BEETHOVEN ÜZERİNE: “YERYÜZÜNDE YÜZLERCE PRENS VAR AMA BEETHOVEN BİR TANE!” – AHMET SAY

Beethoven

Beethoven üzerine yazı yazmayı, isterse dünyanın en yetkin müzikbilimcisi üstlensin, zorluk çeker. Çünkü Beethoven, sanatsal yaratıcılık bakımından müzik tarihinin en dikkat çekici kilometre taşlarından biridir ve bunun hesabını vermek kolay değildir. Peki ben, bu dev sanatçıyı bir köşe yazısına nasıl sığdıracağım?

Şöyle düşündüm: Beethoven’in sanatçı kişiliğini sergilemeye çalışmak, bir köşe yazısına sığmayabilir; o zaman onun niteliklerini özetleyen ikinci bir yazıyı, üçüncüsünü, hatta daha fazlasını da yazıp sıralayabilirim. Yeter ki bu dev bestecinin vasıflarını, okurları sıkmadan anlatabileyim…

Çalışmaya şöyle başladım: Önce Ludwig van Beethoven (1770-1827) üzerine değişik tarihlerde yaptığım çalışmaları gözden geçirdim ve onların hemen hepsinde Beethoven’in şu sözlerine yer verdiğimi gördüm:

“Prens! Sizin asaletiniz, doğuşunuzdaki tesadüfe bağlıdır. Oysa ben, kişiliğimi kendim oluşturdum. Yeryüzünde yüzlerce prens var, binlercesi de gelip geçecek; ama bir tane Beethoven var!”

Değerli okurlarım, Fransa’da 1789 yılında gerçekleşen burjuva demokratik devrimin ilkelerine yürekten bağlı olan Beethoven’in karşısında oturmakta olan Prens Lichnowski’nin yüzüne çekincesizce söylenen bu sözlere şaşmayın! Fransız Devrimi sonrasında kabuğuna çekilen Avrupa soylular çevresi, tarihsel olayların yaşandığı dünya sahnesinin artık gerisinde kalmıştı. Prensler de kim oluyordu? Prensler eğer haddini aşarsa, Beethoven gibi ileri insanlıktan yana olan özgür ve bağımsız bir sanatçı çıkıp, onun “hasbelkader prens” olduğunu yüzüne vurmaktan çekinmeyecekti…

Beethoven’in bu sözleri söylediği tarihten günümüze uzanan yaklaşık 200 yıllık süreçte gerçekten binlerce prens gelip geçmiş, onları nice krallar, sultanlar, imparatorlar, “Führer”ler, “Duce”ler, “konsey başkanları” gibileri izlemiş, ama bunların hemen hiçbiri, ileri insanlık adına tarihte iz bırakmamıştır.

Oysa Ludwig van Beethoven’in (1770-1827) babası, sıradan bir saray müzikçisi, annesi ise bir aşçının kızıydı.

03 Nisan 2018

Beethoven filminden 

Beethoven: ‘Bütün insanlar kardeştir’

Napolyon ordularının Avrupa’daki istilacı saldırıları, 1809’dan başlayarak Avrupa halklarının kurtuluş hareketlerini alevlendirmişti. Halk direnişleri önce İspanya’da başlayarak Fransızların kovulmasıyla sonuçlanmış, Rusya’da ise halk kitleleri, 1812 yılında Moskova’dan çekilmekte olan Fransız ordusuna saldırarak onları buralara kadar gelmeye pişman etmişti. Napolyon’un zorunlu olarak Prusya’dan geri çekilmesi ise Almanların ulusal bilincini yükselterek ülkede ulusal kurtuluş hareketini başlatmıştı. Berlin’deki Prusya Sarayı ise bu hareketi ister istemez desteklemek zorunda kalmıştı.

Bütün bu gelişmeler, Beethoven’in bir sevinç patlaması niteliğindeki 7. Senfoni’nin yazıldığı 1812 yılına rastlar. Bu konuda, çağımızın müzikbilimcisi Sidney Finkelstein “Besteci ve Ulus” adlı kitabında şöyle der:

“Bu senfoni, kuşkusuz ki bir zafer kutlaması olarak bestelenmemişti; ama Beethoven’in coşkun yaşama sevincini, sanki üzerinden ağır bir yük kalkmış gibi, ondaki güçlü özgürlük duygusunu açığa vurur.”

Öte yandan, 19. Yüzyılın ilk çeyreğinde Beethoven’in yaşadığı Viyana, kilise baskısı, polis sansürü ve özgürlükçülerin hemen her gün tutuklanması yüzünden tam anlamıyla gericiliğin boğucu havasını yaşıyordu. Sansür, aklın ışığını söndürmüş, aklın yerini bâtıl inançlara yakınlık ve “kaçış” anlamına gelen “yoz eğilimlere ilgi” almıştı. Aydınlar ve sanatçılar, toplumsal gerçeklikten kaçmak için, kendince düşsel yaklaşımların peşine düşmüştü. Sonuçta, 1812-23 yılları arasında Beethoven, senfoni bestelememiş, son derece huzursuz iç çatışmaları ve derin kederleri anlatan eserler yazarak “içe dönük” özellikteki sonatlara yönelmiştir. Duyduğu acı, toplumsaldı; ama geleceğe yönelik umutları ve insanlığa duyduğu inanç, 1824’te tamamladığı 9. Senfoni’nin son bölümünde coşkuyla dile getirilmiştir. Büyük Alman şairi Schiller’in “Neşeye Övgü” adlı şiiri üzerine bestelediği Bütün insanlar kardeştir’in müziği, son derece yalın bir temel ezgiyi içerir. Zaten Beethoven için mükemmellik, “yalınlık ve gereklilik” demekti. Onun kesinlik ve açıklık içeren müzikal anlatımı, başka deyişle “tok sözlülük ve kararlılık”, eserlerinde hep hissedilir.
17 Nisan 2018

Beethoven: Yılmadan üretmek

Sanatın hangi dalında olursa olsun, bir sanatçıyı anlatırken onun bireysel özelliklerini belirtmek gerektiğini düşünüyorum. Bütün sanatçılar gibi, Beethoven’in müziği, doğallıkla onun kişisel duygularını da içermiştir. Zaten, özellikle sanat alanında “kişisel” olan, birçok yönüyle “toplumsal” olanı da örneklemez mi?

Beethoven’in başta gelen sorunu, sağırlığıydı. Bir bestecinin henüz 25 yaşındayken hızla sağırlaşmasının nasıl bir kâbus, nasıl bir işkence olduğunu düşünmek bile ürkütücüdür. 1795 yılında Beethoven, Almanya’daki arkadaşı Dr. Wegeler’e Viyana’dan gönderdiği mektupta, işitmesinin giderek ağırlaştığını yazmıştı.

Ama her şeye karşın o, 1802 yılına kadar sağırlaşmakta olduğunu gizlemiş, piyanist yönüyle konserlerini sürdürmüştür. Öte yandan, 10 Kasım 1802’de yaşamına son vermek amacıyla vasiyetnamesini yazmasına karşın, kısa süre sonra yeni eserler bestelemeyi görev sayarak intihar düşüncesini kafasından silip atmıştır. 1803 yılında “Eroica” adlı Kahramanlık Senfonisi, bu “görev bilinci”nin ilk sağlam örneklerindendir. 1805’te ise tek operası Fidelio’yu bitirmiş, ancak sansür, bazı sahnelerin değiştirilmesini istediği için operanın sahnelenmesi ertelenmiştir. Bu tür olumsuz olaylar onu yıldırmak bir yana, olumsuz yönde etkilememiş, içe kapanış duygusunun da sürüklediği yaratma hırsıyla çok sayıda yeni eser üretmiştir: 1802-1815 arasındaki bu dönemde Beethoven, 3.’den 8.’ye kadar altı senfoni, Fidelio adlı operasını, Egmont sahne müziğini, Coriolan uvertürünü, 4. ve 5. Piyano konçertoları’nı, Keman Konçertosu’nu, Rasumovski Kuartetleri’ni, Ayışığı, Pastoral, Appassionata ve Waldstein’ı da içeren 14 piyano sonatını bestelemişti.

9. Senfoni’nin ilk seslendirilişinde orkestrayı yönetmesi, birçok yönüyle ilginç olayları içerir: Eserin sonunda kendisini çılgınca alkışlayan dinleyici kitlesinden haberi olmamıştı. O sırada orkestra sanatçılarından biri, Beethoven’i dinleyicilere çevirdiğinde, salondaki bütün insanların ayağa kalkmış, ellerini, kollarını, şapkalarını sallayarak çılgınca alkışlıyor olduğunu gördüğü zaman, başarısının onaylandığını anlamıştı: Evet, insanlar eşitti, özgürdü, kardeşti…

24 Nisan 2018 / Evrensel

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz