Dışarı giysilerini yani kotları, elbiseleri, gömlekleri ve switleri güveler kemirmeye, havasızlık kokutmaya başladı bile. Aramıza ev işlerinde süperleşen süpevmenler ve gün boyu yatak kıyafetleriyle dolaşan eşofmenler çoktan katıldılar. Hepsine hoş geldiniz diyoruz. Kapalı kapıların içinde evlerdeki herkes, hemen hemen aynı şeyleri yapmaya çoktan başlamıştı ve bu aynen devam ediyor. Online olup da dertleşenler ve sohbeti fiber hızında yaşayanlar, diğerleriyle aynı şeyleri yaptıklarını fark ettikçe, farklı olamamanın derin hüznü sıkıntıyı, ezinti boyutuna doğru taşıyor. Ev mahkûmu olarak hayatını sürdürebilen her çap ve kalibrede insanın artık offline olup da onlife olmayı beklediği şu betonarme günlerde, bazı kelimeler diğerlerinden çok daha fazla kullanılır oldular hâliyle.
Bu günlerde bunlardan belki de en çok kullanılanı dilimizin de belâlısı olan “de-da” bağlacı olsa gerek. Neden mi? Çünkü çok kelleli ekranlarda, iki boyutlu arkadaşlarla sohbet edilirken herkesin aynı şeyleri yaptığı anlaşılınca “aaaa biz de”, “hadi ya siz de mi” nidaları evin steril havasına hızla karışıyor. Herkes “de”ler ve “da”lar aracılığıyla, bu belâlı bağlaçla yapılan şeye ortak olduğunu söylüyor.
“De-da” ayrı yazılıyor ama fikirleri ve eylemleri bağlıyor. Bağlaç diye biliyoruz kendisini ama yapılan bir davranışın, bir eylemin arasına konmuş artı işaretidir aslında “de-da”. Bu anlamda belki kendisine toplaç da denilebilir.
Belâlı “de-da” kelimemiz, ağızlarda dolaşırken pek belli etmez kendisini ama yazı dünyasında çoğu zaman ucuz led ışığı gibi göze batar. Kimse kimseye konuşurken “-de’yi ayrı yazacaktın” demez herhalde. Ayrı yazılması gereken yerlerde çoğunlukla bitişik yazıldığı için saçmalama yapar, cümleyi okurken hep bir çapak oluşturur. Bu yüzdendir ki vakur ve aziz milletimizin yazıyla ve okumayla işi olmayan önemlice bir bölümü, bu dertten de hiç muzdarip olmamayı başararak sakin hayatlarına devam ederler. Hatta olayın farkında bile değildir birçoğu. Birçok konuda olduğu gibi, bu bağlaçların gazabı konusunda da bu kesimimiz, daha mutlu ve daha huzurludur.
Biraz klavye yalamışsanız “de ve da”nın lâneti peşinizi hiç bırakmaz. Ortalık “de” dedektörü kaynamaktadır. En olup olmadık yerde “de ve da”nın doğru yazılıp yazılmadığına istemsizce dikkat eder ve hata sahibini uyarırlar. Kendilerini kesinlikle engelleyemezler. Eğer, “de” yanlış yazılmışsa bir kaza haberi yazmış olsanız bile biraz dert ortaklaşmasından sonra mutlaka bu konu hakkında uyarı mesajı atarlar: “Ya hiç sorma, arabada pert oldu 🙁 “ şeklindeki bir mesaj, bu “de”dektörler tarafından okunurken arabaymış, kazaymış, arkadaşım kötü durumdaymış bunların hepsi teferruattır. Aslolan “arabada pert olmuş” cümlesindeki “da”nın bitişik yazılmış olmasıdır. “De”dektör hemen titreme yapar. Cevap aşağı yukarı şuna benzer: “Hadi yaa, abi çok üzüldüm vallahi. Var mı bir ihtiyaç falan?”. Hepsi hikâyedir. Artık esas titreme giderici mesajın sırası gelmiştir ve bi doz alınır: “yalnız -da ayrı olmayacak mı şurdaki?”. Bi’ de sonuna mahcup gülen bir emoji koydun mu işlem tamamdır.
Bu konuda aşırı hassaslaşmış bu kesimin bazı üyeleri, hassaslıklarının kurbanı olurlar. Yer belirten “de-da”yı ayrı yazarak gülünç duruma düşerler: “Evet evet, cafe de oturuyorum” yazan mı dersiniz “balkon da sigara içiyorum” yazan mı? Hazin bir durumdur. Haklılardır ama olayı abartay kabilesinin mantığıyla yorumlayıp abartmalarının kurbanı olmuşlardır. Bu kesime, yerine göre “de-istler” ya da “da-da-cılar” da diyebiliriz.
Ne dersek diyelim, “de-dektörler, “da-da-cılar” ya da “de-istler”, özünde haklıdırlar. Olayı ifrâd-ı kebire vardırmış olmaları belli bir kesimin, “de” ve “da”ları ayrı yazamamalarını haklı çıkartmıyor.
Peki ne yapmalı?
Bu arkadaşlara özel atölye açılabilir mesela. Hazır bu aralar online eğitim de kolaylaşmışken şöyle ev ödevleri verilebilir:
“Lütfen aşağıda kalınlaştırılarak yazılmış olan kelimeleri ayrı veya bitişik yazma kuralına uygun olarak tekrar yazınız:
- “Malatya Darendedende kimse başvuruda bulunmadı”
- “Dededede aynı yaşlılık belirtileri var”
- “Budadada benzer bir dünya görüşü hâkim…”
Not: Kesme işareti (‘) kullanmak da gerekebilir, serbesttir.
Bahis konusu bu “de-da”nın bir kullanımı vardır ki çok az kişi bunun anlamını çözebilmiştir. Karadeniz ve çevresinde kullanılan bu kelimenin bağlaç olup olmadığı, ayrı yazılıp yazılmadığı da belli değildir. Bu kullanımında hep cümlenin sonunda gelir, basınçlı bir ses tonuyla hayata karışır ve “de” yoktur, sadece “da” kullanılır: “Sana dur diyorum da!” gibi tepki ifadelerinin sert finali görevini görür. Gizemini korumaya devam etmektedir.
Daha bilinen kullanımlarından biri, bu meşhur bağlaca adeta bir ayraç görevi yükler. Şöyle ki: bir gezi planı yapılmıştır, arkadaşlar aranıp ayarlanmıştır. Her şey güzel gitmektedir. Bir sosyal ortamda gidilecek olan bu geziyle ilgili bir konuşma geçer ve o ortamda haber verilmemiş ve unutulmuş bir arkadaş varsa ona söylenen şu hazin cümledeki “de” bağlacı artık bir bağlaç değil ayraç olmuştur: “İstersen sen de gel”… Minicik bir “de” sesiyle yılların arkadaşlığı sorgulanmış, o sesin çıktığı ve sadece bir “an” diyebileceğimiz o mikro-zamanda anlam dünyaları sarsılmıştır.
Bir de bu durumun neredeyse tam tersi bir kullanımı vardır bu bağlaçların. Ama bu sefer gidilecek yer heyecanlı, neşeli, vaatlerin olduğu bir organizasyon değil sorumluluk alınması gereken ve görevlerin olabileceği ciddi plânların konusudur. Meselâ arkadaş ortamından birisi ev taşıyacak olsun ve yardıma ihtiyaç duysun. Birileri ona yardım olsun diye toplanıp evine gitmeyi ve eşya taşımayı planlarlar. Haberi olmayan bir diğer arkadaşlarına “işte böyle valla, gelir misin yardıma?” diye basit bir soru sorarlar ve eğer karşılığında “yaa gelirim de” diye başlayan bir cevap veriliyorsa gerisini dinlemeye bile gerek yoktur. Algısı daha açık olanlar, bunu duyar duymaz ya “tamam tamam sen şey yapma” ya da “eeee” diye dil şeklindeki bıçaklarını kınından çıkartırlar. Cevap cümlesine “yaa gelirim de” diye başlayanların ezici çoğunluğu kıvırtgandır ve bu dil biçimine bürünmüş keskin bıçağı hak ederler evet ama arada ne kadar temiz insan heder olmuştur bu konuda bir veri yoktur maalesef. Gerçekten bir mazeretiniz olsa bile böyle bir durumda söze böyle başlarsanız öz-biçim tartışmasında biçim galip gelir. Özün hiçbir değeri kalmaz.
Milli dil engelimiz olan “de-da” bağlaçları, bazı meseleleri anlamıyor oluşumuzun, ince farkları göremiyor ve idrak edemiyor oluşumuzun nişânesi olarak sonsuza kadar yanlış yazılacak gibi görünüyor. Ne olursa olsun en güzel hâlleri, bizi bağlamasından utanç duymayacağımız davranışlara ortak olurken kullandığımız hâlleri yani bağlaç hâlleridir: hakkını arayan birine “ben de yanındayım” derkenki ayrı duruşu ama bağlayıcı duruşudur.
Aykut Emre