Simon cemaat cumhuriyetinde bir garip Hanefi Avcı

12 Eylül 1980 darbesi sırasında Mersin’de görevli polis memuru olan Avcı, burada ağır işkence gören tanıklar, kendilerine yönelik bu ağır zulmün yanı sıra Devrimci Yol örgütünden Ali Uygur’un gözaltında öldürülmesinden de  sorumlu tutuyor. İşkenceye ara verdiğinde namaz kılmaya gittiğini  de belirtiyorlar.
Yazdığı “Haliç’te Yaşayan Simonlar: Dün Devlet Bugün Cemaat” kitabıyla Fethullah Gülen cemaatinin devlet içindeki örgütlenmesine dikkat çeken Avcı,  cemaatin bir cezası olarak; işkence yaptığı ve sonrasında pişman olup  özür dilemek amacıyla tanıştığı kişilerden biri olan Necdet Kılıç üzerinden örgütle  ilişkilendirilerek gözaltına alınıyor. Cemaatin adamı olduğunu iddia ettiği kişi tarafından tutuklanıyor. Aslında bu olay örgüsü ile Hanefi Avcı ile beraber SDP, TÖP,  Bilim ve Gelecek dergisinden bazı solcuların aradan çıkartılması “simon”laşmayan her aklın  algıyabileceği gibi sadece Avcı’nın iddialarını kanıtlıyor.

Kariyerinde polis istihbaratını kurmak gibi görevler olan Hanefi Avcı’nın “yardım ve yataklıktan” tutuklanmasının inandırıcılıktan yoksunluğu yüzünden, emniyetten sızdırılan bilgilerle meşruluk yaratma uğraşısında olan yandaş medyanın Avcı’nın zamanında yer aldığı işkenceli sorgulardan tek satır bile bahsetmiyor.

Mersin 78’liler Derneği Başkanı Ethem Dinçer’e göre bazı tanıklar, “Hanefi Avcı’nın onlara Uygur’un ayakkabısını göstererek ‘bu ayakkabının sahibini tanıyor musun?’ sorusunu sorduğunu söylemişlerdi.” Yine aynı tanıkların ifadesine göre, Avcı gözaltındaki diğer devrimcileri de, “Konuşmazsanız sonunuz Ali Uygur gibi olur” diyerek tehdit etmişti.
Bilmeyenler için not düşmekte fayda var. Ali Uygur, 1980 Temmuz ayında gözaltına alındıktan sonra Mersin Emniyet Müdürlüğü’nde öldürülmüş ve cesedi çok uzun yıllar sonra kimsesizler mezarlığında bulunmuştu. Yani 1980’li yıllarda Mersin’de yaşayan pek çok kişi açısından Avcı sadece işkenceci değil aynı zamanda bir devrimcinin gözaltında katledilmesinden, hatta cesedinin bile kaybedilmesinden birinci derecede sorumlu olduğu iddia edilen kişiydi.

Uygur’un katili kim?
Aynı Hanefi Avcı yıllar sonra Mersin’e bu kez pişman bir emniyetçi olarak geri dönecekti. 1997’de Avcı, işkencede hayli hırpaladığı kurbanlarıyla buluşmuş, onlardan özür dilemiş ve bu ilginç gelişme Aktüel dergisinde kapak haber olmuştu. Ethem Dinçer, o günleri şöyle anlatıyor: “Avcı’nın o dönem Mersin’de telefonla ulaştığı başka devrimciler arasında görüşmeyi kabul etmeyenler de olmuştu. Bu kişiler arasında ‘işkencecimle konuşacak bir şeyim yok’ diyenler olduğu gibi, ‘Ali Uygur’un katilini açıkla konuşalım’ diyenler de olduğu biliniyor.”

Örgüt ile ilişkilendirdiği Necdet Kılıç’a da işkence yapmış

Yine de Avcı yaptığı işkencelerden ötürü özür dileyebileceği altı kişi bulmuş, birlikte fotoğraf da çektirmişlerdi. O fotoğraf karesinde bulunanlardan biri de Kurtuluş davasından yargılanan Necdet Kılıç’tı. Kaderin cilvesine bakın ki, Kılıç, şimdi işkencecisiyle aynı örgütle ilişkide olmakla suçlanıyor. Kılıç’a yönelik suçlamalardan birisi ‘örgütün finansörü’ olmak. Bu iddiaya Devrimci Karargah’ın internet sitesinden manidar bir yanıt geldi: “Bu kişinin örgütümüzle ilişkisi yoktur. Hele ki iddia edildiği gibi finansörümüzse, yaşadığımız mali sıkıntıllarımız üzerinden kolayca diyebiliriz ki, Allah onu nasıl biliyorsa öyle yapsın!” derken  Necdet Kılıç ise sorgusunda ‘Avcı’yı tanırım, işkencecimdir diyor.

12 Eylül 1980 darbesi sonrasında tanık olduğu vahşeti anlattığı “Unutulması İstenen Yıllar” adlı kitabında anılarına yer veren yazar Mehmet Tepebaşı da Hanefi Avcı’nın o dönem katıldığı işkencelerden detaylı bir şekilde bahsediyor. Hanefi Avcı kendi kitabını çıkardığında karşı kitap olarak gündeme getirilen bu kitap yandaş basın tarafından benzer sebeplerle sürmekte olan dava sürecinde yok sayılıyor.

Susurluk olayında ifadesiyle gündeme geldi
Yaptığı işkencelerden ötürü kurbanlarından özür dileyerek kendisinden hayli söz ettiren Avcı’nın, gazete başlıklarından çok uzak kalması mümkün olmadı. Balıkesir’in Susurluk ilçesinde 3 Kasım 1996’da meydana gelen trafik kazasında Türk kontrgerillasının kirli çamaşırları asfalta dökülünce, TBMM’de kurulan Susurluk Araştırma Komisyonu’na ifade veren Avcı anlattıklarıyla yine gündemdeydi. O dönem Emniyet İstihbarat Daire Başkanı olan Avcı, PKK’nın zayıflatılmasının ardından işsiz kalan özel harekât timlerinin mafya tarzı ilişkiler yürüttüğünü, bu grupların Emniyet, MİT ve JİTEM içerisinde ayrı ayrı bulunduğunu anlatmıştı. Avcı’ya göre, bu gruplar Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar, Özel Harekât Dairesi Başkanvekili İbrahim Şahin, Korkut Eken ve Mehmet Eymür tarafından organize ediliyordu. Avcı, uzun bir dönem Güneydoğu’da eleman olarak kullanılan bu kişilerin daha sonra çek senet mafyası gibi çalışmaya başladıklarını söylerken, suçladıkları kişilerin isimlerini de verecekti. Avcı’nın mafyatik faaliyet yürütmekle suçladığı kişilerin arasında ünlü JİTEM’ci Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım, Ege Bölgesi’nde JİTEM’e bağlı Yüzbaşı Sinan Yaşar, Ankara Jandarma İstihbarat görevlisi binbaşı Ali Yıldız ve o dönem Kocaeli Jandarma Alay Komutanı olan Veli Küçük de vardı.

Niye hedef tahtasında?
Avcı’nın, TBMM Susurluk Komisyonu’na ifade vermesinin ardından, onun pek çok olayla ilgili manipülasyon yaptığı, kendisini olayların dışında tutmak amacıyla gerçekleri çarpıttığı, belge vermediği, dahası sadece işine geldiği kadarını anlattığı iddiaları ise durmak bilmedi. Basına kaynağı belirsiz bilgiler sızdırmakla da suçlanan Avcı’nın manipülasyoncu olduğu yönündeki iddialar, ‘Haliç’te Yaşayan Simonlar, Dün Devlet Bugün Cemaat’ adlı kitabı yayımlandıktan sonra da sürdü. Avcı’yı suçlayanlardan biri de eski polis şeflerinden Bülent Orakoğlu’ydu. Orakoğlu, Star gazetesine kitabın öfkeyle yazıldığını ve manipülasyon amaçlı olduğunu söyleyecekti. İddialara göre Avcı, inandırıcı bir belge ortaya koyamıyor, anlattığı olayları sübjektif yorumluyor, ortalığı bulandırıyordu. Üstelik Susurluk döneminde sergilediği ‘derin devlet’ karşıtı tutumunun aksine, şimdi Ergenekon için deyim yerindeyse ‘fasa fiso’ diyordu.

Yandaş medya ve ahlaksızlığın  sınırı
Vakit Gazetesi’nin internet sitesi habervaktim.com’da daha sonra siteden kaldırılan ama Google arama motorunun kayıtlarında http://tinyurl.com/24ttoqf
adresinde yer almaya devam eden haber, “Terörist Kezban’la cinsel ilişki” başlığını taşıyor. Ana metni Zaman Gazetesi’nden alınan bu haberde, Hanefi Avcı’nın da ilişkisini doğruladığı bir edebiyat öğretmenini terörist ilan edilerek tutuklamaya yol açan saçma ve ahlaksız iddialar, Avcı’nın ilişkisi üzerinden meşru kılınmaya çalışıyor. Vakit, Avcı’nın ilişkisini “Avcı’nın yasak aşkından flaş doğrulama”, “İşte Avcı’nın şok görüntüleri” gibi başlıklara sürekli olarak duyururken, Zaman ise “Avcı ‘yasak ilişkiyi’ kabul etti” benzeri başlıkları tercih ederek meseleyi gündemde tutmayı tercih etti. Gülen cemaatinin Türkiye sözcüsü gibi görülen Zaman gazetesi yazarı Hüseyin Gülerce önceki gün Avcı’nın yazdığı kitabı da bu ilişkiye bağlayarak “Sayın Avcı’nın meşru olmayan bir ilişkisi çıktı. Bir edebiyat öğretmeni bayanla. Buna bağlı telefon dinlemesiyle Devrimci Karargâh’la ilgisinin ortaya çıkacağını anladığında bunu önlemek için kitap yazmış olamaz mı” diye sormuştu.

Söz konusu medyanın önde gelen temsilcilerinden Yeni Şafak “Avcıydı av oldu” şeklinde “yaratıcı” başlıklarla teknik takibe takılan Hanefi Avcı ve ilişkisinden bahsederken, Samanyoluhaber sitesi Devrimci Karargâh Örgütü davası ve Hanefi Avcı ile ilgili yaptığı hemen her haberde “yasak aşk” göndermelerinde bulunarak inanılması güç bir rekora imza attı.

Kezban Kerman: “Ne söylesem çarpıtılacak”
Öte taraftan Kezban Kerman  bir tv kanalına telefonla yaptığı açıklamada Hanefi Avcı’yı tanıdığını, sevdiği birisi olduğunu ama aralarında bir aşk olmadığını söylüyor. Kezban Kerman “Hanefi tanıdığım, sevdiğim birisi. Eğitimci olduğum için bir eğitim faaliyetinde tanıştık. Aramızda iddia edildiği gibi bir aşk ilişkisi yok. Sadece arkadaşız. Çıkan haberler karşısında çok üzüldüm. Avcı’nın yazdığı kitaptan sonra böyle saldırılar olmasını bekliyorduk” diyor. ve ağlıyor “Ne söylesem çarpıtılacak, daha fazla bir şey söylemek istemiyorum” diyerek telefonu kapattıyor.

Hanefi Avcı Ülkücü mü?
Avcı, kitabının bir yerinde ‘ülkücü’ geçmişinin olduğunu açıklamaktan çekinmiyor ama diğer yandan polisin hem operasyonlar hem de sorgu sırasında yasalara saygıyı esas alması gerektiğini yıllardan beri savunduğunu dile getirerek ‘demokrat’ bir kimlik modeli ortaya koyuyordu. Ne ki, Avcı’nın kitabında medyada asıl öne çıkan yön Emniyet’teki Fethullahçı örgütlenme konusu oldu. Nitekim, Avcı’nın kendi yazdığı kitabının içeriğine ilişkin özellikle devlet – cemaat ilişkisini öne çıkarmak için çaba sarfettiği de biliniyor. Zaten kitap çıktığı gün itibarıyla da bu kesimler tarafından gerçek anlamda top atışına tutuldu. Aynı kesimler, ‘Devrimci Karargah’ adlı örgütle ilişkisi olduğu iddiasıyla tutuklanan Avcı’nın suçlu olduğunu ilan etmekte de herhangi bir sakınca görmeyecekti.

Cahit Akçam:”Cemaatin intikamı”
Avcı’nın kitabını basan yayınevinin ortağı, Devrimci Yol davasının önde gelen isimlerinden Cahit Akçam, yazarlarının tutuklanmasının nedenini ‘cemaatin intikamı’na bağlıyor. Şöyle diyor Akçam : “Tutuklananlardan Necdet Kılıç bildiğim kadarıyla SDP üyesi ve eski Kurtuluşçulardan Mahir Sayın’la birlikte. Hanefi Avcı’yı tanıdığını inkar etmiyor zaten aksine ‘tanırım, işkencecimdir’ diyor. Bir operasyon yaptılar. Şimdi Mahir Sayın kim? Devrimci Karargâh kim? Azıcık solu tanıyan, bilen birisi, bu isimlerin yanyana gelemeyeceğinden de haberdardır. Hele Hanefi Avcı’nın burada hiç yeri yoktur. Devrimci Karargâh operasyonu daha önce de yapılmış, yine alakasız isimleri tutuklayıp on bir ay hapis yatırmışlardı. Geçtiğimiz gün İçişleri Bakanlığı’nın Hanefi Avcı’nın kitabındaki iddialarla ilgili mülkiye müfettişlerini görevlendirerek soruşturma başlattığını açıkladığı haberleri vardı. Bu bence Hanefi Avcı’nın tutuklanmasının ön hazırlığıydı. Avcı’nın tutuklanmasına yönelik eleştirilerin önü bu şekilde daha en baştan kesilmek istendi. Avcı, yayınevine belgeler bırakmıştı. Avcı ile hiç tanışma fırsatım olmadı ama bu yapılan bana göre cemaatin intikamıdır.”

Besbelli ki, Avcı elindeki kimi bilgi ve belgelerle gündemde kalmaya devam edecek. Kimilerine göre emniyette taşları yerinden oynatacak açıklamalarıyla cemaatin hedef tahtasına oturdu ve tutuklanması bu yüzden. Kimilerine göre ise yaşananlar hukuki bir süreçten ibaret. Avcı, Devrimci Karargâh ile ilişkisini izah edememiş ve bu nedenle savcı gereğini yapmıştı.


Hanefi Avcı kimdir?

Hanefi Avcı (d. 1956, Karabıyıklı, Pazarcık, Kahramanmaraş), şu anda Eskişehir İl Emniyet Müdürlüğü yapmakta olan Türk bürokrat. (27.08.2010 itibariyle kendi isteğiyle merkeze alındı.)

1956 yılında Kahramanmaraş’ın Pazarcık ilçesinin Karabıyıklı köyünde dünyaya gelen Hanefi Avcı, öğrenim yaşamına doğduğu köydeki Karabıyıklı İlkokulu’nda başladı. Ortaokulu Gaziantep’teki Karşıyaka Ortaokulu’nda, liseyi ise Ankara’daki Polis Koleji’nde bitirdi. Ardından Polis Enstitüsü’nde okudu ve lisans öğrenimi için girdiği Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden 1980 yılında mezun oldu.

Hanefi Avcı daha sonra İçişleri Bakanlığı’na girdi ve bu dönemde sırasıyla Mersin, Diyarbakır, İstanbul illerinde şube müdürlüklerinde görev yaptı. 2003 yılında Emniyet Genel Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı’na getirilen Avcı; 2005 yılında geçici olarak, 2006 yılında ise asaleten Edirne İl Emniyet Müdürü oldu. Hanefi Avcı Edirne İl Emniyet Müdürlüğü yaptığı sırada, 18 Haziran 2009 tarihinde Resmî Gazete’de yayımlanan ortak kararname ile Eskişehir İl Emniyet Müdürlüğü’ne atandı.

Hâlen birinci sınıf emniyet müdürü olarak Eskişehir İl Emniyet Müdürlüğü görevini sürdürmekte olan Hanefi Avcı, 2006 yılında TASAM’ın Stratejik Vizyon Sahibi Bürokrat Ödülü’nü kazandı.

Ağustos 2010 tarihinde “Haliç’te Yaşayan Simonlar; Dün Devlet Bugün Cemaat” adlı kitabı Angora Yayıncılık tarafından basıldı.

Kaynak: medya

Cevap Ver

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz