ALİ DOĞAN GÖNÜLTAŞ VE İLK SOLO ALBÜMÜ: “KİĞI”

1

1985 yılında dünyaya gelen Gönültaş, profesyonel müzik yaşantısına kurucularından olduğu Ze Tijê ile başladı. Postrock, kolaj ve deneyimsel türlerde üretim yapan grubun yayımladığı “Yanlışımız Var!” (2015) ve “Ur” (2019) stüdyo albümlerinde besteci, aranjör ve icracı olarak yer aldı.

2018 yılından beri müzik üretimini “Xo Bi Xo” adlı solo konser çalışmasıyla devam etmenin yanısıra Gönültaş sözlü tarih çalışmalarının sonucu Kürtçenin Kirmançkî lehçesinin yanı sıra Kurmanci ve Türkçe eserler de seslendiriyor.

Ali Doğan Gönültaş, albümü ile kendine, hikayesine, geçmiş hikayelerle kendi hikayesinin ilişkisine dışarıdan bakmaya amaçlıyor. Kendi hikayesini ve ifadesini, en direkt en basit haliyle anlatma isteğiyle albümünü hazırlayan Gönültaş, bulabilmek için kazımak, yürümek, dinlemek gerektiğini belirtiyor.

Albümün tamamını dinle alternatif Link >>

“Beni böylesi bir çalışmaya iten kuvvet ise anlama ve anlamlandırma isteğiydi. Yaptığım işlerde çoğu zaman bu dertle hareket ettim. İnsanın varoluş biçimi de biraz böyle gelir bana. En önce, sana en yakın olanı anlamlandırmaya çalışırsın. Yetmez, uzaktakini anlamlandırmaya çalışırsın. Bir şeyleri keşfettiğini bilsen de yetmez. Yine dönüp kendi evine gelirsin. Aslında sana ait olan ve senin ait olduğun şeye gidip gelme hâli. İlk solo çalışmamda bu durumla peşin olarak yüzleşmek istedim. En yakınımda olan ses, söz, dil ne ise onunla anlatmak istedim derdimi. Belki yarın biçim ve içerik olarak başka türlü işler yapabilirim ama bugün böyle anlatmak kişisel olarak daha doğru geldi bana.”

Heraklitos’un ‘Kendimi aradım” sözünü hatırlatan Gönültaş, “Hala arıyorum” diyor ve tüm bu sırrı ve anlamı oluşturan mekan ve zaman kavramlarından zaman üzerine sözleri ve sesleri biriktirmeye devam ediyor.

“Zazakî dilinin varlığı, o dille yapılacak üretimlerle bire bir ilişkilidir. Eğer bir dil gündelik hayatın içinde konuşulmuyorsa, nefes almıyorsa o dille yapılacak bir üretim sadece müzelik bir anlam barındırır.  Bu bakımdan öncelikle kendi anadilimizi nasıl yaşatabiliriz üzerine kafa yormamız gerek. Bugün onlarca yıllık inkâr ve asimilasyon siyasetinin sonucu olarak dilimizi kaybetmekle yüz yüzeyiz. Eğitim dili olması, gündelik hayatta konuşulması ile beraber, bu dil ile üst düzeyde sanat yapmamız daha mümkün.  Bu bakımdan biraz endişeliyim. Endişeli olduğum kısım kendi dilimizde sanat yapamamak değil. Sanat dil ötesi bir şeydir çünkü.

Dil evreni, içine girmeden anlayıp anlamlandırabileceğimiz bir şey değil. En azından çoğunlukla böyledir. Bu konuştuklarımızı Zazaca ifade etmeye çalışsaydık bir sürü farklı anlama değecektik. Sadece o dile ait olan bir ifade, bir şey… Yaşadığımız atmosfer o kadar absürt ki Zazaca’yı Türk dili ile tariflendiriyoruz çoğu zaman. İşte burayı aşma motivasyonu küçük bir örnek sorunuza. Ama ben tek başına bu motivasyonu yeterli görmüyorum. İnsan olarak yalnızca bana ait olan bir hâle de sahibim. Örneğin yalnızlık! Herkes yalnız kalır ama başka bir hâlde. Yalnızlık, kendi içinde bir sürü hâli barındıran geniş bir alandır. Bunu birden fazla ifade ile anlatmak zenginliği doğuruyor.”

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz