‘AĞLAYAN ÇAYIR’ FİLM MÜZİKLERİ VE ELENİ KARAİNDROU: ‘GERÇEK ANLAM KELİMELERİN İÇİNDEDİR!’

Eleni Karaindrou (Ελένη Καραΐνδρου) Yunanistan’da Teichio adında bir köyde dünyaya geldi. Atina’da büyüdü. Hellenikon odion’da piyano ve teori eğitimi aldı. 1969-74 yılları arasında Paris’de etnomüzikoloji eğitimi alan sanatçı, Yunanistan’a dönüşünde Ora Kültür Merkezi’nde geleneksel enstrümanlar laboratuvarını kurdu. o günden itibaren de Yunanistan’ın müzikal kaynaklarının toplanması konusunda en önde gelen figürlerden biri olmuştur.

Karaindrou’nun müzikal geçmişi sinema ve tiyatro ile iç içe geçmiştir. Bugüne kadar 18 film, 13 tiyatro oyunu ve 10 televizyon dizisi için müzikler bestelemiştir. Çoğunlukla Yunan yönetmenlerle çalışmış olsa da, Chris Marker, Jules Dassin ve Margarethe Von Trotta gibi isimler için de eserler vermiştir. 1982 yılından beri de dünyanın en önemli yunanistanın en iyi yönetmeni olan Theo Angelopoulos ile çalışmaktadır.

 

Filmi izlerken saklı sesler gizli bir keder ile nasılda dolaşıyor insanın kanında. Nasılda bir bıcak gibi deşiyor insanın içini. O muhazzam görseliğe eşlik eden ses ve sözler. Nasılda iyi anlatıyor kısa bir müzik up uzun bir ömrü. ve dakikalar ağır ağır ilerliyor çelişkilerle dolu yaşamın içinden. Öyle ki; filmin sonunda sanki iki farklı tarafta şavaşan iki kardeş değil de biz ölüyoruz seyrettiğimiz yerden…

Theo Angelopoulos üçlemesinin ilk filmi olan Ağlayan Çayır’da, (The Weeping Meadow) 1919-1949 arasında yaşanan bir hayat hikayesini anlatılıyor. Eleni, Odessa’da doğmuş fakat savaş döneminde hem annesi hem de babası ölmüştür. Alexis’in ailesi tarafından evlat edinilir ve aile Odessa’dan göç eder.

Ağlayan Çayır, yeni bir kasabaya yerleşen aileyle beraber büyümeye başlayan çocukların, özellikle de Eleni’nin hikayesedir.
Bu bir Yunan trajedisi diyen Angelopoulos, Eleni’yi (Troyalı Helen) bir simge olarak kullanmış. Bir kadının çocukluğundan başlayıp gençliğini, aşık oluşunu, sahip olduğu herşeyi kaybedip yeniden yalnız kalışını anlatıyor.Angelopoulos bu filmle, 2004 yılında Avrupa Film Akademisi Ödülleri’nden Eleştirmenler Özel Ödülü’nü kazandı. Üçlemenin ikinci filmi, 1953’te Stalin’in öldüğü gün Özbekistan’da başlayan bir yol hikayesi olacak.

Yunanistan’ın sinema ve müzik eleştirmenleri, Karaindrou’nun bestelerinin geleneksel film müziği kalıplarını aştığı konusunda hemfikirdirler. Onun müziği bir filme eşlik etmenin ötesinde, o filmin gerekli öğelerinden biridir. yazar Nikos Triantafillides; “yüzlerce metrelik tüm bu film şeritlerinde, Eleni’nin müziği ekranda görülmeyen kanı temsil ediyor. onun müziğinin sebatkar varlığı… lirizmin altında derinlerde kalan tinsel bir şeyleri ortaya çıkarıyor…” diyerek sanatçıya duyduğu hayranlığı dile getirmektedir.

Karaindrou’nun müziği “yaralayarak ve özgürleştirerek”, sinematik aksiyon ile birlikte izleyicinin yeni vizyonlar kazanmasına yardımcı olur. Onun müziği “film müziği” diye tanımlanamazsa da, sanki doğal olarak sinematiktir: duygusal bir atmosfer yaratırken, izleyici/dinleyiciye ince, sessiz ve derinden imalarda bulunur.

Dağların arasında izole edilmiş bir köyde doğan sanatçı, çocukluğunun seslerini halla belleğinde taşımaktadır: “rüzgarın uğultusu, tahta çatıdaki yağmurun sesi, akan sular. şarkılar söyleyen genç kızlar ve karın sessizliği. bazen ise, köy meydanında festivallerde çalınan flüt ve klarnetlerin dağlarda yaptıkları yankılar…”

“biz sırtüstü uzanmış, yıldızları sayarken, gece boyunca bir yandan mısır soyan bir yandan da yüksek perde sesleri ile çok güzel polyphonic şarkılar söyleyen köylü kadınları hatırlıyorum. kilise’de bizans melodileri ile ilahiler söyleyen adamları da çok iyi hatırlıyorum.” kilise deneyimlerinin yarattığı izlenimlerinin etkilerini “happy homecoming, comrade”(mutlu dönüş, yoldaş) adlı filmde gözlememek mümkündür: müzik bourdon veya drone bass ile icra edilmektedir.

Ailesi atina’ya taşınan Karaindrou, ilk kez gördüğü bu büyük kentte, arabaları, radyoyu ve filmleri keşfeder. Kaderin küçük bir cilvesi orlara yeni evi, bir açık hava sinemasının hemen yanındadır ve yatak odasından filmleri izleyebilmektedir. Sinema ve piyano (bir diğer yeni keşfi) arasında 8 yaşında olan Eleni hayatının tutkusunu bulmuştur.
Piyanonun başına ilk defa oturduğundan itibaren melodiler uydurmaya başlar. 1953-1967 yılları arasında on dört senesini Hellenikon Odion (atina konservatuarı) piyano ve teori eğitimiyle geçirmesine rağmen kendini “içgüdüsel besteci” olarak tanımlayan Karaindrou aslında kendi kendini yetiştirmiş bir müzisyendir.

1967 yılında, cunta yönetimi Karaindrou’yu Yunanistan’ı terk etmeye zorlar. Ufak çocuğunu da yanına alan sanatçının Paris’te geçireceği sürgün yılları Fransız hükümeti’nin verdiği bursla, hayatını derinden etkileyecek etnomüzikoloji eğitimi alarak geçecektir. “çocuğukluğumun müzikal dünyası hakkında daha fazlasını öğrendikçe, yavaş yavaş bilinçlendiğimi hissediyordum.” müziğin kökenlerine yaptığı yolculuk orkestra yönetimi ile birlikte ilerlemektedir.

Öğrencilik döneminde yazdığı bazı şarkılar, azımsanamayacak başarılar elde ettiyse de; Karaindrou müzikal çalışmalarından sapmayacaktır. Yazdığı şarkılar dünya çapında dolaşmaya başlasa da, o etnomüzikoloji çalışmalarına daha da derinlemesine dalmıştır.

Karaindrou’nun Paris yılları, kentte caz müziğinin en popüler olduğu bir döneme rast gelir. ilgi merkezi uzun bir süre klasik müzik olan, çalışmalarını tüm dünyanın folk müziği üzerinde sürdüren sanatçı, yavaş yavaş diğer müzikal formları da keşfetmektedir.

Atina’ya döndüğünde ora kültür merkezi’nde geleneksel enstrümanlar laboratuvar’ını kurar. third radio programme’ın etnomüzikoloji departmanında da çalışmalarını sürdürür. “1976 da ecm’yi keşfettim. sadece hislerime güvenerek, tüm ön yargılardan bağımsız bestelemeye başladım.” bu dönemde sinema ve tiyatro için eserler vermeye başlar.

Christofis’in 1979 yapımı “wandering,avarelik” filmi kendisi için bir dönüm noktası olur. konuya ve kamera hareketlerine tamamen içgüdüsel yaklaşan sanatçı, yaptıklarının film için tamamlayıcı bir öğe olup olamadığını başta kestiremez. yapım tamamlandığında, kendisi için en doğru bir mecrayı bulduğunu anlar: “bu benim için yeni bir başlangıçtı. “wandering” o günden beri içinde dolaştığım bir dünyanın kapılarını bana araladı. beraber çalıştığım yönetmenler bana sonsuz bir özgürlük verdiler ve onların imgeleri bana en derin duygularımı dışavurma olanağı vermiştir.”

Karaindrou bundan sonra kameraları “lirik” olan chistoforo chiristofis, lefteris xanthopoulos ve theo angelopoulos gibi yönetmenler ile çalışacaktır. “benim kamera hareketi ile olan ilişkim, senaryo ile olan ilişkimden daha önemli. elbette müzik, hikayenin altını çizmeli. ancak filmin anlamı her zaman senaryo ile anlaşılamaz. İmge ve müzik birleşip kelimeler ile kolayca anlatılamayacak olanı açıklarlar. Bazen senaryoya bakarsınız ve size hiçbir şey açıklamaz. harold pinter’ın dediği gibi gerçek anlam, kelimelerin ardındadır. elbette senaryo, mekan, aktör, montaj gibi öğelerden de etkilenip filme yardımcı olacak bir müzik yapmaya çalışıyorum. içerideki ritmi arıyorum, elbette etkileniyorum, nasıl olduğunu dile getiremem ama, angelopoulos un sekans çekimlerindeki iç hareketten etkileniyorum…ve sonra, montaj aşamasında, karelerin grenleri ve parlaklığı bana orkestrasyon ve renk için gerekli malzemeyi sağlıyor…”

1982 selanik film festivalinde jüri heyetinin başkanı olan Theo Angelopoulos Karaindrou’ya “rosa” filmi için en iyi film müzikleri ödülünü verir ve birlikte çalışmayı teklif eder. Bu işbirliği hemen meyveler vermeye başlar.
“genelde, daha ortada bir senaryo yokken, sadece ana konseptler belirginken çalışmaya başlarız. Angelopoulos çok hissedip az konuşan bir adam, bu yüzden onun çalışmasının köküne inebilmek ve ne istediğini tam olarak anlamak benim için önemli. bazen senaryo ortaya çıktığı zaman ben çoktan ana temayı bestelemişimdir.” Angelopoulos’un başyapıtı “Sonsuzluk ve bir gün” de sanatçı sinematografi ve müziğin uyumunun zirvesine ulaşır.

Bir yunan müzik eleştirmeni “Karaindrou bize düşleme şansı veriyor.” diyor, “ama düşlerin bize yeni sorumluluklar getirdiğinin de bilincinde olmalıyız. Angelopoulos, Chiristofis ve Xanthopoulos’un imgelerini hayal gücüyle kışkırtırken, bize modern yunan dünyasının ruhunu anlamamıza yardımcı oluyor…”

10 Yorumlar

  1. düş,
    düşür benden hüznü,
    ses ver dilime kulağımda haykıran hayata
    düş,
    gül bana deli deli
    çocuk ol
    söküp at tembel zamanı sırtından
    düş
    bana beni geri ver
    ….

    müzikle yollara çıkmak ne güzel,
    yol olmak yolcuyken o…

    harika müzik….

  2. müzikle çıkılan yolda
    gerçek olur düşler…
    o olmasada,
    ulduz kayar gözlerinden…
    çiçekler yine bal kokar…

  3. SELAMLAR…
    DİĞERLERİNİ NASIL DİNLEYEBİLİRİM ÖĞLEDEN ÖNCE LİSTE ŞEKLİNDE ÇIKIYORDU HEMEN VİDEONUN ALTINDA AMA 1-KAÇ SAATTİR UĞRAŞIYORUM ARTIK ÇIKMIYOR YALNIZCA VİDEO VAR
    UDS AYARLARINI DEĞİŞTİRDİM BAŞKA NE YAPMAM GEREKİYOR ?
    TEŞEKKÜRLER..

    Merhaba Sevim,
    Bilgisayarın ayarlarını değiştirmenize gerek yok sadece flash programını güncellemeniz yeterli.

  4. Karaındrou ve Angelopoulos

    içimizdek isaklı sesleri uyandırıyor derin uykusundan,bir hüzün ırmağında yıkanıyoruz…

  5. Tenime çarpıp giden rüzgar gibi alıp götürüyor beni buralardan müzik. yunanistana,eleni’nin göz yaşlarından akan acılara,hüzne,aşka,sevgiye,sadakata,savaşın acımasızlığına….

  6. bu müzik beni alıp geri getiriyor sana her defasında, hiç bir yere gidemiyorum işte bu yüzden

  7. hüzünlere dair ne varsa herbiri yaralar bırakır insanda.bazısı bıçak yarasıdır bazısıda bu eserdeki gibi kılıç yarasıdır

  8. Karanlık gecenin ortasında parlayan yıldız,
    Zalimlerin boğazındaki kılçık,Ateşin okşadığı rüzgarım ben.Asla unutulmayacakların ruhu,Hiçbir zaman ölmeyenlerin sesiyim.Yeniden yoğrulmak üzere –bu sefer aşkla-,Eritilecek çelik;Güzel bir kuşa, sıcak bir yuvaya
    Rüzgara ve de yağmura dönüştürülmek üzere.Özgür olanım ben ve asla korkmayan,Sonsuza dek yaşayacak sırrım ben.
    Benim vazgeçmeyenlerin sesi !Amel Mathlouthi – Kelmti Horra ( Ma parole est libre)

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz