektedir. Genco Erkal tarafından sahnelenmiş hali, TRT ekranlarında da gösterilmiştir.”
“Bugün önemli bir olay oldu. Hayli geç kalktım bu sabah. Hizmetçim Mavra dışarda fırçaladığı ayakkabılarımı getirince saati sordum. 10’u çoktan geçmiş olduğunu duyunca aceleyle kalktım, giyindim. Doğrusu bu saatten sonra daireye gitmesem daha iyiydi: Şube müdürümüzün nasıl surat asacağı belli. Ne zamandır dırdır ediyor zaten: ‘Bıktım şu senin sallapatiliğinden! Adam olmazsın sen… Kalemde sersemce mekik dokuyup kâğıtları, evrakı birbirine katıyorsun. Noktadan sonra kelimelere küçük harfle başlıyorsun; kayıtta evrakın tarih numarası hak getire!…’ (Kitabın Girişinden)
Oyunun konusuna gelince; sıradan bir memur olan Aksentin İvanoviç Poprişçin bu sıradanlığı karşısında sürekli aşağılanır, alaya alınır Ve günün birinde Poprişçin çok yüksek tabakadan bir kızın kendisini sevdiğini sanır, hayal dünyasındaki mutluluğu kızın daha soylu bir beyzadeyle evlenmek üzere olmasını öğrenmesi ile yıkılır. Bundan sonraki hayalleri onunda tıpkı o soylu gibi bir asilzade hatta belki de bir kral olmaktır.
Ve günün birinde Aksentin İvaneviç Poprişçin kendini İspanya Kralı olmuş bir vaziyette akıl hastahanesinde bulur Saçları kısaltılmış bir halde gözleri yaşlı annesini yanına istemesi oyunun en gerçek anıdır belki de