“İdeoloji, bireylerin gerçek varoluş koşullarıyla kurdukları hayali ilişkinin bir temsilidir…
Başka hiçbir ideolojik devlet aygıtı (okuldan başka), yıllar boyunca haftanın 5-6 günü 8’er saat, kapitalist toplumsal oluşumun çocuklarının tümünü, zorunlu (ve en azından böyle olmalıdır, bedava) olarak dinleyicisi yapamaz.”
Althusser’in Marksist teoriye en önemli katkılarından biri, hiç kuşkusuz, “Devletin İdeolojik Aygıtları” adlı teorik metnidir. Marksist filozof bu yazısında klasik felsefenin ezelî “ruh-madde” karşıtlığının dışına çıkıyor ve “ruh”u ya da “düşünce”yi, maddenin belirli ölçüde çarpıtılmış bir yansıması değil, toplumun somut pratikleri ve aygıtları içinde oluşan, maddî bir nesne olarak tanımlıyor. Bu tür bir ele alış, “ide-oloji”nin, sınıf mücadelesinin özgül bir alanı olduğunu önermekte ve ideolojinin klasik tanımlarını geçersizleştir-diği gibi, politik mücadele anlayışına da yeni ve önemli bir boyut kazandırmaktadır. 1990 yılında hayata veda e-den Fransız düşünür Louis Althusser’in İdeoloji ve Devletin İdeolojik Aygıtları adlı kitabı, Türkiye’de ilk kez yayımlandığı 1978 yılından bu yana geniş ilgi gördü.
LOUIS ALTHUSSER (1918-1990) Marksist felsefeci ve siyasal eylem adamı. Marx’ın yapıtlarına getirdiği yeni yorumlar ve Fransız Komünist Partisi (PCF) içindeki etkinlikleriyle tanınmıştır. Gençliğinde Katolik gençlik ve öğrenci örgütlerinde yer alan Althusser, Nazi işgali sırasında Fransız Direniş Hareketi’ne katıldı; Almanlar tarafından toplama kampına gönderildi. Savaştan sonra Ecole Normale Superieure’de felsefe öğrenimi gördü; aynı okulda 1980’e değin öğretmenlik yaptı. 1948’de PCF’ye üye olan Althusser, 1960’lardan başlayarak çeşitli dergilerde yayımladığı yazılarıyla Fransız solu içinde etkili olmaya başladı. Başlıca yapıtları: Pour Marx (1965), Lire le Capital (1968), Lenine et la philosophie (1968).
Devletin İdeolojik Aygıtları
“Marksist devlet teorisine eklenmesi gereken demek ki başka bir şey. Burada, Marksist klasiklerin kendi deney ve girişimlerinin sonucu olan önemli ilerlemeleri teorik bir biçimde sistemleştirmeden, gerçekten bizden çok önce geçtikleri bir alanda dikkatle ilerleyeceğiz. Onların deneyim ve meseleleri ele alma usulleri esas itibarıyla siyasal pratiğin alanıyla sınırlı kaldı.
Marksist klasikler gerçekten de, siyasal pratiklerinde, devleti, bizim önerdiğimiz şekilde tamamlanmış bir Marksist devlet teorisinde bile verilen tanımdan daha karmaşık bir gerçeklik olarak ele almışlardır. Bu karmaşıklığı pratiklerinde göz önüne aldılarsa da onu kendine uygun bir teoride dile getirmediler.7
Çok şematik bir biçimde, bu karmaşıklığa tekabül edecek teorinin taslağım çizmeyi denemek istiyoruz. Bu amaçla aşağıdaki tezi öneriyoruz.
Devlet teorisini geliştirmek için, yalnızca devlet aygıtı ile devlet iktidarı ayrımını değil, fakat açıkça devlettin (baskı) aygıtının yanında olan fakat onunla karıştırılmaması gere-ken bir gerçeği de göz önüne almak zorunludur. Bu gerçeğe kendi kavramının adım vereceğiz:
Devletin İdeolojik Aygıtları
Devletin İdeolojik Aygıtları (DİA’lar) nedir?
DİA’lar devletin (baskı) aygıtıyla aynı şey değildirler. Marksist teoride, devlet aygıtının şunları kapsadığım hatırlatalım: Hükümet, Yönetim, Ordu, Polis, Mahkemeler, Hapishaneler vb. ki bunlar bundan böyle bizim devletin Baskı Aygıtı adım vereceğimiz şeyi oluştururlar. Baskı kelimesi, hiç olmazsa en son durumda (çünkü, örneğin yönetimsel baskı fiziksel olmayan biçimlere girebilir) söz konusu devlet aygıtının “zor kullandığım” belirtir.
Devletin İdeolojik Aygıtları ile gözlemcinin karşısına, birbirinden ayrı ve özelleşmiş kurumlar biçiminde dolaysız olarak çıkan belirli sayıda gerçeklikleri belirtiyoruz. Bu gerçekliklerin doğal olarak ayrıntılı bir incelemeyi, denenmeyi, düzeltilmeyi ve yemden düzenlenmeyi gerektirecek ampirik bir listesini sunuyoruz. Bu gerekliğin içerdiği tüm sakıncaları gözönünde tutarak aşağıdaki şu kurumlan şimdilik DİA’lar olarak kabul edebiliriz (adlarını saymamızdaki sıranın özel bir anlamı yoktur):
– Dinî DİA (değişik Kiliseler sistemi)
– Öğretimsel DİA (değişik, özel ve devlet “okullar”] sistemi)
– Aile DİA’sı8 -Hukukî DİA 9
– Siyasal DİA (değişik partileri de içeren sistem)
– Sendikal DİA
Haberleşme DİA’sı (basın, radyo-televizyon vb.)
– Kültürel DİA (edebiyat, güzel sanatlar, spor vb.)
Şunu diyoruz: DİA’lar devlet’in (Baskı) Aygıtı ile aynı şey değildirler. Ayrılıklar nerede?
İlk aşamada, devletin bir tek (baskı) aygıtı varsa, çok sayıda DİA olduğunu gözlemleyebiliriz. Varoluşunu varsaysak bile DİA’ların bu çokluğunu bütünleştiren birlik dolaysızca görülmez.
İkinci aşamada, devletin birleşik (baskı) aygıtının tümüyle kamu alanında yer almasına karşın DİA’ların (görünüşteki dağınıklıkları içinde) en büyük bölümünün özel alanda bulunduğunu saptayabiliriz. Kiliseler, partiler, sendikalar, aileler, bazı okullar vb. vb. özeldir.
Şimdilik ilk yaptığımız gözlemi bir yana bırakalım. Fakat çoğunluğu özel kurumlar olarak kamu statüsüne sahip bulunmayan kurumlan ne hakla DİA’lar olarak kabul ettiğimiz sormak için ikinci gözlemimize itiraz edenler olacaktır. Bilinçli bir Marksist olarak Gramsci daha o zaman, tek cümleyle, bu itirazı görmüştü. Kamu ve özel ayrımı burjuva hukukunda yer alan ve burjuva hukukunun “otoritesini” uyguladığı (bağımlı) alanlarda geçerli olan bir ayrımdır. Devletin alanı bu ayrımın dışında kalır, çünkü devlet alanı “hukuk üstü’dür: Yönetici sınıfın devleti olan devlet ne kamusal ne de özeldir, tam tersine her türlü kamusal ve özel ayrımının ön-koşuludur. Aynı şey bu kez DİA’larımızın başlangıç noktası için de söylenebilir. DİA’ları oluşturan kuramların özel ya da kamusal olması pek önemli değildir. Önemli olan işleyişleridir. Özel kurumlar aynen DİA’lar gibi “işleyebilir 1er. Bunu ispatlamak için DİA’lar dan herhangi birinin biraz derinlemesine bir analizi yeterli olacaktır.
Fakat artık işin özüne yönelelim. DİA’lar Devlet’in (Baskı) Aygıtından ayıran şu aşağıdaki temel farktır: Devlet’in (Baskı) Aygıtı “zor kullanarak” işler, oysa DİA’lar “ideoloji kullanarak işlerler.”
Bu ayrımı düzelterek bir kesinlik kazandırabiliriz. Gerçekten de ister Baskı ister İdeolojik olsun, devletin her aygıtı hem baskı, hem de ideoloji ile işler; ama devletin İdeolojik Aygıtı ile devletin (Baskı) Aygıtım birbirine karıştırmamayı gerektiren çok önemli bir ayrım vardır arada.
Bu ayrım, devletin (Baskı) Aygıtının, kendi hesabına baskıya tümüyle (fizik baskı dahil) öncelik verirken, ideolojinin burada ikincil bir işlevi olmasıdır (bütünüyle baskıya dayanan aygıt yoktur). Örnekler: Ordu ve polis hem kendi uyarlıklarını ve yeniden-üretimlerini sağlamak için, hem de dışarıya sundukları “değerler ile aynı zamanda ideolojiyi kullanarak işlerler.
Aynı biçimde, fakat tersine DİA’larda ideoloji tümüyle öncelik kazanırken, aynı zamanda baskıya, en son durumda olsa bile, fakat yalnızca en son durumda çok hafifletilmiş, gizlenmiş, hattâ sembolik bir baskıya (bütünüyle ideolojiye dayanan aygıt yoktur) ikincil bir işlev verildiği söylenmeli. Böylelikle kiliseler ve okul, ceza, ihraç, seçme vb. uygun yöntemlerle yalnız kendi çobanlarım değil sürülerim de “disipline sokarlar”. Aile de böyledir… Kültürel (içlerinden birini sayacak olursak, örneğin sansür) DİA da… vb.
DİA’ların ya da devlet’in (Baskı) Aygıtının söz konusu olmasına göre, zor ve ideoloji kullanan bu çifte (öncelikli biçimde ve ikincil biçimde) “işleyişin” belirlenmesinin, DİA’ların hareketi ile Devletin (Baskı) Aygıtının hareketi arasında sürekli olarak görülen ya da görülmeyen pek ince ilişkilerin örüldüğünün anlaşılmasını sağladığım söylemek bilmem gerekli mi? Günlük yaşantı sayısız örneklerini sunuyor bu ilişkilerin, ama sadece gözlem düzeyinin ötesine geçmek istiyorsak, olayı ayrıntılarıyla incelemeliyiz.
Buna karşın bu uyan bize, görünüşte bölük-pörçük DİA’lar topluluğunun birliğini oluşturan şeyi anlamamızı sağlayacak yala sokar. Eğer DİA’lar ideolojiye öncelik vererek işliyorsa, onların çeşitliliğini birleştiren şey de işte bu işleyiş olmalı; çünkü işleyişlerin temeli olan ideoloji, bütün çeşitliliği ve çelişkilerine karşın, yönetici ideolojinin altında, yani “yönetici sınıfın ideolojisi altında, aslında her zaman birliğe sahiptir. Eğer ilke olarak “yönetici sınıfın devlet iktidarını elinde tuttuğunu (tek başına ya da çoklukla olduğu gibi sınıf bölümleri veya sınıf ittifakları ile) ve böylece Devlet’in (Baskı) Aygıtına sahip olduğunu düşünürsek, bu aynı yönetici sınıfın DİA’larda da etkin olduğunu kabul etmemiz gerekir -çünkü Devlet’in ideolojik Aygıtlarında gerçekleşen de bütün çelişkileriyle, bu yönetici sınıfın ideolojisinin kendisidir. Elbette devlet’in (Baskı) Aygıtında yasalar ve kararnameler ile hareket etmek ile DİA’larda yönetici ideoloji aracılığıyla hareket etmek apayrı şeylerdir. Bu ayrılığın ayrıntılarına girmek gerekir -fakat bu ayrılık derin bir özdeşliğin gerçekliğini gizleyemez. Bildiğimiz kadarıyla, hiçbir sınıf DİA ’lar içinde ve üstünde hegemonyasını uygulamadan devlet iktidarını sürekli olarak elinde tutamaz. Bunun için tek bir örnek ve kanıt getiriyorum: Lenin’in, devlet iktidarını eline geçirmiş olan Sovyet proletaryası, “proletarya diktatörlüğü nün geleceğini ve sosyalizme geçişi güvence altına alsın diye öğretimsel DIA’da devrim yapmak gerektiği yönünde sancıyan kaygısı.10
Bu son uyan bizi DİA’ların yalnızca sınıf mücadelelerinin kazancı değil fakat sınıf mücadelelerinin ve çoklukla amansız sınıf mücadelelerinin alanı da olabildiklerim anlayacak duruma getiriyor. İktidardaki sınıf (ya da sınıfsal ittifak) DİA’larda, Devlet’in (Baskı) Aygıtında olduğu gibi kolayca bir yasa çıkaramaz. Bunun nedeni yalnızca eski egemen sınıfların DİA’larda uzun zaman önemli mevzilere sahip olmaları değil, fakat aynı zamanda ezilen sınıfların direnişinin, DİA’larda, ister varolan çelişkileri kullanarak, ister mücadele ile savaş mevzileri kazanarak sesini duyurma aracı ve fırsatım bulabilmesidir.11
Bu gözlemlerin özünü tespit edelim.
Önerdiğimiz tez eğer doğru temellendirilmişse, o zaman bir noktada kesinlik kazandırarak klasik Marksist devlet teorisine geri geldik sayılır, devlet iktidarı (ve filancanın elinde olması…) ile devlet aygıtım birbirinden ayırmak gerektiğini söyledik. Fakat devlet aygıtının iki gövdeyi kapsadığım ekleyeceğiz: Bir yanda devletin (Baskı) Aygıtım temsil eden kurumlar gövdesi, öbür yanda DİA’lar gövdesini temsil eden kuramlar gövdesi.
Fakat eğer durum böyleyse, kısa da olsa belirtilerini gösterdiğimiz bu durumda bile şu aşağıdaki soruyu sormamak 11 olmaz: DİA’ların etkisinin gerçek ölçüsü nedir? Önemleri hangi temele dayanır? Başka bir söyleyişle: Baskıyla değil ideolojiyle işleyen bu DİA’ların “işlevi” nedir?”
Louis Althusser
İdeoloji ve Devletin İdeolojik Aygıtları [Birikim Yayınlan, 1978 (1 baskı)]
7- Bildiğimiz kadarıyla Gramsci, seçtiğimiz yolda ilerlemiş olan tek kişidir. Devletin, Devletin Baskı Aygıtına indirgenemediğini, fakat dediği gibi, “sivil toplumun” belirli sayıda kurumunu da kapsadığı fikrine sahipti: Kilise, okullar sendikalar vb. Ne yazık ki Gramsci, keskin fakat kısmî belirtmeler olarak kalan bu sezgilerini sistemleştirmedi. (Bkz. Gramsci: Oeuvres Choisies, Ed. Sociales, s. 290, 192 (n.3), 293, 295, 436. Bkz. Lettres de la Prison, Ed. Sociales s.313.)
8- Aile bir DİA’nınkinden başka “işlevleri” de açıkça yerine getirir. Emek gücünün yeniden-üretimine katılır. Üretim tarzlarına göre, üretim birimi ve/veya tüketim birimidir.
9- “Hukuk” aynı zamanda hem Devlet’in Baskı Aygıtı’nda hem de DİA’lar sisteminde yer alır.
10- 1937 tarihli dokunaklı bir metinde N. Krupskaya, Lenin’in umutsuz çabalarını ve kendisinin (Krupskaya) Lenin’in başarısızlığı saydığı şeyi anlattı, (“katettiğimiz yol”.)
11- Burada, DİA’larda sınıf mücadelesi üzerine kısaca söylenmiş birkaç sözle, sınıf mücadelesi sorunu elbette bitmiş değildir.
Bu soruna girişmek için iki ilkeyi akılda tutmak gerekir. Birinci ilkeyi Marx, Katkı’nın Önsöz’ünde formüle etmişti: “Bu tür dönüşümleri (bir toplumsal devrim) ele alırken, ekonomik üretim koşullarında meydana gelen -ve tam bilimsel biçimde gözlemlenebilen- maddî dönüşüm ile hukukî, siyasal, dinî, sanatsal ya da felsefi düzeylerde insanların bu çatışmanın bilincine varmalarını ve sonuna kadar sürdürmelerini sağlayan biçimleri ayırdetmek gerekir” sınıf mücadelesi, demek ki ideolojik biçimler içinde, yani aynı zamanda DİA’ların ideolojik biçimlerinde de dile geliyor ve gerçekleşiyor. Fakat sınıf mücadelesi bu biçimleri rahat rahat aşar ve aştığı içindir ki sömürülen sınıfların mücadelesi DİA’ların biçimleri içinde gerçekleşebilir, yani iktidardaki sınıflara ideolojinin silâhını çevirebilir.
Bu ikinci ilke gereğince, sınıf mücadelesi DİA’ları aşar, çünkü kökü ideolojinin dışında bir yerde Altyapıda, sömürü ilişkileri olan ve sınıf ilişkilerinin temelini oluşturan üretim ilişkilerindedir.