Aristoteles’e göre Dostluk ve İyilikseverlik: Sadece iyilik sevilmeye değer!

Aristoteles’in bu metninin skolastikten başlamak üzere, nöbeti devralan Descartes, Malebranche ve Leibniz’den Kant’a kadar çok verimli bir geleceği olmuştur. Kant, Erdem Öğretisi’nde ([Ahlakın Metafiziği] içinde) yoksul birine yapılan yardım ve iyilik aşkıyla ilgili düşünceleri kaleme alırken, Aristoteles’i düşünecektir. Aslında Aristoteles’in “iyi olandan başka şey sevilesi değildir” (IX, III. Bölüm), “dostlar arasında her şey ortaktır” (VIII, XI. Bölüm; IX, VIII. Bölüm), “sevmek iyi olanı umut etmektir”, tıpkı pek önemi olmayan bir başka şey için gözetilen çıkar ya da gösterilen yüzeysel ve duygusal “iyilikseverlik” te olduğu gibi, arkadaş sevgisi için olsun, ya da olmasın, insan iyi olanı kendisi için de bekleyebilir fikrine varacaktır o da.

Ayrıca Aristoteles “İyilikseverler kendilerine minnet borçlu olanları, onların kendilerine iyilik etmiş olanları sevdiklerinden daha fazla seviyorlar sanki” derken, Kant’ın pratik ve patolojik arasında, bağış olarak aşk ve duyarlığa, bir başka deyişle çıkara dayanan eğilim ya da gönül kayması arasında yaptığı ayrımı, kendine özgü bir biçimde dile getirir. Aristoteles minnettarların sevgisinin, bir borcu ödeyip kurtulmak, verilenin aynını geri ödemek gayretini göstermek zorunda bırakılarak, sıkıntıya düşen tüccarların konumunu içerdiğini ekler. Ama (Hıristiyanlıktaki insan sevgisi sorunsalını tanımayan) Yunanlı Aristoteles tarafından sık sık dile getirilen bu özellik, çıkar üstüne kurulu mutluluk ve hazzın koşullara bağlı olduğu. Kant’ın terimleriyle “varsayımsal” ve “patolojik” olduğu, bir başka deyişle bir şeylere zorunlu kıldığı anlamına gelir, oysa kimseye borcu olmayan, hiçbir şey beklemeden veren, yalnızca kendini temel alan bağışlayıcı aşk, kendi içinde bir bağıştır, dolayısıyla koşulsuz ve mutlak aşktır.

Sevmek, mutlak bir iyiyi beklentisizce vermek istemektir, almak değil, zorunluluk duygusu olarak minnet borcu yüklenmekse geri verme zorunluluğunu doğurur, ödenecek bir borcu getirir. Sevdiğime bir borcum yoktur, aşkımı beklentisizce veririm ona ama o vakit bana minnettar kalan, şükran borçlu olacaktır, zorlayıcı bir duygudur bu, dolayısıyla zahmetlidir, daha az an ve mutlak bir biçimde sevecendir.

Dostlar arasındaki sevecen duygular ve dostluğun belirleyici nitelikleri, insanın kendine duyduğu sevgiden kaynaklanır görünüyor. Dostluğun, dost için iyi olanı ya da en azından öyle görüneni arzulamaya ve yapmaya dayandığı kabul edilir. Ayrıca dostun var olmasını ve kendi için yaşamasını arzulamaktır, annelerin çocuklarına karşı ve aralarında yalnızca ufak tefek uzlaşmazlıklar olan dostların, birbirlerine karşı hissettikleri duygulardır bunlar. Birtakım insanlar da dostluğun birlikte yaşamaya, aynı zevkleri edinmeye, dostla acıları ve sevinçleri paylaşmaya dayandığını öne sürerler, bütün bu nitelikler en çok annelerde açıkça görülebilir. Bu özelliklerin birkaçıyla tanımlanır dostluk. Ayrıca dürüst insan ve kendini dürüst addeden başkaları da, bu duyguların her birini kendilerine karşı da hissederler. Çünkü öyle görünüyor ki, daha önce de söylediğimiz gibi, erdem ve erdemli insan her şeyin ölçüsüdür. Çünkü o kendisiyle uzlaşma içinde yaşar ve bütün kalbiyle hep aynı şeyleri umar. Dolayısıyla, kendisi için iyi olanı ya da öyle görüneni arzular, kendi kişiliği, iyi olana erişmek için gereken bütün çabayı harcamak üzerine kurulu olduğundan bu amaca ve kendi çıkarına uygun biçimde davranır, daha doğrusu, görünüşe göre her birimizin içindeki, o düşünen parçasının çıkarına uygun biçimde davranır.

{•••}
İyilikseverler kendilerine minnet borçlu olanları, onların kendilerine iyilik etmiş olanları sevdiklerinden daha fazla seviyorlar sanki. Burada mantığa karşı, incelenmeyi hak eden bir hakaret var sanki. İnsanların çoğu, kimilerinin ödenecek, ötekilerin de tahsil edilecek bir borcu olmasıyla açıklarlar bunu; dolayısıyla nasıl ki ödünç verme konusunda, borçlu olanlar borçlu oldukları kimselerin ölümünü beklerse, ödünç verenler de borçluların selametiyle özenle ilgilenirlerse; aynı biçimde iyilik yapanlar da günün birinde iyiliklerinin karşılığını alma umuduyla iyilik görenlerin yaşamasını ister; tersine, şükran borcu duyanlarsa bu karşılığı ödemek konusunda umursamaz davranırlar. Epikharmos böylesi bir ifadenin, insana kötü bir açıdan bakmak olduğunu öne sürerdi belki. Yine de burada insan doğasına aykırı hiçbir şey yok, insanların çoğu iyilik etmeyi bile isteye unutur ve vermektense almayı daha çok sever. Ama bu olgunun nedeni daha doğal görünebilir ve borç karşılığı para verenler için yapılan açıklamadan farklı olabilir. Onların borçlulara karşı sevgisi yoktur ve ancak paralarını geri almak amacıyla onların selametini isterler. Tersine, iyilik edenler şu an için bir yararları olmasa da ve gelecekte yararlı olmak durumunda olmasalar da, kendilerine minnettar kalanları sever ve onlara bağlanırlar.

Aristoteles, Nikomakhos’a Etik IX, IV. ve VII. Bölümler

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz